“ŞİÖ üç yılın ardından İran’ın da üye olduğu zirve ile güç tazeledi”

Yayın tarihi: 20 Eylül 2022 Salı 9:03 pm - Güncelleme: 20 Eylül 2022 Salı 9:04 pm

Okay Deprem

:

Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), çok kutuplu dünyanın tesisinin sonucu ve aynı zamanda sembolü. Bu gelişim, hem politik hem de ekonomik olarak, ne Avrupa ne de ABD’deki gibi işliyor ve de pek çok farklı alanda Batı’nın etkisinden bağımsız olarak çalışıyor. Özbekistan’ın Semerkant şehri uzun bir aradan sonra geçtiğimiz günlerde, tam olarak 15 – 16 Eylül tarihlerinde ŞİÖ’nün yeni bir toplantısına ev sahipliği yaptı. Tam üç yıl aradan sonra katılımcıların yüz yüze toplandıkları zirveye, organizasyonun üyesi ve partneri toplam on dört ülkenin lideri katıldı. Bu seferki buluşmanın önemi önceki pek çok zirveye nazaran çok daha fazlaydı çünkü Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik düzenlediği Özel Askeri Operasyon ve hemen ardından ülkeye karşı devreye sokulan yeni Batı yaptırımlarından sonra gerçekleştirilen ilk buluşmaydı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in birçok ülke lideri ile ayrı ayrı bir araya geldiği ŞİÖ buluşması pek çok analizci ve gözlemciye göre, Kolektif Batı’nın (NATO / AB) siyasi birliklerine giderek daha fazla çekici bir alternatif haline geliyor ve Dünyada değişmekte olan jeopolitik ortamın zemininde ŞİÖ’nün rolü de giderayak artıyor.

Dünyanın çok kutupluluğunu sembolize eden ittifak: Şangay İşbirliği Örgütü

Semerkant’daki büyük buluşmaya normalde Ermenistan’ın da katılması gerekiyordu ancak Azerbaycan sınırındaki güncel gelişmelere bağlı olarak Erivan’dan Başbakan Nikol Paşinyan’ın son anda toplantıya gelemeyeceği bildirildi. Rusya Başkanlık yardımcılarından Yuriy Viktoroviç Uşakov söz konusu zirveye ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Yeryüzünde son zamanlarda; uluslararası bağlantıların, ilişkilerin, politikanın, ekonominin bütün yapılarında süratli ve geri dönüşü olmayan kütlesel jeopolitik değişim ve dönüşüm yaşanıyor, temelinde eşsiz bir çok kutupluluk ve diyaloğun olduğu yepyeni bir model ortaya çıkıyor.” Yuri Uşakov sözlerinin devamında, Rusya’nın ŞİÖ’yü “Batı merkezci yapı ve mekanizmaların gerçek bir alternatifi” olarak gördüğünü vurguladı. Öte yandan, zirve esnasında ikili olarak bir araya gelen Türkiye ve Rusya’nın devlet başkanları, tahıl anlaşmasının uygulanması ve efektivitesini görüşüp değerlendirdiler. Rusya’nın Vladivostok kentinde düzenlenen “Doğu Ekonomik Forumu”nda Putin Ukrayna’dan dünyaya tahıl nakli için yapılan anlaşmaya dair eleştirilerde bulunmuştu. Rus lidere göre, Ukrayna’dan tedarik edilen gıda miktarının ağırlıklı kısmı en yoksul ülkelerden ziyade, AB’ye naklediliyor.

Türkiye’nin 70 yıllık NATO üyeliğinin sonucu, ittifakın onun aleyhine çalışması

Pek çok siyasi gözlemci ve politoloğa göre, bir NATO üyesi olmasına karşın, ittifakın genişlemesi Türkiye açısından tehdit teşkil ediyor. Gene aynı bakış açısından bakılırsa, “ABD ülkeyi Doğu Akdeniz havzası yönünden kuşatıyor ve de Ukrayna krizi ile birlikte Finlandiya ve İsveç’in birliğe katılması Türkiye’yi kuşatma planın bir parçası olarak işlev görecekti”. Ve de tüm bu gelişme, olasılık ve değerlendirmeler; Türkiye’nin Kuzey Atlantik İttifakı’ndan er ya da geç çıkması ihtimalini güçlendiren işaretler olarak öne çıkıyor. Çünkü gerçekten de Türkiye ile NATO arasında çok uzun süredir ve artık saklanamaz şekilde ortada duran sorunlar silsilesi var. Söz gelimi ABD, Doğu Akdeniz havzasında içinde Fransa – Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın da olduğu bir Anti-Türkiye Bloğu oluşturmaya uğraşırken, bu ülkeler de Türkiye’ye yönelik olarak bölgede askeri tatbikatlar gerçekleştiriyorlar. Bunun dışında ise hatırlanacağı gibi NATO, sadece desteklemek bir yana Türkiye’deki 2016 darbe teşebbüsünün temel organizatörü olarak rol oynamıştı. Her şey bir yana, bugüne kadar gelen temel soru şu: Türkiye 70 yıl boyunca NATO üyeliğinin herhangi bir avantajını hakikaten de gördü mü? Buna yanıt kabilinden kullanılagelen en alışılageldik argüman ise; “NATO kapsamında veto hakkının olması”. Ankara ise, Büyük Avrasya Birliği’nin bir parçası olması durumunda ABD açısından Karadeniz, Kafkasya ve de Orta Asya’ya uzanan kapıları kapatmış olacak.

Türkiye’nin NATO’dan olası çıkışı, Amerika’nın tüm bölgesel planlarını alt üst edebilir

Pek çok yorumcu ve siyaset bilimcinin çoktandır paylaştığı ortak kanıya bakıldığında; Türkiye’nin NATO bloğundan çıkması yalnızca ABD’yi Türkiye’nin politikasını kontrol etme olanağından mahrum etmeyecek, fakat aynı zamanda Vaşington’ın genel planlarına da büyük bir darbe vurmuş olacak. Gene o durumda Amerika Birleşik Devletleri’nin uzun süredir öncelikli planları arasında yer alan Karadeniz’i bir “NATO Denizi” yapma hedefi de önemli ölçüde akamete uğrayacak. Ve de kaçınılmaz olarak Amerika, Kafkasya ve Orta Asya üzerindeki etkisini büyük oranda yitirmiş olacak. Bunun yanı sıra Türkiye halkının da epeydir NATO’ya güvenmediği, ittifakın Türkiye için tehdit yarattığı kanaatinde olduğuna da işaret etmek gerekiyor konu bağlamında. Nitekim bu alanda ülke çapında yürütülen sayısız anket de bunu fazlasıyla ortaya koyuyor. Dahası bazılarına göre Türk halkı, dünyada Anti-NATO ve Anti-Amerikan duygu ve düşüncelere sahip halklar sıralamasında ilk sıralara oynuyor. Tüm bunlarda dolayı NATO’dan olası çıkış tartışmalarının zaman içinde şu ya da bu şekilde Türkiye’de gündemin en üstüne oturacağından artık şüphe edilemez.

Türkiye Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerini nihai olarak bloke edebilir

Yukarıda sayılan bütün faktörler gözetildiğinde, Türkiye’nin NATO dışındaki ülkelerle siyasi ve jeopolitik açıdan bir işbirliğine gitmesi artık bir gereklilikten de öte kaçınılmaz olarak gözüküyor. Her şeyden öte, Türkiye’nin stratejik çıkarları NATO’nun ve İsveç, Finlandiya ve Belçika gibi ülkelerin çıkarları ile çelişiyor. Türkiye her şeye rağmen İsveç ile Finlandiya’nın Kuzey Atlantik üyeliklerini bloke etme hususundaki irade ve kararlılığını koruyabilir. Bunun karşısında tabii ki Rusya’dan geniş bölgede bir takım jest adımları atmasını bekliyor haklı olarak. Bunların başında da Suriye’nin kuzeyi geldiği gibi Kırım ve Kıbrıs konularında her iki tarafın da ortak bir dil bulmaları en az bunun kadar ehemmiyet arz ediyor. Son zamanlarda ŞİÖ’nün ekonomik bileşenlerinin çalışmalarının daha bir aktivize olduğu gözleniyor. Karşılıklı ulaşım bağlılığında, gene karşılıklı altyapı ilişkilerinde, gıda ve enerji güvenliğinin güçlendirilmesinde, inovasyonlarda, akıllı endüstriyel tarımda ve de uzak ve kırsal bölgelerin geliştirilmesi gibi alanlarında… Bunlar arasında öncelikli olarak “güvenlik temini”, terörle mücadele yapısının efektif olarak çalışıp çalışmadığı konusu öne çıkıyor. Üyeler arasında güvenlik sorunları giderek daha fazla iç içe geçiyor ve bu doğrultuda çalışan mekanizmaların sürekli olarak iyileştirilmesi talep ediliyor.

Üye ülkelerin yetkili mülki ve adli birimleri şu işbirliği programları üzerinden çalışıyorlar: Terör, aşırıcılık ve ayrılıkçılık ile mücadele işbirliği programı, anti-narkotik stratejisi ve de uluslararası enformasyon güvenliği konusunda işbirliği planı.

İran’ı da saflarına katmasıyla ŞİÖ şimdiden uzak ara dünyanın en büyük bloğu

ŞİÖ’nün tarihçesi 1996 yılında, “Şangay Beşlisi” adı altında Kazakistan, Kırgızistan, Çin, Rusya ve Tacikistan tarafından; “askeri alanda karşılıklı güvenin güçlendirilmesi ve sınır bölgelerinde silahlı kuvvetlerin karşılıklı olarak azaltılması” üzerine mutabakat metninin imzalanmasıyla oluşturulan birliğe kadar dayanıyor. ŞİÖ; 2001 yılında Çin, Rusya, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın liderleri tarafından kurulmuştu. 2017 yılına gelindiğinde ise ŞİÖ’nün tam üyeleri arasına Hindistan ve Pakistan da katılmıştı. 17 Eylül 2021 yılında ŞİÖ liderleri, İran’ın örgüte tam üyeliğini prensiben kabul ederlerken, ülkenin üyeliği Semerkand ŞİÖ zirvesinde resmiyet kazandı. ŞİÖ’nün hâlihazırdaki üyesi devletlerinin yerküre üzerinde kapladıkları alan 34 milyon kilometreye ulaşırken, bu Avrasya’nın da toplamda yüzde 60’ına tekabül ediyor. Bunun dışında, ŞİÖ devletlerinin teşkil ettiği toplam nüfus şimdiden 3.4 milyara dayanmış durumda, bu ki dünya nüfusunun yarısı demek oluyor. ŞİÖ’nün öncü kurucu üyelerinden Çin Halk Cumhuriyeti nominal bazda dünyadaki en büyük ikinci GSYİH’ye sahip ülke olurken, satın alma paritesine dayalı GSYİH’de ise 2014’ten beri liderliğini koruyor. İttifakın bir diğer ağır topu Hindistan’ın ekonomisi ise, GSYİH sıralamasında dünyada üçüncü sırada