Kolay değil ölmüş bir insana mektup yazmak… Okunmayacak satırlar kaleme almak… Bir insan dediysem, en son 12… İnsanların rakamlarla temsil edilmesi zaten tek başına yeterince hüzünlü değil mi?
Birkaç gündür çeşitli ekranlara bakıyorum; laptop, cep telefonu, televizyon… Mehmetler görüyorum. Görüyorum ama konuşamıyorum. Görüyorum ama yazamıyorum.
Bıktım her konuda söyleyecek sözü olan laf ebelerinden.
Bıktım her sorunun cevabını bilen ermişlerden.
Bıktım her soruna çözüm sunan ‘bilir kişilerden’.
Bir Mehmet öldü. Öldü, anlıyor musun? Her biri birer kez öldü. Toplayınca 12 ediyor. Çıkarınca bir hiç!
Örneğin dün gece maç varmış; bir maç büyüktür 12 Mehmet’ten.
Seçim varmış üç vakte kadar; bir seçim büyüktür 12 Mehmet’ten.
Çıkar maçı, çıkar seçimi 12 Mehmet’ten geriye kalıyor bir HİÇ!
O yoksul evlere bayraklar asıldı. Bir annenin yavrusu bağrından koparıldı, yerine bir ateş konuldu. Toplamı 12. Yazıyla ON İKİ!
12 Mehmet… 12 ateş… 12 bayrak… 12 ev… 12 anne… 12 baba… 12 tabut… 12 mezar… Bütün 12’leri topluyorum; koca bir HİÇ!
Bütün 12’ler bir tanecik Mehmetçik’ten küçüktür.
Kafası karışık Türkler… Hem askerini kahraman görürler hem de dilin maharetini kullanır küçültme ve sevimli hale getirme eki ‘cik’i Mehmet’in peşine takarlar. Öyle peşine takılıp gittiğimiz ‘cik’ler… Bütün ‘cik’ler 12’den büyüktür.
Evet, Mehmet, hâlâ sana mektubuma başlayamadım. Zaten matematikle de aram pek hoş değil. Olmayacak sonuçlar çıkarırım hem de hiç hesap yapmadan.
İnsanı yaşadığına utanır hale getirdiler. Kendi kepazeliklerinden utanmıyorlar da!
Daha yirmisinde, gelecek hayali kurması gereken çocuklar vasiyet videoları bırakmış. Bu gencecik insanlara ne denir ki?!...
Şimdi ben “Üzüldüm” desem bu ne ifade eder ki? Benim üzüntüm bile lüks değil mi? Pastanın tepesindeki krema…
Güzelim çocuklar… Sinemadan, filmlerden, sevdalandığınız kızlardan, sevmediğiniz yemeklerden, aptalca korkularınızdan, yeni çıkmış bir şarkıdan, düğününüzde yapacağınız danstan, gelecek büyük hayallerinizden, gelecek küçük hayallerinizden konuşacağınız yaşlarda ölüyorsunuz. Siz ölebiliyorsunuz ama ben size bir mektup bile yazamıyorum.
Ne desem haksızlık ettiğim duygusunu aşamıyorum. En iyisi susayım.
Size mektup yazamayanın mahcubiyeti, sizi yaşatamayanların arsızlığından büyüktür. Ama sonuç ne çıkarsa çıksın 12’den hep küçüktür.
Ben… Ben özür dilerim.