HDP’den İYİ Parti’ye tepki: Eğer karşı çıkmıyorsan siyaseten o cüzde senin adın artık yoktur

Yayın tarihi: 14 Ocak 2020 Salı 1:33 pm - Güncelleme: 14 Ocak 2020 Salı 4:11 pm

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu’nun Urla’ya atanan kayyumla ilgili “Bunlar Türkiye’nin başka yerlerinde gerçekleşmiş uygulamalar olabilir ama İzmir’e uygun değil” sözlerine tepki göstererek, “Siyaset bugün içine sürüklendiği yerden dedi ki; ‘Urla’ya kayyum yakışmıyor’ dedi. Öyle muhalefet olmaz, Kayyum hiçbir yere yakışmaz. Kayyuma karşı çıkıyorsak Van’da da karşı çıkacaksın, Amed’de de karşı çıkacaksın Mardin’de de karşı çıkacaksın. Eğer karşı çıkmıyorsan siyaseten o cüzde senin adın artık yoktur” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli partisinin Meclis grup toplantısında konuştu.

Temelli yargı reform paketini de eleştirerek, “Bakın neyin üzerinde çalışıyorlar? Çocuk istismarına af peşindeler. çocuk evlilikleri meşrulaştırma peşindeler. Zihniyet bu. Yargı reformu dediğiniz şeyde atılacak ilk adım, bunun sözünü tüm halklarımıza veriyoruz, Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırmak olmalıdır. Bunu da mutlaka kaldıracağız” ifadelerini kullandı.

Sezai Temelli’nin konuşmasının satır başları şu şekilde:

Bugün Türkiye’nin diplomasisi, olmayan dış siyasetinin biçimlendiren şey aslında iç siyaset. İçeride iktidarda kalabilmenin yolu işte böyle bir savaş politikasına dayanıyor. Çünkü içerideki rejimleri aslında bir hukuksuzluk rejimidir. Meşru hukuku askıya alanı, gayrimeşru bir hukuk sistemiyle ayakta durmaya çalışan bir iktidardan bahsediyorum. Bir istisnai durumu, olağanüstü durumu yaygınlaştıran, tecriti mutlaklaştıran bir iktidardan bahsediyorum. Bu hukuk anlayışı Türkiye’yi çürütmektedir, tüketmektedir. Beraberinde sınırlarının ötesine de savaşı şiddeti yaygınlaştırmaktadır. Ciddi bir yargı sorunuyla karşı karşıyayız. Bu tecrit hukukundan kurtulmadan bu yargı sorunu, felaketi devam edecektir.

Yargı reformu yapıyorlar, reformdan yararlanan yegane insanlar yeşil pasaportu olan avukatlar. Başka kimse bir hayrı yok reformun. Hâla yargı reformu yapacağız diyorlar. Dün sevgili Eş Başkanlarımız Sabahat Tuncel ve Gülten Kışanak’ın davası vardı. O olmayan yargı reformuna karşı, o olmayan hukuka karşı orada bir direniş vardı. Bir adalet mücadelesi vardı. Buradan, Sabahat Tuncel’e de Gültan Kışanak’a da sevgilerimi saygılarımı yolluyorum.

Bakın neyin üzerinde çalışıyorlar? Çocuk istismarına af peşindeler. çocuk evlilikleri meşrulaştırma peşindeler. Zihniyet bu. Yargı reformu dediğiniz şeyde atılacak ilk adım, bunun sözünü tüm halklarımıza veriyoruz, Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırmak olmalıdır. Bunu da mutlaka kaldıracağız.

Muhalefete kayyum eleştirisi

Kanun bile tanımıyorlar artık. Kendi çıkarttıkları yasaları bile tanımıyorlar. Bunu adı kayyum rejimidir. Kayyum zihniyetidir. Bizim belediyelerimize kayyum atıyorlar ama yargıya atıyorlar, Merkez Bankası’na atıyorlar. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi dediğimiz şey bir kayyum rejiminden başka bir şey değildir.

Bakın Hakkari’de eylem ve etkinlikler yine yasaklanmış. Uzatılmış yasaklar. Her yerde eylem ve etkinlik yasakları getiriyorlar. Çünkü Kayyum rejimidir. Belediye eş başkanlarını yasalara aykırı bir şekilde görevden alıyorlar ama belediye meclislerini de feshediyorlar. Belediye meclislerini de işlevsiz hâle getiriyorlar. Çünkü demokrasinin kırıntısına bile tahammülleri yok. Bunu değiştirecek olan bu ülkenin muhalefeti, demokratları olmalı. Bu ülkenin aslında toplumsal muhalefeti olmalı. İlk günden söyledik; Bu kayyum rejimi dedik, olağanüstü hal aklı dedik darbe mekaniğinin yansımasından başka bir şey değildir. Buna karşı çıkmazsanız her yere sirayet eder. o yüzden siyaseti özgürce kayyum rejiminin karşısın dikilmeli dedik. Bu iktidarın karşısına dikilmeli dedik. Kayyum her yere yayılıyor. Biraz önce kurumları saydım. Urla’ya da kayyum atandı. Siyaset bugün içine sürüklendiği yerden dedi ki; ‘Urla’ya kayyum yakışmıyor’ dedi. Öyle muhalefet olmaz, Kayyum hiçbir yere yakışmaz. Kayyuma karşı çıkıyorsak Van’da da karşı çıkacaksın, Amed’de de karşı çıkacaksın Mardin’de de karşı çıkacaksın. Eğer karşı çıkmıyorsan siyaseten o cüzde senin adın artık yoktur.

Bu ülkede şiddet, kayyum rejimi, olağanüstü hal hukuku yaygın bir hukuk. Bunun en büyük mağdurları da KHK ile ihraç edilmişler, emekleri aşları elinden alınmış insanlar. 135 bin insandan bahsediyorum. Bunlara yönelik zulüm bitmiyor. Aslında 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında iktidarın bizzat başlattığı cadı avından bahsediyorum. Bu 135 bin insanın geleceği dair bütün hakları gasp ediliyor, ellerinden alınıyor. Banka hesabı açamıyorlar. Engelli çocuğuna yönelik aylık kesiliyor. Bu nasıl bir düşmanlıktır. Bu nasıl bir zihniyettir. Bu nasıl bir acımasızlıktır. Gözleri artık iktidarda kalma uğruna hiçbir şeyi görmüyor. Gözlerinin karartmışlar. Bugün 36 OHAL Kararnamesiye ihraç edilmiş 135 bin kişiye yönelik yaptırımların hepsi hukuk dışıdır, yasa dışıdır. Anayasanın en temel maddelerinin bile ihlal ediyorlar. Anayasa ihlalinde zaten aslında sınır tanımıyorlar. Bakın bugün İçişleri Bakanı olan zat, 38 kez Anayasayı ihlal etti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı görmüyor, duymuyor. Buradan bir kez daha çağrı yapıyorum; senin birinci görevindir Anayasa ihlallerine karşı harekete geçmek. Benim söylememem gerek yok yok, sen resen harekete geçmelisin. 38 kes ihlal etti ve hiçbir adım atılmıyor. Bu nefret bu vicdansızlık,bu saldırılar devam ediyor. Şiddet devam ediyor. Çünkü ancak şiddetle o korunaklı iktidar alanlarında tutunabiliyorlar.”

‘İran için çok önemli bir kişi, figür barbarca katledildi’

Ortadoğu’ya baktıklarında aslında gördükleri şeyin otoriter rejimlerin barbarlığı olduğunu belirten Temelli, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Tüm otoriter rejimlerin örtülü bir ittifakı ile karşı karşıyayız. Bakmayın birbirleriyle savaştıklarına ve birbirlerine karşı bir siyaset güdüyormuş gibi yaptıklarına. Aslında vekalet savaşları ya da bu zamanın üçüncü dünya savaşı diyebileceğimiz dünya savaşı, bu otoriter rejimlerin, kendi ülkelerinde iktidarlarını koruyabilmek ve kendi iktidarlarının bekası uğruna Ortadoğu’da işte bu barbarlığı sürdürüyorlar. Nasıl mı? İşte son örneği Kasım Süleymani’nin öldürülmesidir. İran için çok önemli bir kişi, figür barbarca katledildi. İran ertesi gün ABD üslerini roketle vurdu ve o sırada bir Ukrayna uçağı düştü. Tam 176 masum insan katledildi. Açıklama şu: ‘yanlışlıkla oldu.’ Biz bu yanlışlıkları Suriye, Yemen, Afganistan’dan biliyoruz. Bu yanlışlıkların nasıl olduğunu çok iyi biliyoruz. Özellikle Suriye’de bu yanlışlıkların başını işte bu iktidar çekiyor. Aynı şey İran, Suriye, Türkiye, Rusya, ABD için de geçerli.”

Süleyman Soylu’ya tepki: Sen önce bir okumayı, yazmayı öğren

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Türk sinemasının usta sanatçılarından Kadir İnanır’a yönelik açıklamalarına tepki gösteren Temelli, şunları söyledi:

“Kadir İnanır’a yönelik bir saldırı gerçekleşti. Neden? Çünkü sevgili Selahattin Demirtaş’ın bir eseri tiyatroda sahnelenmiş. Buna tahammül edemeyen, iki satır kompozisyon ödevi yazmaktan aciz, iki cümle kuracak olsa promptere muhtaç olan zihniyet kalktı Kadir İnanır’a, Selahattin Demirtaş’a saldırdı. Sen önce bir okumayı, yazmayı öğren. Sanat senin neyine, sanata laf etmek senin ne haddine. Onun arkasına da Kobani’yi sıkıştırdı. Oradan aklınca aba altında sopa gösteriyor. Kobani meselesi tam da bizim meselemiz. Aydınlatılması gereken mesele. Kobani sürecinde katledilen o insanların hesabını biz soruyoruz. Belgeleri ortadadır. Meclise verdiğimiz araştırma önergeleri bellidir. Her seferinde o önergeleri AKP, MHP oylarıyla reddettirdiniz.”
Yoksullaşmanın ve işsizliğin devam ettiğini, her üç üniversite mezunundan birinin işsiz olduğuna işaret eden Temelli, “Üniversite mezunlarının bugün için en büyük dertleri ne biliyor musunuz? Kredi yurtlar kurumundan aldıkları kredileri ‘nasıl ödeyecekleri’ derdi. Çünkü işleri, güçleri yok. İşe girseler o borcu ödeyecek kadar gelirleri yok. Durum bu kadar vahim, ‘gençler evlenin’ diyor” değerlendirmesinde bulundu.

Kanal İstanbul Projesi’ne yönelik bütün bilim insanlarının tezlerinin yok sayıldığını ifade eden Sezai Temelli, “Bunlar o kadar uyanıklar ki bu arada Montrö meselesini de halletmek için Saros Körfezi ile Gelibolu yarımadası üzerinden de bir kanal çalışmasını başlatmışlar. Bunu saklıyorlar. Çanakkale Köprüsü yapıyorlar ya bir de Kanal Çanakkale gündemlerinde var. Neden? Çünkü biliyorlar ki Kanal İstanbul açılırsa Montrö kadük olur. Önlem alıyorlar” dedi.

“Gülistan Doku 10 gündür kayıp bulunamıyor”

Kadına şiddet hiç hız kesmiyor. Cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren politikaların müsebbibi bu iktidardır. 17 yıldır iktidardalar. 2003 yılında kadın cinayeti sayısı, yani iktidara geldikleri yıl, 83’müş. Şimdi 2019’da bu rakam 474’e çıkmış. Dehşet verici bir artış. İnsanın aklı almıyor. Ve her geçen gün kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri artıyor. Dersim’de bir sürü vakayla karşılaştık. En son Gülistan Doku, 10 gündür kayıp bulunamıyor. Bir şiddet mağduru. Bunu herkes söylüyor. Ama daha dün polisler, arama çalışmalarına lütfederek katıldılar. Kadına şiddet devam ediyor. O sırada Adalet Bakanlığı bir genelge yayınlamış. Genelgeyi niye yayınladı diye merak ettik. Beşinci maddesinde espri saklı. Diyor ki; ‘basın bu davaların artık üzerine gitmesin’. Yani kadına yönelik şiddeti ve cinayetleri, kamuoyundan, toplumdan saklamaya çalışıyorlar. Tabi İçişleri Bakanlığı durumu. O da bir genelge yayınladı bu konuda. Çıktı konuştu.”