30 Haziran 2013’de İslamcı Muhammed Mursi’yi askeri darbe ile deviren Abdülfattah Sisi anayasayı değiştirdikten sonra Haziran 2014’de düzenlediği ilk seçimde dört yıllığına cumhurbaşkanı seçildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan; dostu ve ideolojik müttefiki Mursi’yi devirerek hapse attıran, anayasayı değiştiren ve kendini başkan seçtiren Sisi’ye çok kazmıştı.
Haziran 2018’de ikinci kez kendini başkan seçtiren Sisi 2019’da anayasayı değiştirerek başkanlık döneminin dörtten altı yıla çakardı. Böylece Haziran 2022’de bitmesi gereken ikinci dönemini 2024’e uzatmış oldu. Bugün bir basın toplantısı düzenleyecek olan Sisi önümüzdeki yıl ya da erkene alınarak Aralık'ta yapılacağı söylenen seçimler için adaylığını açıklayacak. Bu da normal çünkü 2019 anayasa değişikliği ile Sisi için birinci ve ikinci dönemler sayılmayacak ve beyefendi iki kez daha seçilebilecek.
Yani 2024 ve 2030’da.
Böylece Sisi 2036’ya kadar iktidarda kalmış olacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan belki de Sisi’nin bu engin ve derin deneyim ve becerilerinden yararlanmak için onunla barışmıştır.
Yapabilirse Erdoğan da önümüzdeki yıl anayasayı değiştirir ve geçmiş üç dönemi sıfırlayarak 2028’den itibaren iki dönem daha iktidarda kalabilir.
Yani 2038’e kadar.
Bunu engelleyecek kimse var mı?
…
Önceki gün 5,5 milyon nüfuslu Slovakya’da yapılan ve 25 parti ve ittifakın katıldığı seçimleri eski başbakan Robert Fico kazandı.
ABD, AB ve NATO şokta. Çünkü Robert Fico'nun sol popülist Smer partisi ve olası koalisyon ortağı sol eğilimli Slovak Ulusal Partisi, Ukrayna'ya silah göndermeyeceklerini, Kiev'in olası NATO üyeliğini engelleyeceklerini ve Rusya'ya yönelik yaptırımlara karşı çıkacaklarını söylüyordu.
Sırbistan ve Macaristan’ın Rusya yanlısı tutum ve davranışlarından canı sıkılan ABD ve Avrupalı müttefikleri şimdi bir de Slovakya ile uğraşacaklar. Belki de bunun için durduk yerde Kosova ile Sırbistan’ı savaştırmanın planlarını yapıyorlar.
Umarım olmaz ama eğer işler kızışırsa Erdoğan’ın işi çok zor. Çünkü Erdoğan hem Putin’le dost hem bir NATO üyesi olarak Biden’la iyi olmaya çakışıyor. Hem Sırbistan Cumhurbaşkanı Vocic ve onun müttefiği Macaristan Başbakanı Urban’la dost ama aynı zamanda Müslüman olan ABD destekli Kosova Cumhurbaşkanı Vjosa Osmani ike müttefik.
Kavga çakarsa denge nasıl sağlanır bilinmez ama Ankara’nın yani Erdoğan’ın işi zor. Bir de bakarsınız dostlar düşman düşmanlar da dost olmuş.
Hani şu BAE, İsrail, Suudi Arabistan ve Mısır olayında olduğu gibi. Hepsi anlaşılır ama ‘15 Temmuz darbesini finanse etmekle suçlanan BAE Başkanı Muhammed Bin Zayed hikayesi en ilginç olanı.
Adama Fetö’cu denilmiş Türkiye’yi karıştırmakla suçlanmış sonra da ondan para istenmiş ama Osman Kavala ve arkadaşları benzer suçlamalarla müebbet ve 18 yıl hapisle cezalandırılıyor.
Demek ki; yerli ve milli olunca böyle oluyormuş.
…
30 yıl Sudan’ı yöneten İslamcı Ömer El-Beşir Nisan 2019’da askeri darbe ile devrilince her nedense Erdoğan sesini çıkarmamıştı. İslamcı Mursi’yi deviren Sisi’ye çok kızan Erdoğan samimi dostu El-Beşir’i deviren Abdülfettah El-Burhan’ı iki kez Ankara’da misafir etti.
Bu işte bir gariplik var ama burası Ortadoğu ve kendi deyimiyle Erdoğan Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eş-Başkanı.
Peki Sudan’da daha sonra ne oldu?
Sudan’ın ikiye bölünmesine neden olan İslamcı diktatör
El-Beşir’i deviren generaller altı ay önce birbirini boğazlamaya başladı. Benzer bir durumdan dolayı Ukrayna’ya müdahale eden Rusya’ya karşı Üçüncü Dünya Savaşını başlatan ABD ve müttefikleri Sudan’daki iç savaş umurlarında değil ve şu ana kadar yaklaşık altı milyon Sudanlı komşu ülkelere kaçmış durumda ama haber bile olmuyorlar.
Oysa Türkiye’ye gelen Suriyeliler herkes için müthiş bir malzeme.
…
Peki 2011’de dillendirilen ve Batılı ülkelerle bölgesel iktidarlar tarafından pazarlanan ‘demokrasi, özgürlük ve insan hakları’ sloganlarına ne oldu?
Tabi ki iki milyon insan öldükten sonra çok kolay unutuldu. Çünkü emperyalist, sömürgeci, faşist ve diktatör olmak çok kolay ve daha kârlı. Önemli olan senaryoyu iyi yazmak, her rolü kabullenecek becerikli oyuncuları bulmak ve onları alkışlayacak sürüleri çoğaltmak.
Bu da çok kolay.
Bunun için herkes 2011’de başlatılan ‘Arap Baharı’ palavrasına sevinirken ben buna ‘Kanlı’ demiş ve ilk kitabını yazmıştım. Herkes bana kazmış ‘demokrasi düşmanı’ ilan etmişti ama ben emperyalist ülkeleri ve onların bölgesel işbirlikçilerini çok iyi tanıyordum.
Hem de çok.
Öyle olduğu için de her konuda ben haklı çıktım çünkü
ben yalan söylemiyor ve talimatla yazı yazmıyordum.
Yani bir çoğunun yaptığı gibi kalemimi satmamıştım.
Bedelini çok ağır ödedim ama vicdanım rahat ve sırtımda başkalarının küfesini taşımıyorum.