Gezi tutukluları iki yılı geride bırakırken, Gazze’de katliamlar sürerken, ABD’de üniversiteler ayağa kalkmışken… Bir durup uzak ve yakın geçmişe bakmak gerekmiyor mu? Bir durup göğsümüzün sol yanını yoklamamız, yastığa huzursuzca koyduğumuz başımızı önümüze koyup düşünmemiz gerekmiyor mu?
İki yıl! İki koca yıl! Dile kolay 730 gün, 17.420 saat, 1.051.200 dakika… 63 milyondan fazla saniye! İki yıl dile kolay da altmış üç milyon yetmiş iki bin saniye akla zor!
Tayfun Kahraman’ın kızı Vera’nın babasız geçirdiği iki yıl…
Çekilmemiş belgeselin ‘niyet suçlusu’ Çiğdem Mater…
Bulunamayan bir ihbarcının, kanıtlanamayan iddiasıyla tutuklanan Mine Özerden…
Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen Hatay halkından neredeyse bir yıldır esirgenen TİP Milletvekili Can Atalay…
Birkaç plastik sandalye ve sandviçle hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs eden(!) Osman Kavala kaç yıldır, kaç saniyedir içeride?
Telafisi mümkün olmayan tahribatlar; tutuklulardan, tutukluların yakınlarından, toplumdan, adaletten çalınanlar… Hiçbirini yerine geri koymak mümkün olmayacak. Vera’dan her gece çalınan baba öpücüklerini kim geri verecek? Kim? Verilebilecek mi?
Gezi dünyadaki en şık halk hareketidir. Bir şahsiyet ayaklanmasıdır. Hareketin 11. yıldönümü yaklaşırken, kurmaca dairelerinin tüm karalama çabalarına rağmen bu hakikat değişmeyecektir.
***
Prof. Yuval Noah Harari’nin Haaretz’teki makalesini okudum. Netanyahu Hükümeti’nin, İsrail’in varlığını tehlikeye attığına dikkat çeken Harari, “Filistinlilere karşı davranışlarımızı değiştirmezsek, kibrimiz ve intikam hırsımız bizi tarihi bir felakete sürükleyecek” diyor.
Savaşın altı ayı geride kalırken rehinelerin çoğunun hâlâ tutsak, Hamas’in ise hâlâ ayakta olduğunu vurgulayan Harari şu notu düşüyor:
“Fakat Gazze Şeridi harap olmuş durumda, binlerce insan öldürüldü ve nüfusunun çoğu açlıktan ölmek üzere olan mülteciler haline geldi. Gazze ile birlikte İsrail'in uluslararası itibarı da yerle bir oldu. Artık eski dostlarımızın birçoğu tarafından bile nefret edilir ve dışlanır bir hale geldik.”
Netanyahu’ya karşı en sert eleştirileri yapan Harari hem Yahudi hem ateist hem gey hem de yaradılış inancını keskinlikle reddeden bir evrimci. Bu özellikleriyle ortalama bir Müslüman için bir nefret objesi… Bütün bu zıtlığa rağmen sesi net ve gür çıkıyor. Neden? Çünkü o vicdan sahibi ve hakikatten yana.
Peki Türkiye’de İsrail’e karşı yükseltilen ses nasıl çıktı? Kahve zincirlerini kurşunlayarak, hamburger yiyen insanları taciz ederek, içtikleri kahveleri ellerinden alıp yere dökerek, kasiyerleri döverek… Bir yanda İsrail karşıtı nutuklar atıp diğer yanda ticarete devam ederek… Bu vandal güruh, Gazze meselesini sopa yaparak laik yaşam biçimini benimsemiş insanların kafasına kafasına vurdu. Laik kesim kendi yaşam biçimlerini ve varlıklarını tehlike altında görünce Gazze için vicdanları kanarken sustu. Daha doğrusu bu Vandal güruh onları susturdu.
***
ABD, şu anda Vietnam Sendromu’nun bir benzerini yaşıyor. Propaganda makinesi tersini söylese de üniversiteler başta vicdan sahibi kimse Gazze’deki katliama, insanlık dışı uygulamalara sessiz kalamıyor. Barışçıl ‘Barış Protestolarına’ sert müdahaleler ise gösterileri büyütüyor. Tıpkı Gezi’de olduğu gibi.
Antidemokratik ve hak gaspçı üniversite yönetimlerimiz mal bulmuş Mağribi gibi ABD’deki uygulamalara parmak sallarken hipokrasinin âlâsını yapıyorlar ve bundan zerre utanç duymuyorlar.
Birileri de bizim üniversite gençliğimize parmak sallayıp “Kafir ABD bile ayakta bizimkiler sus pus” demeye çekinmiyorlar.
Bizim üniversitelerimizdeki sessizliğin en önemli iki nedeni şu:
Bir; protesto anayasal bir haktır. Fakat her sesini çıkaranın başına balyoz indiren bir rejimde yaşıyoruz. İster Gezi’de ağaçları ve şehri korumak için çık sokağa ister Karadeniz’de dereleri kurtarmak için, tepelere inen balyoz sonucu değişmiyor. Öğrenci barınma ve beslenme gibi temel sorunlarını bile dile getiremiyor.
Anayasal hakkı olmasına rağmen gösteriye, yürüyüşe, protestoya izin verme ama Gazze’yi bahane edenler İstiklal Caddesi’nde şeriat ve hilafet sloganları atabilsinler, öyle mi? Kimse Anayasal hakkını kullanamazken, Anayasa’yı açıkça hedef alanlar avazları çıktığı kadar bağırsınlar, öyle mi?
İki; İsrail karşıtı protestolar laik yaşam biçimine saldırmak için araçsallaştırılınca vicdan sahipleri susturuldu.
İnsanlara “Gezi’de sus Gazze’de konuş” diyemezsiniz. Hak haktır! Gezi tutuklulukları devam ederken vicdanlar kanamaktadır.
Vicdan yani ortak içsel bilgi doğruyu, yanlıştan ayırt eder. Edecektir.
Siz edemiyorsanız bu sizin eksikliğinizdir.