Gezegenimizin iklim ve çevre sorunları karşısında en hassas bölgelerinden birisi olan Kuzey Kutbu, Soğuk Savaş'ın sonuçlarından muzdarip olmaya devam ediyor. Kutup enlemlerindeki uzun vadeli kirliliğinin neticelerinin ciddiyetini bütünüyle değerlendirmek hala tam anlamıyla mümkün değil, ne var ki Kuzey Kutbu bölgesindeki hâkimiyet mücadelesinde gelinen yeni aşama tüm insanlık için çok pahalıya mal olabilir. Grönland dünyadaki en büyük ada ve aynı zamanda Arktika bölgesinin stratejik açıdan en önemli parçalarından birisi. Avrupa'nın tamamını, Kuzey Amerika ve Kuzey Kutbu'nu kapsayan çok büyük bir bölgenin doğal ve iklimsel dengesinde devasa karla kaplı alanlar çok mühim bir rol oynuyor. Son yıllarda bilim camiası hem Grönland'ın kendisinde hem de gezegenin, bu süreçten doğrudan etkilenen sahalarında birçok olumsuz süreci yakından inceliyor. Maalesef ki, bilim adamlarının ve çevrecilerin gözlem ve çalışmalarının kayda değer bir kısmı sadece iklim değişikliklerinin sınırlı bir aralığının ölçümüyle sınırlı. Ancak günümüzde Kuzey Kutbu'ndaki sorunlar çok daha çetin ve karmaşık ve aynı zamanda dünyanın önde gelen oyun kurucu ülkelerinin jeopolitik ve ekonomik çıkarlarına son derece bağımlı.
Danimarka’dan Grönland’ı kapan ABD adayı iktisaden sömürmeye koyuldu
Büyük güçlerin geniş kutup bölgeleri üzerinde kontrol sahibi olma yarışı 20. Yüzyıl’ın ilk yıllarında başladı. Fakat hem Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ve NATO’daki bir takım müttefiklerinin hem de SSCB'nin Kuzey Kutbu’na doğal kaynakları araştırmak ve geliştirmek ve hatta organize nükleer testler yapmak amacıyla aktif olarak çok sayıda askeri üs konuşlandırmaya başladığı Soğuk Savaş sırasında bu yarış zirveye ulaştı. Bu çatışmanın ana kurbanlarından birisi de, resmi olarak Danimarka'ya ait olmasına rağmen geçtiğimiz yüzyılın ortalarında tamamen ABD'nin kontrolü altına giren ve hâlâ Vaşington’un askeri ve ekonomik sömürüsünün sonuçlarından muzdarip olmaya devam eden Grönland oldu.
ABD’nin adaya verdiği zararın sonuçları 1947 anlaşması sebebiyle araştırılamıyor
Sovyetler Birliği ile çatışma yıllarında ABD, Danimarka'nın zayıflığından yararlanmak suretiyle bu ülkeyle, Grönland'a neredeyse her türlü askeri tesisin kurulmasına; istihbarat faaliyeti yürütülmesi ve madencilik yapılmasına olanak tanıyan bir dizi anlaşma imzaladı. Kuzey Amerika'nın eteklerindeki bu en büyük adanın stratejik coğrafi konumunu göz önüne alan Pentagon, adayı çevreye son derece zararlı yer altı nükleer silah rampaları, radar sistemleri, ayrıca savaş başlıkları ve zehirli yakıt depoları da dâhil olmak üzere düzinelerce üsle donattı. Her ne kadar SSCB'nin dağılması ve süper güçler arasındaki ilişkilerdeki gerilimin geçici olarak azalmasının ardından ABD Ordusu, Grönland'daki askeri tesislerinin hatırı sayılı bir bölümünü rafa kaldırdıysa da, ne adanın kendisinin ve genel itibariyle Kuzey Kutbu'nun kırılgan ekosistemine verdiği zararın, ne de adanın bugünkü genel durumunun bir tespitini yapmak mümkün değildir, çünkü bunu bizzat Washington ile müttefikleri arasında henüz 1947 yılında imzalanan askeri anlaşmanın şartları engelliyor. Soğuk Savaş döneminin bu anlaşması nedeniyle, ne yerel yetkililer ne de çevreciler, ne terk edilmiş radyoaktif ve toksik üslerin durumunu inceleyebiliyor ne de onları imha etmeye girişebiliyor.
Rusya, Kuzey Kutbu’nun kendine ait bölgesinden zehir atıkları tamamen temizledi
ABD günümüzde yeşil enerjiye, çevreye duyarlılığa ve küresel ısınmaya karşı mücadeleye olan bağlılığını beyan etmesine rağmen, politikaları ilan ettiği ilkelerle tamamen çelişiyor ve bu durum özellikle Kuzey Kutbu ve Grönland örneğinde açıkça görülüyor. Savunmasız bir bölgede Soğuk Savaş'ın sonuçlarının ve askeri faaliyetlerin nasıl üstesinden gelinebileceğinin mükemmel bir örneğini ise; Kuzey Kutbu'nun Rusya’a ait parçasında ciddi askeri ve ekonomik kirliliğe rağmen, yirmi yıldır bölgedeki doğayı canlandırıp ayağa kaldırmak için geniş çaplı bir program yürüten Rusların çabaları teşkil ediyor. Her ne kadar 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısında SSCB de Amerikalılar gibi Kuzey Kutbu'nda sayısız üs inşa etmiş olsa da, terk edilmiş tesislerin çoğu Moskova tarafından en tehlikeli atıklardan temizlendi ve Kuzey Kutbu'ndaki tüm yeni projeler artık çok ciddi çevresel incelemelerden geçiyor. ABD yine de Kuzey Kutup Dairesi yakınındaki bölgelerin gelişiminde sorumlu bir rol üstlenmeyi planlamak ve de doğayı ve iklim dengesini korumaya yönelik kendi vaatlerini yerine getirmek istiyorsa, Washington'un Arktika bölgesinin kırılgan ekolojisini korumaya yönelik tutumunu tamamen ve yeniden gözden geçirmesi gerekiyor...