CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'yla Erdoğan'ın 'Saray'daki geleceğini konuştuk, 2023' kadar Saray'da kalmasının yolunu anlattı: 'Erdoğan gerçekleri görüp oturup düşünmesi lazım'
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'yla Ankara'daki Genel Merkez'da uzun bir söyleşi yaptık.
Seçim sonrası ortaya çıkan siyasi durumu değerlendirdi.
‘Dünyada ve tarihimizde eşi olmayan bu rejimin değişmesi gerektiğini’ söyledi.
'Erdoğan'ın kendisi ve ailesini değil, Türkiye'yi düşünmesi lazım' dedi.
'Erdoğan 2023 yılına kadar Saray'da kalır mı?' sorusuna, 'kalmasının yolunun demokratik parlamenter sistemi kabul etmesinden geçtiğini' anlattı.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na, Erdoğan'ın Başkan Trump'la Japonya'da yapacağı görüşme, ABD'yle olan ilişkileri ve S-400 füze sistemi konusundaki görüşlerini de sordum.
ABD Başkanı Trump'ın daha önce Rahip Brunson'da olduğu gibi 'ekonomini mafhederim' şeklinde Erdoğan'a attığı twit'i hatırlattığımda, 'Türkiye Cumhuriyeti'nin kaderinin bir twite bağlı olduğu kadar acaip bir durum olamaz' diye sert tepki gösterdi.
Kılıçdaroğlu, ABD'de kurulan TÜRKEN Vakfı'na yapılan bağışlarla ilgili görüşlerini de açıkladı.
Söyleşinin tam metni şöyle:
YP- Saray’ın geleceğini nasıl görüyorsunuz? Seçim sonucu yeni bir siyasi oluşum gerektiriyor mu, Cumhurbaşkanı Erdoğan 2023’e kadar Saray’da kalır mı?
KK- İstanbul seçimlerinin ortaya çıkardığı bir gerçek var. Tek adam rejiminden toplumun mutlu olmadığı.Ve bu rejimin uzun süre toplumu ileriye taşıma şansı yok. Bu da görüldü. Çünkü dünyada örneği olmayan, artı bizim tarihimizde de örneği olmayan bir rejim. Bir kişiyi mutlu etmek ve bir kişinin beklentilerini karşılamak üzere ülkenin kaderini bir kişiye bağlamak gibi bir yapı çıktı ortaya ve bu yapı son derece sakıncalı. Ben 23 Nisan konuşmasında ve daha sonra yaptığım grup konuşmasında Türkiye’de bir anayasa değişikliğinin gerektiğini vurguladım. Yargının bağımsız, güçler ayrılığı ilkesinin yerine oturduğu, Cumhurbaşkanının tarafsızlığını koruması gerektiği şeklinde. Bunlar yapılabilirse Türkiye kendine sağlıklı bir yol haritası çizebilir ama bunlar yapılmadığı takdirde Türkiye’de hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur, yabancı sermaye Türkiye’ye gelmez, mevcut olan Türkiye’deki sermaye de yurt dışında daha korunaklı alanlar, mekanlar arayışına girer. Bu bağlamda yurt dışına çıkan epey sermaye var. Benim dileğim şu: Erdoğan’ın bütün bu gerçekleri görüp oturup düşünmesi lazım. Parlamentonun güçlendirilmesi lazım. Parlamento bir anlamda işlevsiz hale geldi. Erdoğan eğer Türkiye’yi düşünüyorsa bütün bunları görmesi lazım. Kendisini ve ailesini değil, Türkiye’yi düşünmesi lazım. Çünkü, çoğu yerde ben şu tanımı yaptım: Freni patlamış bir kamyondayız ve hep birlikte yokuş aşağı gidiyoruz. Ne olacağımız belli değil.
YP- Siz seçimde iyi bir siyasi strateji izleyerek başarılı oldunuz. Saray’ın geleceğini nasıl görüyorsunuz? Erdoğan 2023’e kadar Saray’da kalabilir mi?
KK-Türkiye şimdi hem iç politikada hem de dış politikada çok sıkıştı. Erdoğan çıkış aramak için hemen hemen bütün alanları zorluyor. Ama demokrasi gelişmemiş bir ülkede, tek adam rejiminin uygulandığı bir ülkede bir çıkış yolu bulabilir mi? Hayır bulamaz. 2023 yılına kadar Erdoğan Saray’da kalabilir mi? Kalabilir tabii ama kalmasının yolları var. Ülkeyi daha fazla demokratikleştirmesi, güçler ayrılığı, yani bizim dillendirdiğimiz olguları, gerçekleri, 'evet bizde buna katılıyoruz tek adam rejimi uyguladık ama bu tutmadı, dolayısıyla biz tekrar demokratik bir sisteme geçelim' diye bir arayış içine geçerse, girerse parlamentodan da destek alır, bugün kendisine destek vermeyen muhalefetten de destek alır ve bunları sağlayabilir. Ama bunları yapamazsa önümüzde çok parlak bir tablo yok.
YP- Yani kısaca gider mi diyorsunuz?
KK- Gider yada gitmez diye düşünceyi bugünden ifade etmeyi doğru bulmuyorum. Nedeni de şu: Erdoğan İstanbul seçimlerinden sonra şöyle bir cümle kullandı. Varsa eksiklikler giderilir diye bir pencere açtı. Tabi bugüne kadar sert ve katı söylemleri vardı. O da bazı eksikliklerin, yanlışların olduğunu biliyor. Bunları tamamlamak için bir adım atar mı? Önümüzdeki günlerde göreceğiz.
YP- Biliyorsunuz Erdoğan’la Trump’ın Japonya’da bir görüşmesi olacak. S-400 konusunda Milli Savunma Bakanı Akar size geldi, görüştünüz. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir ?
KK- Sayın Akar Doğu Akdeniz, Türkiye’nin bölgedeki güvenliği, S-400 konularında bilgi verdi.
YP- Erdoğan’ın Trump’la yapacağı görüşmede gündemini biliyor musunuz?
KK- Büyük bir olasılıkla gündeminde S-400 vardır. Bir anlamda iki ülke arasında gerilime yol açtı. Eğer S-400 alma konusunda Trump ikna edilirse ki, sayın Erdoğan 'ben ikna edeceğim' diyor. 'Trump’ın Türkiye’ye yönelik herhangi bir ambargo uygulama gibi bir niyeti yok, öyle bir hava sezinledim' diyor. Tabii Trump’la konuşan kendisi. Böyle bir havayı sezinleyip sezinlememesi de önemli. Şunu kabul etmek gerekiyor. Türkiye kendi güvenliğini sağlamak zorunda. Bölgenin yapısını düşündüğümüzde bir ateş çemberi içinde. Türkiye aynı zamanda NATO’nun saygın bir üyesi. Ve NATO’ya karşı taahhütleri var. Diğer NATO üyesi ülkelerin taahhütleri gibi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de taahhütleri var. Bu taahhütler bireysel değil, bir ülkenin, devletin taahhüdü olarak gündemde duruyor. Dolayısıyla Osaka’da Trump’la bu dengeyi nasıl sağlayacak bilemiyoruz. Onu zaman gösterecek. Kısa süre içinde bütün ayrıntıları öğrenmiş olacağız.
YP- Muhalefetin desteğiyle Osaka’ya gitti diyebilir niyiz?
KK- Bizden bir destek yok. Bizim ne destek nede köstek gibi bir şeyimiz yok. Arzumuz Amerika’yla bir gerginliği doğru da bulmuyoruz. Amerika’yla bir gerginlik değil, ilişkilerimizin güçlendirilmesi lazım.
YP- Son olarak Türken Vakfı’yla ilgili bir sorum olacak. Vakıf son günlerde hem Türkiye, hemde ABD’de gündemde. CHP ABD Temsilciliği ABD Hazine Bakanlığı’na bir mektup yazdı, 3 yılda yapılan yaklaşık 45 milyon dolar bağış yapanların isimlerini sordu. Meclis’te soru önergesi verecek misiniz?
KK- Türkiye’de verilecek soru önergesinin muhatabını bulmakta zorluk var. Çünkü,paranın bir kaynaktan değil, birden fazla kaynaktan gitme olasılığı var. Onu bu aşamada bilmiyoruz. Ama Amerika’da bu vakfa verilen paraların Türkiye kaynaklı olma olasılığı çok yüksek. Amerika’da şeffaf bir yönetim var. İster bir vakıf ister bir dernek olsun, yurt dışından gelen paralar, yurt içinde yapılan bağışlar yazılan mektuba yanıtla ortaya çıkar. Türkiye’de bunları elde etmek hemen hemen imkansız. Çünkü kapalı bir rejim var. 'Şehir hastaneleri yaptık' diyorlar. Şehir hastaneleri, kaça mal oldu onu bilmiyoruz. 'Üçüncü köprüyü yaptık' diyorlar. Bu köprü kaça yapıldı onu da bilmiyoruz. Yani sadece vatandaş değil, TBMM’de görev yapan milletvekilleri de bilmiyor. Böyle bir yapı var maalesef. Dolayısıyla Amerika’da böyle bir yapı yok. Demokrasi gelişmiş ülkelerde böyle bir yapı yok. Hatta onlarda demokrasinin çıkış kaynağı ödenen vergilerin nerelere harcandığını sorgulanmasıyla başlamıştır. Dolayısıyla vergi almak çok önemli. Ama toplanan vergilerin siyasi otorite tarafından nerelere harcandığının hesabını vermek daha da önemli. Amerika’da bulunan ve orada bir gayrimenkul yatırımı yapan milyonlarca dolar gelir elde eden bir vakfın bu gelirleri nereden elde ettiğini sorgulamakta Türkiye kökenli olduğu için bizim hakkımız, Amerika’da olduğu içinde Amerikalıların hakkı.
YP-Vakıf’ta Erdoğan'ın dayı oğlu ve Esra Albayrak gibi Sayın Erdoğan’a yakın isimler var.
KK-ABD'den bilgiler geldiği zaman yankılanacaktır. Kimler bu yardımı yaptı? Kimler bu parayı transfer etti? Bu transferlerden Masak’ın ne kadar bilgisi var. Maliye Bakanlığı, Hazine’nin ne kadar bilgisi var.Hangi kaynaklardan bu paralar gitti. Doğal olarak bunu sorgulamamız gerekiyor. Sonuçta giden paralar fakir fukaranın ödediği vergiler. Bunun sorgulanması lazım.
CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na son kitabım Erdoğan’ın Washington’la son 6 yılını anlatan ‘Kırmızı Oda’ kitabımı takdim ederek veda ettim.