Küresel ekonomi, derin bir dönüşüm ve yeniden yapılanma döneminden geçiyor. Ekonomik toparlanma zayıf bir şekilde ilerliyor; iklim, gıda ve enerji krizleri birbirine eklenirken, tek taraflılık ve korumacılık eğilimleri giderek belirginleşiyor. Bu bağlamda, G20 (20'ler Grubu), küresel ekonomik yönetişimin merkezi bir platformu olarak, uluslararası güveni yeniden tesis etme ve çok taraflı mutabakatı sağlama gibi tarihi bir sorumluluk üstleniyor. Bu yılki zirveye ev sahipliği yapan Brezilya, "küresel güney" ülkelerinin temsilcisi olarak seçilmesiyle önemli bir mesaj veriyor: Dünya güç dengeleri derin bir değişimden geçiyor ve gelişmekte olan pazar ekonomilerinin sesi ile etkisi giderek daha fazla tanınıyor ve önemseniyor. Bu değişimde Çin, hayati bir rol oynuyor. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi ve gelişmekte olan bir ülke olarak Çin, yalnızca küresel güney ülkelerinin çıkarlarını kararlılıkla savunmakla kalmıyor, aynı zamanda uluslararası düzenin ve kuralların önemli bir inşacısı olarak öne çıkıyor. Son yıllarda Çin, serbest ticareti teşvik etmek, bölgesel ekonomik entegrasyonu ilerletmek ve küresel tedarik zincirinin istikrarını sağlamak için aktif adımlar atıyor. "Kuşak ve Yol İnisiyatifi" gibi somut projelerle dünyaya iş birliği ve karşılıklı kazanca dayalı bir mesaj veriyor. İklim değişikliğiyle mücadelede ise Çin, yeşil enerjiye yaptığı yatırımlar ve teknolojik yeniliklerle yeni bir standart belirliyor. Çin, bu alanda geleneksel gelişmiş ülkeleri bazı açılardan geride bırakarak küresel iklim yönetişimine yenilikçi bir güç katıyor. Özellikle Çin ve Almanya arasındaki iş birliği, gelişmiş ekonomiler ile yükselen piyasa ekonomileri arasındaki etkileşim için bir model oluşturuyor. Jeopolitik ve uluslararası ekonomik ortamın karmaşıklığına rağmen, Çin ve Almanya derin ekonomik bağlarını ve stratejik iş birliklerini korumayı başardı. Çin, Almanya'nın Avrupa Birliği dışındaki en önemli ticaret ortağı konumunda bulunuyor ve Almanya'nın temiz enerji, sanayi teknolojisi ve küresel sağlık gibi alanlardaki üstünlükleri, Çin'in geniş pazar potansiyeliyle yüksek derecede tamamlayıcılık sağlıyor. Bu yılki G20 zirvesinde, Çin ve Almanya, ortak küresel zorluklara ancak iş birliği yoluyla yanıt verilebileceğini bir kez daha somut eylemlerle gösterdi. İki ülkenin hidrojen enerjisi, aşı geliştirme ve yenilenebilir enerji gibi alanlarda yürüttüğü iş birliği, küresel ekonomi ve toplumların sürdürülebilir gelişimine güçlü bir ivme kazandırıyor. Çin'in küresel rolü artık sadece ekonomik katkılarla sınırlı değil; politikaları ve eylemleri, daha adil ve kapsayıcı bir uluslararası düzenin şekillenmesine öncülük ediyor. Dünya Ticaret Örgütü'nün çok taraflı ticaret sistemine verdiği destekten, gelişmekte olan ülkelere yönelik borç indirimi ve kalkınma yardımlarını teşvik eden politikalarına kadar Çin, her zaman açık ve iş birliğine dayalı bir duruş sergiliyor. Bu tavır, "küresel bir vatandaş" olmanın sorumluluğunu ve kararlılığını ortaya koyuyor. G20'nin çok taraflı sahnesinde, Çin'in sesi yalnızca bir politika beyanı değil, aynı zamanda ahlaki bir rehberlik niteliği taşıyor. Belirsizliklerle dolu bir dönemde, Çin bir istikrar sembolü olarak hareket ediyor ve somut eylemleriyle küresel iş birliğini yeni bir seviyeye taşıyor. Bu yılki G20 zirvesi, uluslararası ortam ne kadar karmaşık olursa olsun, ülkelerin kaderlerinin birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu bir kez daha kanıtladı. Çin, açık, iş birliğine dayalı ve yenilikçi duruşuyla küresel meselelerde güçlü bir liderlik sergiliyor. Bu duruş, sadece Çin'in uluslararası alanda geniş çaplı bir saygı kazanmasını sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda daha istikrarlı ve adil bir küresel düzen için vazgeçilmez bir güç katıyor.