ÖN NOT: Bu yazılar üç parçadan oluşacak. İlki bugünün fotoğrafını çekecek. İkincisi Türkiye’nin ve Türklerin yabancı düşmanı olup olmadığını irdeleyecek. Üçüncüsü ise göç veren ülkeleri gerçeklerini ortaya koyacak.
Daha önce Balyoz ve Ergenekon kumpaslarında da gördüğümüz operasyonculara çağa uygun olarak troller ve sosyal medya fenomenleri de katıldılar. Hepsi öyledir diyemem (arada mutlaka muhalefete muhalefet etmeyi ve hemen her şeye karşı çıkmayı ‘şık’ duruş veya ‘marjinal’ olmak sanan ergenler/enayiler vardır) ama büyük çoğunluğu sistematik olarak aynı algıyı yaratmaya çalışıyor.
Yaratılmaya çalışılan bu algı ne?
“Mazlum ümmet muhacir olmuştur bize ensar olmak düşer.”
Başka?
“Savaşın ortasında kalmış, canını kurtarmaya çalışan kadınları ve çocukları sınır dışı mı edelim?”
Başka?
“Ben liberalim ve ilke olarak insan göçlerinin sınırlandırılmaması gerektiğini düşünüyorum.
Başka?
Başka da pek bir argümanları yok aslında. Bolca hakaret var. Şöyle ki:
“Irkçısın! Faşistsin! Kafatasçısın! Yabancı düşmanısın! Hümanist değilsin! İnsan değilsin! Çeşitli hayvansın…”
Türkiye’ye Suriye, Afganistan, Pakistan, Irak ve Afrika ülkelerinden gelen milyonlarca insanı neden bu kadar coşkuyla karşıladıklarının bir cevabı yok. Ortadoğu ve Körfez zenginlerine ülkenin topraklarının satılmasını neden alkışlarla karşılıyorlar açıklayabilen yok. Ki bu gruptur Filistinlileri, “İsrail’e toprak sattılar ve işgal edildiler” diye eleştirenler.
***
Oysa…
Mültecilerin yıktığı Roma İmparatorluğu’nu bilmiyor olamazlar. Afgan göçünün mahvettiği Pakistan’ı duymamış olamazlar. Tarihte ilk kez bir ulus devlete, görülmemiş ölçüde düzensiz göçmen ve geçici koruma statüsünde yabancı yığıldı. Hiç mi görmezsiniz? Hiç mi akletmezsiniz? Hiç mi düşünmezsiniz neden diye?
Bakalım sonuçlar, hemen her konuda aldatılanların, kandırılanların dediği gibi mi olacak yoksa her zaman doğru söyledikleri için tutuklanmak başta pek çok bedel ödeyen yurtseverlerin öngördüğü gibi mi?
Bu biraz cadı testine benziyor. Ortaçağ’da cadı olduğundan şüphelenilen kadınlar sandalyeye bağlanıp suya atılırdı. Çünkü cadılar batmazdı. Cadı değilseniz, masumiyetiniz kanıtlanırdı ama çoktan ölmüş olurdunuz. Haklı bir ölü!
Türkiye’de doğruyu söylemek cadı avlarında sandalyelere bağlanmak demek…
Bütün tanımları bir kenara koyup ‘Yeni Kavimler Göçü’ olarak anacağım bu fenomenin iki yüzünü de görmek gerekiyor. Birinci yüz göçü alan ülkeler. Burada Türkiye’nin ve Avrupa’nın durumu tamamen birbirinden ayrışıyor. İkinci yüz ise göç veren ülkeler. Burada da göç veren ülkelerin iki temel ortak noktası olduğu görülüyor: Yoksulluk ve savaş/karmaşa. Ve Yeni Kavimler Göçü’nün bir de iklim nedenli daha da büyük bir dalgası gelecek çok da uzak olmayan günlerde.
***
Türkiye’nin durumunu, göç alan diğer ülkelerden farklı görmeyen herkesin -bulabilirse- bir göz doktoruna gitmesinde fayda var.
Türkiye’deki durum açık ve seçik olarak demografik mühendisliktir. İnsan transferiyle toplumsal yapıyı dönüştürmektir. Ki Türkiye hassas dengeler üzerinde oturan bir ülkedir. Bugün çıkıp Hatay’ın Arap şehri olduğunu ileri süren lazer epilasyonlu, korumalı, metroseksüel imamların bu lafları tesadüfen veya yanlışlıkla söylediğini düşünmek avanaklık değildir de nedir?
Türkiye’den Almanya’ya giden doktorlar konusu hep dillendirilir. O doktorların her biri Almanca yeterlilik testini geçmek zorunda. Düşün ülkene değerli bir mesleği olan bir insan alacaksın ama ön şartın dil bilmesi. Türkiye’de durum ne? Ne dil şartı var ne pasaport. Yahu bir Afgan suç işlese kaydı yok kuydu yok… Yeni Kavimler Göcü’nden yana olmayı, eğer kişi görevli/hain filan değilse ileri düzey zekâ geriliğine bağlıyorum.
***
Sınırları korumamak ülkeye ihanet değildir de nedir?
Ülkeye giriş serbest ama çıkış yasak! Yine sınırdan Avrupa’ya kaçmaya çalışırken yakalanıp zorla Türkiye’de tutulan kaçakları izledik. Avrupa ile yapılan Geri Kabul Antlaşması’nın dışında kalan Birleşik Krallık ile de özel bir antlaşma yaptığımızı İngiliz basınından öğrendik. Avrupa’nın ve İngiltere’nin çöpü ve istemediği göçmenlerini yığdığı ülke olmayı hangi ‘büyük devlet’, hangi ‘itibar’ anlayışına sığdırıyorlar anlamak imkânsız.
Geçen ay Foça’da kendi gözlerimle Yunanistan’a gitmeye çalışırken kıyılarımıza geri çekilen göçmenleri gördüm.
Üstelik Avrupa’nın, ABD’nin sömürgeci anlayışlarının bir neticesi olarak göç veren bu ülkelere bir insanlık, bir medeniyet borcu var. Türkiye’nin böyle bir borcu da yok.
Türkiye’ye karşı girişilen bu demografik mühendislik, Suriye İç Savaşı ile de başlamadı. Başlangıç tarihini, ABD’nin Irak ile giriştiği Körfez Savaşı’na kadar çekmek gerekiyor.
Ve tarih Türkiye’yi, sevişmek ve yürümek eylemleriyle işgal edilmiş ilk ülke olarak anacak. Geldiği ülkedekinin 3 katı doğurganlık oranına sahip ‘Geçici Koruma Statüsü’ndekiler… TikTok’ta şarkılar eşliğinde yürüyerek geçtikleri sınır videolarını paylaşanlar…
Bu ülkenin sınırları, her gün utanmadan küfür ve iftira ettiğiniz Atatürk ve arkadaşlarının ayaklarında tabanı delik ayakkabılarla giriştikleri mücadele sonunda zorlukla kazanıldı.
Kim ki Atatürk düşmanlığı yapıyordur bu ülkeyi yıkmaya çalışıyordur. Ülke yıkılınca elinizde ne kalacak, nasıl bir vatan kalacak hiç düşündünüz mü?
Operasyonu çekenlerin, geçmişteki operasyoncular gibi ceplerinde Euro’lar, dolarlar yurtdışında sefa süreceklerine emin olabilirsiniz.
UNUTMA: MERDAN YANARDAĞ 55 GÜNDÜR TUTUKLU.