Ünlü ve usta yazarımız Büyük Okyanus’un kuzeyinde yer alan Kim Boul adasından ödül aldı. Yazarımız ünlü ve usta olan Hüseyin Şeref Kaptagil’e bu ödül dünya edebi kültürüne katkıdan dolayı verildi.
Birçok ödül sahibinden Kaptagil’le yaptığımız söyleşiyi takdim ediyoruz.
- Sayın yazar Kaptagil siz, ünlü ve usta bir yazar oluşunuzu neye bağlıyorsunuz?
- Efendim, ben, annemden doğunca birkaç gün sonra kalem ve kağıt istemişim.
- Doğduktan birkaç gün sonra öyle mi?
- Evet… doğuştan. Bunun üzerine anneme bir titreme gelmiş. Bunun üzerine babam anneme “Niye titriyorsun kadın” demiş, “bu çocuk benden değil mi yoksa?”
- Çok enterasan.
- Olabildiğince… Babam annemi itham edince annem bayılmış. Bunun üstüne ben babama, “Baba ben sendenim. Annemin karnındayken ben senin şeyi gördüm” deyince Sümbül hanıma koşmuş.
- Sümbül hanım kim?
- Sümbül hanım dönemin ünlü psikoloğu. Çıt dersen pıt diyor, pıt dersen çıt diyor.
- Çok enterasan.
- Neyse psikolog Sümbül hanım, bana bakıp kurşun döktürüyor ve müjdeyi veriyor. Bu çocuk doğuştan yazar diyor.
- Okul yaşamınız nasıl geçti.
- Ben okula hiç gitmedim. Çatır çatır okudum, katır katır yazdım.
- Peki, kaç yaşındasınız ve kaç roman yazdınız.
- Bendeniz otuz yaşındayım Ve 60 roman yazdım. 75 tane de ödül aldım.
- Son romanınız Bir Şaplak, İki Öpücük için ne dersiniz.
- Bu romanın son roman olduğunu nerden çıkardınız?
- Sözün gelişi öyle söyledim. Sizden daha çok romanlar bekliyoruz. Bir Şaplak İki Öpücük… nedir.
- Bu romana fenomolojik açıdan bakmak gerekli. Şimdi fenomolojik bakarsak şaplaktan ne çıkar.
- Ne çıkar?
- Şaplaktan tellak çıkar. Tellaktan hamam çıkar. Hamam çıkınca ne olur. Demek ki tenimiz temiz değil. Böylece topluma ağır bir vuruş yapıyorum. Şaplak – tellak-hamam üçlüsü fenomolojik açıdan toplumsal nirenginin akış yatağı içinde Eros’u kışkırtarak üst benin cadı gibi Minerva’nın baykuşuna dönüşür. Algısal fenomolojinin üst beninde erguvanı taşır ve dönüşür. İşte bu hamam sıcaklığında erime başlar ve öpücük görünür. Söylediklerim net bir biçimde anlaşıldı değil mi.
- Anladım efendim. Fenomolojik erime başlayınca üst bende erime başlar.
- Evet, üst bende başlayan erime sanditist iç tesirinde insana ikbal edilir. Bu ikbalde doyumsuzluk görülür. O zaman art zamansal tarihsel ve kabuksal istihraç modeline ihtiyaç duyulur. İşte burda zamansal ve mekânsal gecenin ucunda, gece işçileri zamanı ve mekanı kucaklar. Sonra Aristo mantığı gündeme gelir. Ve fakat tıkanır. Daha sonra fenomolojik mantıkla bu mantık açılır.
- Bu nokta son mudur?
- Hayır. Fenomolojik son yoktur. Hep baskınlık vardır.
- Söyleşinin sonunda bir şeyler söyler misiniz?
- Söyleşinin sonunda değiliz, başındayız. Hep başında kalacağız.