Bu 10 Kasım’da ahali coşkun bir sel gibi Atatürk’e sevgisini gösterdi. Ahali Ankara’da Anıtkabir’e İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’na koştu.
Bu sevgi, çok kişiyi şaşırttı. Yıllar sonra bu sevginin temeli neydi...
Biz bu yazımızda bu soruya cevap alacağız ve tabii ki nesnel davranacağız.
Bence bu sevgiyi açıklayabilmek için ahalinin sosyo-psikolojik tahlillerden geçirilmesi zorunludur.
Ne demek istiyoruz ve nerden başlamalı.
Şu bir sabit hakikattir ki bizim ahalimiz ölüm karşısında durur.
Ceset musalla taşında dururken ahali o kişi sağlığında ne kadar kötü olursa olsun “Nasıl bilirdiniz?” sorusuna “İyi bilirim” der ve hakkını helal eder.
Bu o kadar açık saçık bir beyandır ki sapkın birbirini yiyen birbirlerine olmadık laflar eden bir politikacı rakibi “Büyük bir devlet adamı kaybettik” der.
Bu benim ahalinin genel karakteridir.
Peki Atatürk öleli şu kadar yıl oldu buna ne demeli.
Bu sorunu çözmek için Atatürkçülere bakmamız lazım gelir. Atatürkçüler her sıkıştıkça Atatürk dediler. Hatta ve hatta
-Atam, sen kalk ben yatam diye uzun nutuklar atıldı. Ahali bundan kuşkulandı. Ölü birine “sen kalk” denir mi? Atatürk ölmedi de bir yerde mi saklanıyordu. Onun için Atatürk dendi mi sustu.
Şunu kabul etmek gerekir ki en çok Kenan Evren döneminde Atatürk’ten söz ettiler. Hatta ve hatta Kenan Evren:
-Hangi taşı kaldırsan Atatürk çıkıyor dedi.
Ahali bundan çok korktu. Hiç bir taşa dokunmadı. Gene biliyorsunuz Kenan Evren gelmiş geçmiş en büyük liberaldir. Elli kişi astı, ama bir sağdan bir soldan astı. Yalnız sağdan ya da soldan asmadı.
Bu liberal dönemden sonra Atatürk’ten pek söz edilmedi. Sözü edilmezse Atatürk’ün unutulacağı sanıldı. İşte o zaman Atatürk ahalinin gözünde öldü.
Ahali ölü Atatürk’ün mezarına koştu.
İşte Atatürk sevgisinin sosyo-psikolojik tahlili budur.