Esad ile barışmak…

Yayın tarihi: 8 Aralık 2022 Perşembe 10:21 am - Güncelleme: 8 Aralık 2022 Perşembe 10:21 am

Hüsnü Mahalli

Başka bir açıdan

Kasım 2021’den bu yana sırasıyla BAE, İsrail, Suudi Arabistan ve Mısır liderleriyle kucaklaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan yine son bir yıl içinde Suriye lideri Esad ile barışma konusunda bir çok konuşma yaptı.

BAE Başkanı Bin Zayed’e ‘15 Temmuz’un finansörü’, İsrail’e ‘terörist devlet’, Suudi Kralın oğlu Muhammed Bin Selman’a ‘Kaşıkçı’nın katili’ ve Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’ye ‘darbeci katil’ diyen ve tüm söylediklerini unutan Erdoğan’ın Esad’la ne zaman, nerede ve nasıl tokalaşacağı konuşulup duruyor.

En son Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov önceki gün ‘ Esad ile Erdoğan’ı bir araya getirme çabasında olumlu gelişmeler yaşanıyor’ dedi. Geçen hafta da başka Rus yetkililer benzer açıklamalarda bulundu ancak Arap medyasında Suriye lideri Esad’ın Erdoğan ile buluşmaya pek hevesli olmadığı, aceleci davranmayacağı ve seçim sonrasını bekleyeceği yazıldı.

Yine yazılanlara bakılırsa Esad; Erdoğan’la barışmak için beş koşul öne sürüyor:

1- Türk askeri kontrol altında tuttuğu Suriye’nin yaklaşık %10’dan çekilmeli.

2- Eylül 2019’da Ankara’da kurulan Suriye Milli Ordusu’na verilen destek son bulmalı.

3- Ankara; Suriye ordusunun İdlib’i Nusra ve benzeri örgütlerden geri alma operasyonlarına karşı çıkmamalı.

4- Türkiye’de bulunan Suriyeli mültecilerin geri dönüşü için ortak çalışma yapılmalı.

5- Bu temel konularda anlaşma sağlanıp somut adım atıldıktan sonra Fırat’ın doğusundaki PYD/PKK/YPG yapılanmasına karşı ortak plan hazırlanır.

Peki AKP iktidarı Esad’ın bu koşullarını kabul eder mi?

Tüm kurumlarıyla Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki varlığı ve oradaki gruplarla karmaşık ve karanlık ilişkileri hatırlanırsa Ankara Esad’ın isteklerine ‘evet’ demesi imkansız değilse oldukça zor.

Örneğin Esad ile anlaşması durumunda Ankara maaş dahil tüm ihtiyaçlarını karşıladığı Suriye Milli Ordusu’nun on binlerce elemanını ne yapacak?

Yine Esad ile anlaşması durumunda ve Suriye ordusu İdlib’e operasyon yaparsa Ankara İdlib ve çevresinde bulunan ve çoğu Çeçen, Uygur Türkü, Suudi ya da başka kimlikli on binlerce teröristi ne yapacak?

AKP zaman kazanmak için büyük olasılıkla seçime kadar Esad’ı oyalamayı planlıyor sonra da bölgesel ve uluslararası  koşullara uygun olarak adım atmayı düşünüyordur.

Bunun farkında olan Esad’ın Erdoğan’a güvenmediği konuşuluyor. Güvenmemekte haklı olabilir çünkü Esad son 11 yılda ülkesinde yaşanan her şeyden Erdoğan’ı sorumlu tutuyor.

Ülkede yüz binlerce insan öldü, bir o kadarı sakatlandı,

700 bin ev yıkıldı, 6 milyon insan ülke dışına göç etti ve inanılması güç acılar yaşandı ve yaşanıyor.

ABD ve batının ambargo ve yaptırımlarından dolayı şu anda ülkede yakıt, elektrik ve yaşamsal maddelerin tümünde çok ciddi sıkıntılar var.

Trilyonlarca doları olan işbirlikçi Arap iktidarlar Erdoğan’a milyarlarca dolar borç verirken Suriye halkına yardım etmek için bir tek dolar vermiyor.

2011 başlangıcında hepsi; Türkiye ve Batılı ülkelerle birlikte Esad’ı devirmek ve İslamcıları Şam’da iktidar yapmak için her yola baş vurmuşlardı.

Herkes her şeyi din ve mezhep adına yapıyordu.

Demokrasi ve özgürlük kimsenin umurunda değildi çünkü Kanlı Arap Baharı’nın finansörü Körfez ülkelerinin hiç birinde demokrasi ve özgürlük adına hiç bir şey yoktu. Örneğin anayasalar, siyasi partiler , demokratik seçimler, sivil toplum örgütleri, özgür basın ve benzeri kavram ve kurumların hiç biri yoktu ve şimdi de yok.

AKP yönetiminde Türkiye’nin Nisan 2017 referandumundan sonra geldiği noktayı anlatmaya gerek yok. Böyle bir Türkiye’nin 180 derecelik U dönüşleriyle tüm dünyada ün salan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bu saatten sonra kiminle ne kadar dost olur bilinmez ama aynı Erdoğan’ın kendi halkının en az yarısıyla arasının kötü olduğu kesin.

Bu tiyatro nasıl gelişir bilinmez ama Erdoğan ve dolaysıyla Türkiye’nin işi çok zor.

Önümüzdeki dönemde her an bir sürprizin yaşanacağı Türkiye’de her şey seçim sonuçlarına endeksli görünüyor.

Ya Erdoğan kalır ve ülke çok daha karanlık bir yolda devam eder ya da Erdoğan kaybeder ve yalnız Türkiye değil tüm bölge rahat nefes alarak her şey 2011 öncesine döner.

Yani Türkiye’nin komşuları başta olmak üzere herkesle dost olduğu döneme.

Türkiye içinde gerginliklerin hızla azaldığı ve toplumsal barış ve esenliğin giderek yaygınlaştığı zamana.

Neden olmasın!