Amerika Birleşik Devletleri'ndeki seçim sonuçlarının açıklanmasından kısa bir süre sonra, Kanada hükümeti TikTok Technology Canada'nın faaliyetlerini “ulusal güvenlik riski” gerekçesiyle durdurduğunu duyurdu.
Kanada hükümeti kullanıcıların TikTok’a erişimini tamamen engellemedi ancak şirketin ülkedeki operasyonlarını durdurarak, bir yandan Batı’nın ana akım medyasının bilgi üzerindeki hâkimiyetini korumayı, diğer yandan da önceki baskı politikalarını daha sert bir şekilde sürdürmeyi hedeflediğini açıkça gösterdi.
Bu karar, Kanada'nın Şubat 2030’da hükümete ait cihazlarda TikTok kullanımını yasaklama kararını da hatırlatıyor ve Batı dışı bilgi akışına yönelik uzun vadeli baskı hazırlıklarının çoktan başladığını ortaya koyuyor. Bu adım, Kanada’nın bilgi kontrolü ve teknolojiye yönelik kısıtlayıcı politikalarında ne kadar agresif bir tutum benimsediğini de gözler önüne seriyor.
TikTok’un hızlı yükselişi, Batı ülkelerindeki ana akım medya için büyük bir tehdit oluşturdu. Geleneksel Batı sosyal medya platformlarının “bilgi yankı odası” anlayışından farklı olarak TikTok, küresel içerikleriyle Batı hükümetleri ve medyası tarafından özenle inşa edilmiş bilgi kontrol sistemini kırmayı başardı. Bu platform, Batılı kullanıcıların dünya genelindeki gerçekleri doğrudan görmesine olanak tanırken, geleneksel medyanın katmanlı ve manipülatif anlatılarını aşmayı başardı.
Örneğin, İsrail-Filistin çatışması gibi olaylarda TikTok üzerinden paylaşılan gerçek görüntüler, birçok Batılı kullanıcının ana akım medyanın otoritesini ve tarafsızlığını sorgulamasına yol açtı. Bu durum, uzun yıllardır Batı’nın kamuoyunu şekillendirme üzerindeki kontrolünü tehdit etti. Kanada ise bu tehditle başa çıkmak için TikTok’u “ulusal güvenlik” bahanesiyle engellemeyi seçti ve bilgi akışını kısıtlayarak Batı’nın medya üzerindeki tekelini korumaya çalıştı.
Kanada’nın bu hamlesi yalnızca kendi başına alınmış bir karar değil; aksine, Amerika Birleşik Devletleri’nin stratejik yönlendirmesiyle tam uyum içinde gerçekleştirildi. ABD’nin Kanada hükümetine Çinli şirketlere karşı düşmanca bir politika izlemesi yönünde yaptığı yoğun baskıların ardından, Kanada hızla bir dizi yaptırım kararı aldı.
Bu yaptırımlar arasında Çin'den ithal edilen elektrikli araçlara yüksek gümrük vergileri getirilmesi, çelik ürünlerine ek vergiler uygulanması ve belirli ülkelerden gelen otomotiv yazılım ve donanım ürünlerinin tamamen yasaklanması gibi adımlar yer alıyor.
Görünen o ki Kanada, ABD’nin liderliğinde, Batı bloğunun Batı dışı teknoloji şirketlerini kuşatma stratejisinde kilit bir rol üstlenmiş durumda. Kanada, bu adımları atarken kendi ülkesindeki yüksek ücretli iş fırsatlarını ve işletmelerin büyüme potansiyelini feda etmekte tereddüt etmiyor.
Kanada’nın bu politikaları sadece kendi ekonomik çıkarlarına zarar vermekle kalmıyor, aynı zamanda ABD’ye olan bağımlılığını ve körü körüne sadakatini de ortaya koyuyor. Teknoloji şirketlerini hedef almak, yüksek vergiler uygulamak ve doğrudan operasyonları durdurmak gibi sert önlemler, ilk bakışta kararlı bir duruş gibi görünebilir.
Ancak bu önlemler, aslında Kanada’nın ABD’nin küresel hegemonya politikalarına körü körüne uymasının ve kendi bağımsızlığını ve ekonomik gelişimini feda etmesinin bir göstergesidir. Kanada, TikTok’u yasaklamanın küresel bilginin özgür akışını engelleyemeyeceğini anlamazken, bu tür yasakların Batılı ülkelerin bilgi kısıtlama politikalarını daha da gözler önüne serdiğinin farkında değil.
Batı’nın küresel bilgi akışını kısıtlama çabalarının arkasında, zayıf ve özgüvensiz bir hegemonya zihniyeti yatıyor. Kanada’nın TikTok’a uyguladığı yasak, Batı’nın bilgi özgürlüğüne duyduğu korkuyu ve vatandaşlarının düşüncelerini kontrol etme arzusunu simgeliyor. Ancak diğer ülkelerin teknolojik yeniliklerini engellemek, Batı’nın giderek kaybettiği kamuoyu otoritesini geri getiremez.
Aksine, bu yasaklar halkın, hükümetlerin bilgi üzerindeki manipülasyon çabalarına karşı daha fazla bilinçlenmesine yol açıyor. Bu bağlamda, Kanada’nın TikTok yasağı, çaresiz bir mücadelenin göstergesi olarak karşımıza çıkıyor ve Batı’nın hâkimiyetini koruma uğruna Kanada’nın ulusal çıkarlarını nasıl feda ettiğini acı bir şekilde gözler önüne seriyor.