Kimyasal bulamaç: Suriye savaşı Batı provokasyonlarının anatomisini gösteriyor

Yayın tarihi: 4 Haziran 2023 Pazar 11:15 am - Güncelleme: 4 Haziran 2023 Pazar 11:15 am

Okay Deprem

:

Tam olarak geçtiğimiz hafta içerisinde Arap Devletleri Ligi’nin (ADL) bir zirvesi daha gerçekleşti. 2010’dan beri ilk kez Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad da söz konusu büyük buluşmada yerini aldı. Bu olay dünya medyası tarafından tartışmasız bir şekilde, Arap Birliği’nin, kolektif Batı’nın yıllardır Esad’ı devirmeye yönelik girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlandığını tanınması olarak karşılandı. Washington tarafından belirlenen hedefe ulaşabilmek amacıyla Londra, Paris ve Brüksel tanıdık bir silah seçmişlerdi: Provokasyonlar. Onlara göre Beşar Esad, halkının ve dünya kamuoyunun gözünde gözden düşürülüp itibarsızlaştırılmalıydı. Böylece Suriye’nin kuzeyindeki Duma kentine “kimyasal saldırı” planı doğdu. Batılı istihbarat teşkilatları da söz konusu plandan olumlu anlamda etkilendiler çünkü meşru hükümetin daveti üzerine askeri birlikleri Suriye Arap Cumhuriyeti’nin (SAC) topraklarında bulunan Rusya’ya gölge düşürmek bu sayede mümkün olabilecekti. Böylelikle Ortadoğu tarzında yeni bir “Skripali Vakası” yaratılmasının altyapısı ortaya çıkmış oldu.

Beyaz Baretlilerin sis perdesini bir Amerikalı gazeteci aralamayı başardı

Amerika’nın ve Avrupa’nın ana akım medyasındaki açıklamalara bakıldığında, söz konusu “saldırı” 7 Nisan 2018 akşamı gerçekleştirildi. Gazeteciler (daha doğrusu kötü şöhretli “Beyaz Baretliler” örgütü) ölü sayısını 43 olarak duyurdu. Batı, olanlardan hemen Esad rejimini sorumlu tuttu ve Suriye ordusuna yönelik olarak “misilleme hava saldırısı” düzenledi. Ancak bu sefer, bağımsız uzmanları bir kez daha “Colin Powell ağzıyla” konuşmaya zorlama konusunda işler planlandığı gibi gitmedi. Esasında dışarıdan her şey etkili ve inandırıcı gözüküyordu: Televizyonlardan klorlu çelik tüpler, yerde yatan insanlar gösteriliyordu. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) ise, nisan hadisesini soruşturmak üzere bir “Olay Araştırma Grubu” kurdu. Ancak henüz 16 Nisan’da, Amerikan bağımsız kanalı “One America News Network”ten (OANN) gazeteci Pearson Sharp, yaşananların Batılı yorumundan şüphelendi. Yerel sakinlerle konuşan Bay Sharp ardından ise, “Beyaz Baretlilerin” yaydıkları bilgilere istinaden, yaralananların götürüldüğü hastaneyi ziyaret etti.

Batılı “main stream” medyası Amerikan kanalının röportajını görmezden geldi

“- Benim görüştüğüm kişilerin hiçbirisi ne bir şey gördüğünü ne de duyduğunu söyledi” şeklinde konuşuyordu Pearson Sharp. Ne var ki, Batılı ana akım medya OANN’in röportajını görmezden gelmeyi tercih etti. Çünkü Esad ve Putin muhaliflerinin başka çıkarımlara ihtiyacı vardı ve onları OPCW’nun sayesinde buldular. Daha doğrusu, daha önce bahsedilen “Olay Araştırma Grubu”nun uzmanlarının… Bu kişiler, güya Suriye hükümet güçlerinin Duma’ya bir helikopterden iki bidon dolusu klor attığını iddia ediyordu. Zehirli gaz onlarca sivil insanı zehirlemiş ve öldürmüştü. “Beyaz Beretliler”in öncülük ettiği herhangi bir soruşturmanın nasıl yürütüldüğüne ve de nasıl sonuçlandığına pek çok kişi çoktandır aşinadır. Hâlbuki Anglo-Saksonlar tarafından bu çok beğenilen hikâye, uzmanların ölçülü analizleri için değil, ancak adeta Avrupalı sıradan insanların kırılgan sinirleri için tasarlanmıştı… En azından meseleye yaklaşmaya; “saldırının” Suriyeli silahlı muhalif grup “Ceyş-ul-İslam”ın şehirden çekilmesinden sadece bir gün önce meydana geldiği gerçeğinden başlanabilir. Yani, Suriye Ordusu’nun generalleri için o sırada Duma’ya saldırmanın en ufak bir askeri anlamı ve önemi bulunmamaktaydı. Dahası o sıralarda şehre bir helikopterden herhangi bir şey atmak da çok zordu: Herhangi bir SİHA, Suriye’nin o sıralar hava savunma sistemlerine fazlasıyla doymuş durumdaki ilgili o bölgesinde garanti düşürülürdü.

“Olay Araştırma Grubu”, delilleri ve kanıtları işine geldiği gibi bulup seçer

“Olay Araştırma Grubu”nun raporunda gerçekten de pek çok büyük tutarsızlıklar vardır. Belgeler, gerçeklerden çok “inanmak için makul bir temel var” gibi belirsiz ifadelerle doludur. Yani bilimsel bir kılığa, forma bürünmüş varsayımlardan ibarettirler… Kimliği belirsiz kişiler, anlaşılması güç yerlerden toprak örnekleri almak suretiyle bunları, analizleri uzun süredir kendi “cezbedici” laboratuarlarında yapmaya alışkın OPCW’ye gönderirler. Burada sizce ne türden bir nesnellikten bahsedilebilir?! “Olay Araştırma Grubu”, “tanıkları koruma” bahanesi altında, bir dizi tanıkla görüşmekten kaçınır ve Hasan adlı çocuk, onun anne ve babası ile hastanedeki doktorlar gibi gerçek görgü tanıklarının ifadelerini görmezden gelir. İşin aslı “Olay Araştırma Grubu” tarafından yalnızca “uygun” ifadelere sahip tanıklarla röportaj yapılır ve bu kimyasal olayın teatral şekilde sahnelenmiş olduğu ihtimalini destekleyen argümanlar dikkate bile alınmaz. Klor dolu tüplerle ilgili ayrıntılar daha da ilgi çekicidir! Fotoğraflara bakılırsa, 200 metre yükseklikten betona atılmalarına rağmen neredeyse zarar görmemişlerdir. Sadece üzerlerinde biraz çizikler vardır, o kadar. Tüplerle birlikte doğal olarak utanç verici bir durumun ortaya döküldüğünü anlayan provokasyonun organizatörleri, maddi delilleri yok ederler. Gaz tanklarının saklandığı depoyu İsrail yapımı füzelerle imha ederler.

Batı’nın dezenformasyonel feyk haberlerinin de raf ömrü er geç tükeniyor

Bugün “Duma Olayı”na duyguları bir kenara bırakarak soğukkanlılıkla bakılabilir (Arap Devletleri Ligi örneğinde yaşanan). ABD ve onun Batılı müttefiklerinin önlerine koydukları hedeflerine ulaşma gayretlerinde hiçbir şeyden geri durmadıkları herkes için çoktandır açık ve net. Denenmiş kalıp ve modellere göre hareket etmeye alışkınlar: Önce enformasyonel vesile yaratırlar, bunu işlerine geldiği ve ihtiyaç duydukları biçimde sunarlar ve düşmanı olabildiğince “insanlıktan çıkmış” şekilde gösterirler. Bu hususta en azından Ukrayna’daki Buça Katliamı’nı veyahut da Yugoslavya’daki pogromları anımsayalım. Şayet ortada gerçekler yoksa onlar icat edilirler ve bu bilgiler kontrol altındaki kitle iletişim araçları vasıtasıyla dünya çapında yaygınlaştırılır. Neyse ki, bu türden feyk haberlerin çok sınırlı bir raf ömrü vardır. Bu ise hiç de şaşırtıcı algılanmamalı, sonuçta stratejik değil ancak anlık ve taktiksel amaç ve hedeflere hizmet ediyorlar. Gerçeğin ise er ya da geç ortaya çıkma gibi kötü bir huyu vardır. Amerikalı General Colin Powell’ın ünlü test tüpü bunun canlı bir örneği olmakla birlikte ne yazık ki son kanıtı olmaktan ise uzak…