Hilafetinizi nasıl alırdınız?

Yayın tarihi: 6 Ocak 2024 Cumartesi 12:28 pm - Güncelleme: 6 Ocak 2024 Cumartesi 12:28 pm

Demet Cengiz

Email: [email protected]

Twitter: @demetce

Arapça half (arka) kelimesinden türetilen ve “Ardından gelen” demek olan halife, Dört Halife döneminde sahabenin önde gelenlerinin seçimi ve biat (egemenliğini kabul etmek) yoluyla gerçekleşti. Daha sonra ise babadan oğula geçen bir veraset sistemine dönüştü.

Dört Halife döneminden hemen sonra ikiye bölünen İslâm’ın Sünni kolu da Şii kolu da seçimi bıraktı ve birbirlerinin halifelerini tanımadı. Sünniler hadislere dayandırarak halifenin Kureyşli olması şartını ararken, Şiiler halifenin Allah tarafından seçildiğine ve Ehl-i Beyt’ten (peygamberin ailesi) gelmesi gerektiğine inandılar. Zaten bu bölünmenin temel nedeni halifenin kim olacağı tartışmasıydı.

Bilindiği üzere Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde babadan oğula geçen halifelik, Bağdat’ın Moğollarca yağmalanması sonucu Mısır’da Memlûk Devleti himayesine girmişti. Yine bilindiği üzere Yavuz Sultan Selim’in Memlûk devletine son vermesiyle Osmanlı Devleti halifeliği devralmıştı. Ta ki 1924’te TBMM kararıyla halifelik kaldırılana kadar.

Sakın ola ki halifelik böyle sırayla ilerledi, birbirini izledi diye düşünmeyin. Halifelik tarihi, paralel halifeliklerle doludur. İslâm dünyasını temsilen eş zamanlı pek çok halife ortaya çıkmıştır. Zaten iki ana kola göre de soyu Kureyş’e veya Ehl-i Beyt’e uzanmayanlar bu makama gelemez.

Emeviler döneminde, Ayşe’nin yeğeni Abdullah bin Zübeyr 684’te isyan başlatıp halifeliğini ilan edince kuşatıldı ve öldürüldü.

Abbasiler döneminde ise Fâtıma, Endülüs Emevi ve Muvahhid olmak üzere üç ayrı paralel halifelik kuruldu.

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’da bulunan, diğer Müslümanlarca geçerli kabul edilmeyen hilafete son verince Şerifî halifeliği ilan edildi. 1994’te Köln’de bir spor salonunda halifeliğini ilan eden ‘Köln Humeynisi’ lakaplı Cemalettin Kaplan da unutulmamalı. O da bir halife.

Bir halife ilanı ise biliyorsunuz Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD)’in terörist lideri Bağdadi’nin 2014’te yaptığı… 2019’da ABD askerlerince yakalanacağını anlayınca üzerindeki bombayı patlatıp ailesiyle birlikte kendini havaya uçurdu.

Paralel halifelikler bunlarla da sınırlı değil elbette. Çeşitli tarikat ve tasavvuf erlerinin butik halifeliklerini kurmalarına, hatta Mehdilik ilanına; işi Mesihliğe kadar götürmelerine de sık rastlıyoruz. Şu anda güncel halifeler kim bilmiyorum; takip etmedim.

En ilginç paralel halifelik -yeni bir din demek daha uygun olur- 1908 yılından günümüze uzanan Ahmediye Halifeliği’dir. Mirza Gulâm Ahmed, önce kendini halife ilan etti. İşi Mehdilik iddiasına, derken Mesihliğe ve en sonunda da Krişna’nın (Hint tanrısı Vişnu’nun avatarı) kendisinde vücut bulduğuna kadar götürdü. İslâm, Hristiyanlık ve Hinduizm dinlerini aynı potada eritti ve melez bir din kurdu. Kendisini de hepsinin başı ilan etti. Mirza Gulâm Ahmed’in peygamber olduğuna inananlar da var.
Uzun uzun bu bilgileri verdim çünkü hilafet makamı pek boş kalmadığı gibi çoğunlukla da aynı makamdan birden fazla olmuş ve tüm ümmetçe tanınmamış.

***

Türkiye’de hilafet çağrısı yapanlar da sanıyorum ki mevcut halifelik makamlarından hoşnut değiller ve yenisini oluşturmak istiyorlar.

Eyvallah!

Eyvallah da halife kim olacak? Sık sık mehdiliğini ilan edenler arasından mı seçilecek? Çeşitli tarikatların kendini halife ilan eden liderlerinden biri mi olacak? Öyle olursa diğer tarikatlar, cemaatler bu işe ne diyecek? Halifeye biat edecekler mi?

Halife seçimle mi gelecek yoksa atanacak mı? Devletin başı mı halife olacak? Bu temsil hakkı bir aileye verilecek ve babadan oğula mı devrolacak?

Biri çıkıyor seküler hilafet gibi oksimoron bir çılgınlığa imza atıyor. Kuru su istemek gibi bir şey bu!

Hilafet çağrısı yapanların bir kısmı da ümmetin bir sancak altında toplanacağı hayalini kuruyor. Sanırsın ki tüm ümmet bir arada bir Türkiye’nin müminleri eksik yanlarında.

Bir ‘yetmez ama evetçi’ -bakın kullanışlı aptal bile değil, düz aptal- Türkiye Müslümanları arasında böyle bir gündem olmadığını söylüyor.

SADAT’ın kongrelerde geniş geniş açıkladığı dili Arapça, başkenti İstanbul olan din devleti bu düz aptalın beklentisini karşılamıyor demek ki. Ne bekliyor ki? Humeyni gibi ayağında terliklerle Air France uçağından inen ağlak bir imam mı bekliyor? (SADAT’ın kurucusu emekli general Adnan Tanrıverdi’ni Cumhurbaşkanı Recep Tayyip

Erdoğan’ın eski başdanışmanı olduğunu, Üsküdar Üniversitesi ile angajmanlarını da hep hatırlamak gerek.)

Başka bir kullanışlı aptal, aparat ise “Türkiye’de Müslümanlar kendi arasında bunu konuşsun çok isterim” diyor. Ben özetledim. Bundan öte ne konuşulabilir?

İsveç’te Kur’an yakılır, Asmalımescit’te şeriat ve hilafet çığlıkları atılır. İsrail, Gazze’de soykırım yapar bizde hilafet çağrıları yapılır. Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi vesilesiyle de şeriat ve hilafet istenir.

***

Geçen hafta MOSSAD ajanı oldukları ileri sürülen pek çok kişiyi operasyon yapıldı. Yakalananların çoğu ülkeye gelmiş düzenli-düzensiz göçmenler. Biz “Sınır güvenliği, ülkenin geleceği” filan derken ne ırkçılığımız kaldı ne de faşistliğimiz. Peki bir ülkenin düzenli ve düzensiz göçmen almasındaki üst sınır nedir, ey insanlar? Gayet şeriat ve hilafet yanlısı görünen bu İsrail Gizli Servisi’ne çalışan göçmenler bir güvenlik riski yaratıyor muymuş, yaratmıyor muymuş?

Liberalinden sosyalistine, komünistinden milliyetçisine herkesin aşağıladığı Şile bezinden renkli elbiseler giyen o ‘Atatürkçü teyzeler’ var ya… İşte onlar Türkiye’de siyasi öngörüleri en isabetli olanlar. Bir konuda tereddüdünüz varsa onlara kulak verin.

Eğitim, sağlık, hukuk, akademi ve bürokrasinin tüm ayaklarında laiklik çöpe atılırken; bilim değersizleştirilirken; liyakat dışlanırken; Anayasa yok sayılırken; tutuklular siyasi esirlere dönüşürken çıtın çıkmıyor be Türkiyem!

Ama neyse ki AKP Sözcüsü Ömer Çelik, hilafetin gündemlerinde olmadığını en son kuantum fiziği konuştuklarını söyledi de rahatladık. Ama işte ittifak ortakları HÜDA PAR’ın şeriat, hilafet ve Türkiye’de özerklik özlemlerini bilmeyen yok. Böyle olunca da rahatlamak pek uzun sürmüyor.

Neyse!

Herkesin her şeyi bildiği, itinayla gerçekleri çarpıttığı, kanaatlerin hakikatin önüne geçtiği bu çılgın çağda kimseye bir şey anlatası gelmiyor insanın.

Kaynak: TELE1