İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu dün sabah etkili bir basın toplantısı düzenledi. İmamoğlu’nun sağında ve solunda 6’lı masanın hukuk temsilcileri, karşı tarafta salonun bir yanında İstanbul’un CHP’li belediye başkanları ve muhalefet partilerinin temsilcileri, diğer tarafında da gazeteciler vardı! İmamoğlu taktiksel bir hamle olarak bütün kurgusunu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu üzerine kurmuş olsa da gün içindeki gelişmelerle bir kez daha gördük ki, bu tür kararların ortak ruhunu Soylu temsil ediyor olsa da, bu kararlar Soylu’nun tek başını boyunu aşan kararlardı. İmamoğlu son bir hamleyle Erdoğan’a “Ya ortaya koyduğumuz bu fotoğrafı yaratacağı kaosa razı geleceksiniz ya da İçişleri Bakanı koltuğunda oturan ve yüz kızartmayacak birini göreve atayacaksınız” çağrısı yapsa da, bu çağrının karşılık bulma şansı olmayacaktı. Nitekim, İmamoğlu basın toplantısını bitirir bitirmez biz daha İBB dışına çıkmadan Soylu kameraların karşısında geçmiş ve yeni bir algı operasyonun düğmesine basmıştı bile. İmamoğlu’nun Soylu’ya kendi Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı'nın kardeşinin FETÖ firarisi olduğunu da hatırlatması da, kendisinden önceki AKP döneminde işe alımlarda rol oynayan belediye başkanları hatırlatması da, konuyu bir çok açıdan ve önemli hukuki gerekçelerle açıklaması da Soylu’yu hiç ilgilendirmiyordu. Bu yüzden Soylu bunlara cevap vereceğine hep yaptığı gibi “en iyi savunma saldırıdır” demeye devam etti. Nasıl olsa bütün devlet olanakları önünde, Erdoğan ve Bahçeli de arkasındaydı! Söylediklerinin hukuki dayanağı olsa ne oldurdu, olmasa ne olurdu? Yıllardır zaten aynı yöntemle yönetmiyorlar mıydı? Birbiri ardına haksız hukuksuz kararlar yalnızca mahkemelerde değil, mecliste de alınmıyor muydu? Adına “torba” dedikleri ve ne bulurlarsa içine atıp, kalkan ve inen milletvekili elleriyle neyin ne olduğunu bile bazen kendilerinin bile bilmediği birçok şeyi yasal hale getirenler kendileri değil miydi? İmamoğlu döne dolaşa ve ortalama bilgisi olan birine anlatıldığında anlayacağı gerekçelerle “terör soruşturması” davasını anlatmaya çabalarken, iktidar için hayat hep başka akıyordu. İmamoğlu “Bu bir hukuk davası değil siyasi davadır. Bu kişisel değil ulusal davadır. Bu bir haysiyet davasıdır… Büyük bir kinle saldırıyorlar, kayyum dahil her şeyi yapabilirler, bunu da göze aldıklarını biliyoruz” derken çok önemli bir gerçeğe parmak basıyordu. Nitekim basın açıklamasından hemen sonra İmamoğlu’nun “ahmak” davasıyla ilgili 2 yıl 8 ay ceza veren mahkeme gerekçeli kararını hazırlamış, avukatlardan önce basına servis etmişti bile! Bu da yetmemiş, bu açıklamanın mürekkebi kurumadan bu kez Gezi Davası ile ilgili İstinaf Mahkemesi’nin “karar onayı” gündeme düştü. İki kez beraatten sonra Erdoğan istiyor diye Osman Kavala'ya "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis, Ayşe Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi'ye 18'er yıl hapis cezası veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı bu kez İstinaf tarafından onaylandı!

HER ŞEY HUKUKA UYGUN!

Evet bütün bunlar aynı gün içinde oldu ve işin doğrusu biz ne anlatırsak anlatalım, büyük bir yalan makinesi olarak çalışan iktidar açısından “her şey hukuka uygun” olarak yapıldı! Bu kadar hukuksuzluğu, vicdansızlığı bile “hukuka uygun” diye sunan bu iktidarın, açık ki, iktidarda kalmak ve ömrünü uzatmak için yapmayacağı hiçbir kötülük yok! Muhalefet bu gerçeğe uygun olarak hareket etmezse, daha önce Kılıçdaroğlu’nun, dün de İmamoğlu’nun altını çizdiği gibi organize kötülüğe karşı sandığı beklemeden, bugünden birlikte ve daha etkili bir mücadele yükseltmediği sürece “adaleti bu ülkeye getirmek de,Vera’yı da babasına kavuşturmak oldukça” zor olacak! Seçim yaklaştıkça iktidarın hukuk tanımazlığının daha da artacağı, İBB başta olmak üzere “terör soruşturması” kapsamında Mersin BBB, Seyhan, Ataşehir gibi CHP belediyelerine kayyum atanmayacağının hiçbir garantisi yok. Çünkü bu iktidar için kendi çıkarları dışında hukuk gibi, siyasi etik gibi, vicdan gibi herhangi başka bir gerçekliği yok! Bu hukuk dışı sürecin, geçtiğimiz günlerde il başkanı tokatlanan, kendi ilçe binalarına bile sokulmayan HDP Eşbaşkanlarının durumu dikkat alındığında işin HDP’nin kapatılmasına kadar uzayacağını söylemek artık genel geçer bir iddia olmaktan bile çıkmış durumda… Bunları söylemek ve hatta yazmak, geniş kitleleri umutsuzluğa sürüklemek anlamına gelmez, tam tersine bu gerçeği görerek yan yana gelmeyi ve cesaretli çıkış yapmayı örgütler. Çünkü cesaret, gerçekleri bilerek ideal olanı istemektir! İmamoğlu’nun da altını çizdiği gibi, açık ki, “Bu iktidar ülkede muhalefet tarafından yönetilen hiçbir alanı bırakmak niyetinde değil, gözleri dönmüş durumda. Yani mesele, öyle sadece İmamoğlu’ndan ibaret değil! Ülkeyi götürmek istedikleri ve götürmeye çalıştıkları karanlık bir dönem, despotik bir rejim uygulaması süreci başlattılar. Bugün bunun karşısında, tüm muhalefetin birlik içerisinde, kararlı, cesur bir duruş sergileme zamanı olduğunu hepimiz biliyoruz!”

İYİ YILLAR

2023’ün barış, adalet, özgürlük ve demokrasi adına yeni bir başlangıç olmasını umuyor, herkese iyi bir yıl diliyorum…