İngiliz kışkırtması ve desteğiyle 1780’den itibaren Osmanlı’ya ayaklanan, 1918’de Osmanlı’nın bölgeden çekilmesi sonrasında 1932’de bağımsız olan ve ülkenin Hicaz olan adını Suudi Arabistan Kırallığı olarak değiştiren Suud aşiretinin lideri Abdülaziz Bin Suud 14 Şubat 1945’de ABD Başkanı Roosevelt ile Kızıldeniz’de Amerikan savaş gemisi Quincy’de bir araya geldi. O günden sonra Suudi Arabistan parası, petrolü ve dini yani Vahabi mezhebi ile ABD’nin hizmetinde oldu. Geçen süre içinde ABD; Suudileri Sovyetler Birliği, Komünizm ve her türlü sol ve Arap milliyetçilerine karşı ön cephe ülkesi olarak kullandı onlar da bu yolda yüz milyarlarca milyar dolarlar harcadılar. Bu amaçla Suudiler CİA’nin talimatıyla Kaide, Taliban, IŞİD, Nusra, El-Şebab, Boko Haram ve benzeri radikal İslamcı terör örgütlerine her türlü desteği verdi dünyanın her yerinde İslamcı parti, örgüt, okul, dernek, tekke, zaviye ve benzeri oluşumlara para yardımında bulundular.

Son örnek BOP’un devamı olarak Kanlı Arap Baharı’da olduğu gibi Türkiye ve bölgesel Müslüman ülke yönetimleriyle birlikte ABD önderliğinde emperyalist planlara hizmet ettiler.

Peki durduk yerde bunları neden anlatıyorum? 2 Ekim 2018’de muhalif Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı ülkesinin İstanbul’daki konsolosluğunda öldürülünce işler karıştı. Dönemin ABD Başkanı Trump bu olayı bir şantaj olarak kullanarak öldürme emrini verdiği söylenen Veliaht Muhammed Bin Selman’la yüz milyarlarca dolarlık anlaşmalar yaptı. Cinayetle ilgili tüm bilgileri Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan alan Trump bunları açıklamayarak oyununu sürdürdü. Kasım 2020’de başkan seçilen Biden ise kısa bir süre sonra CİA’nın cinayetle ilgili raporu açıklayarak Bin Selman’ı suçladı. ABD dahil batıda hiç kimsenin yüz verdiği Bin Selman’a bir tek Ruslar ve Çinliler sahip çıktı. Her konuşmasında ve 21 Mart 2018’de Bin Selman’ı Beyaz Saray’da misafir eden Trump ‘Körfez’in kral ve emirleri biz olmadan bir gün iktidarda tutunamaz. Adamlar çok zengin onları koruduğumuz için sürekli bize ödeme yapmak ve silah satın almak zorundalar’ diyordu. Başkan Biden’ın buna benzer söylemleri yoktu ama davranışları daha beterdi ama sonuçta o da her Amerikalı Başkan gibi Suudileri aşağılayıp köle muamelesi yapıyordu.

Sonunda Muhammed Bin Selman dayanamayıp ‘acı veren tek taraflı büyük aşktan vazgeçip ‘karşılıklı saygıya dayalı yeni aşklara’ yelken açtı.

Putin ve Şi Cinping.

Tüm bu gelişmeleri yakından ve elbette korkuyla izleyen ABD Başkanı Biden bu süreci engellemek için iki hafta önce CİA Başkanı William Burns‘ı Suudi Arabistan’a gönderdi ama Muhammed Bin Selman ‘köleliğe son’ diyerek adama yüz vermedi. İlginç ama gerçek!

Yeni Ortadoğu’da yeni oyunun başrol oyuncuları artık Rusya ve Çin

Önceleri tek tek ama Ukrayna savaşından sonradan ‘eş-başkan’ yöntemiyle birlikte.

Yeni türden İran ve Suudi Arabistan ‘beraberliğini’ unutmadan.

Anormal bir gelişme yaşanmayıp Bin Selman ‘son anda bir numara çekmezse’ herkes ‘Yeni Ortadoğu’ya hazırlıklı olsun. Bu ‘Yeni Ortadoğu’ 21 yıldır iktidarda olan ve ‘Arap Baharı’ sürecinde bölgede ve dünyada ılımlı ve radikal siyasal İslamın liderliğine oynayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın misyonuna uygun olmayacak çünkü bölgede ve dünyada herkes Erdoğan’ın nasıl bir lider olduğunu gördü ve deneyerek öğrendi. Belki de bunun için herkes Erdoğan’a gidecek gibi bakıyor ve yeni bir figür olarak Kılıçdaroğlu ile ‘Yeni Ortadoğu’ paydasında buluşacaklarını düşünüyor. ‘Yeni Ortadoğu’luların bu beklentilerine henüz net bir karşılık vermeyen Kılıçdaroğu; 2018’deki Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı ( OBİT) söylemi ile Türkiye, Suriye, İran ve Irak’ın bir araya gelmesini ve bununla bölgede bir çok sorunun çözülmesi gerektiğini savunmuştu.

“Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine uygun olarak.

Belki de bunun için bölge ülkeleri başta olmak üzere dünyanın bütün önemli ülkeleri Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip ediyor ve seçim sonuçlarını heyecanla merak ediyor.

Benin gözlemin ‘Erdoğan’a istediğimiz yaptırırız’ diyenler hariç çoğunluk Erdoğan’ın gitmesinden yana.