"Türküm, doğruyum" diye başlayan bir marş olduğu iddia ediliyor. Peki, bu iddia doğru mudur, değil midir, bu iddianın ilmi metotlarla tespiti ve tasnif edilmesi icap eder. Bu icap ilmi metotlarla tespit ve tasnif edilmezse bu iddia boşta kalır ve düşer.
Biz şimdi bu iddianın hakikat olup olmadığını nazar-ı dikkatinize celbetmek istiyoruz. İlk sualimiz şu: Nedir bu? Biz ne zamandan beri Türk’üz veya değiliz? Kim bunu iddia edebilir ve hatta ne hakla? Biz nereden çıktık?
Biz Pamir ovasında at koşturup, Tiyanşan dağlarının karlı zirvelerinden inmedik mi? Kim buna evet veya hayır diyebilir. 13. yüzyılın büyük ve sebati alimlerinin en büyüğü Sebati el İn-sebat buyurmuştur ki, ilmen tespit ve tasnif edilmeyen iddia ham karpuz gibidir. O zaman sormak lazım gelmez mi, bu lazımlık burada ne arıyor ve ham karpuzu kim yer? Bütün bunlardan mütevellit ve doğru bir çizgi üstünde gidersek, işte o zaman hakiki marşımızı bulup idrak edebiliriz. Biz de bundan fazlasını yapacak değiliz elbette. Ve elbette ki biz, hakiki ve yanlışsız marşımızı bulmakta tereddüt ve imtina etmeyiz. Durup dururken dokuz doğurmanın veya sanki bel fıtığı olmuş gibi kıvranmanın bir manası yok. Bu işin aslı nedir, nerden çıkmıştır ve nasıl çıkmıştır? Bir yerden çıkarmışız. Demek ki, bir yere girmiş bu, o zaman nereye girmiş, nasıl girmiş bunu gören var mı?
Fikir edinin. Bir şey ki girdiği yer belli değil, çıktığı yer belli değil, in midir, cin midir yoksa beni adem midir, nedir bu? Baştan beri ilmen yaptığımız tespit, teklif ve tasnif ve dahi ilmi metotların gösterdiği bizim bir marşımız vardır. Peki bu marş nedir? Tarihin imbiğinden süzüle süzüle önümüze gelen bu marş şöyledir;
"Dağ, tepe geze geze
Oldum ben bir geveze
Kızını ver hanım teyze
Oturalım altın kerevete"