Erdoğan için bir tek kriter var, var olan durumunu, statükosunu korumak, bekasını sürdürmek, ne olursa olsun iktidarda kalmak! Bunun için her yol mübah! Erdoğan’ın bu politikası 1994’den bu yana hiç değişmedi. Dün yaptığı grup konuşmasında bu politikasının sembollerini de belirledi: Gül ve Gürz! Kendisini kayıtsız şartsız destekleyenlere, biat edenlere “gül”, kendi otoritesini kabul etmeyenlere, eleştirenlere, muhalefete de “gürz”!
Dün dost ilan ettiklerini düşman, düşman ilan ettiklerini de dost ilan etmekte çok mahir olan Erdoğan 20 hatta İstanbul’u da dahil edersek 28 yıllık iktidarının sonuna yaklaştığını gördüğü için, zaman zaman “yumuşama” eğilimi gösterse de yola MHP ile devam etme zorunluluğunu bildiği için o adımdan hemen vazgeçip, klasik kutuplaştırma politikasına dönüyor.
Siyasi mizahı siyaset sahnesinden silip atan kendisi olsa da çok rahat “Türkiye eski siyaset tarzından çok yorulmuştur. Gençlerimiz desteksiz atıp tutmaktan, fanatizme dayalı siyaseti istemiyor, biz muhalefetle polemik siyasetinde değil, eser ve hizmet siyasetinde yarışmak istiyoruz” dedikten hemen sonra aynı konuşmasında "Belki biraz ağır olacak ama hak ettiği tespitler" diyerek hiç tereddüt etmeden Kılıçdaroğlu'na “sefil, zavallı, gafil, namert, kifayetsiz” diyebiliyor!
Seçimlere 6-7 ay kalmışken Erdoğan’ın çok değil daha bir yıl önce “önemsemediği, muhalefet tarzına teşekkür ettiği” Kılıçdaroğlu’nu “en tehlikeli ve gerçek” rakip olarak gördüğü için seçim sürecinde Kılıçdaroğlu’na üstelik söylemlerini daha da ağırlaştırarak saldıracağı kesin! Süleyman Soylu başta olmak üzere Kılıçdaroğlu’na doğrudan hakaretlerin ve saldırıların nedeni de bu politika!
Saadet Partisi’nden sonra İYİ Parti’ye, özel olarak da Akşener’e “senin orada ne işin var” diye mesaj vermesi de, dış politikada BAE, Kaşıkçı, Sisi gibi manevralarına şimdi de Esad’ı da dahil etmesi de seçim politikasının bir parçası.
Kutuplaştırma politikalarının şahı Erdoğan ülkede seçmenin yüzde 50-50 olmasa bile en az yüzde 35-35 bloke olduğunu görüyor. Kendisi ne yaparsa yapsın yüzde 30-35’lik bir blok seçmeninin arkasından geldiğini de görüyor. Dün kendisinin bir mahalle kavgasında bile söylenmeyecek şekilde Bahçeli’ye, Bahçeli’nin kendisine söylediği sözler ortadayken, Bahçeli’nin bugün “Aday Belli Karar Net” mitingleri yaptığı bir ortamda Erdoğan’ın Sisi gibi, Esad gibi temel konularda manevra yapması, hızlı U dönüşleri gerçekleştirmesi, muhalefet dışında az buçuk sorgulama yeteneği olan kesimlerde “infial” yaratsa da iktidar blokunda yaprak kımıldatmıyor!
Erdoğan, dün Oğuzhan asıltürk üzerinden Saadet Partililere, bugün de Akşener üzerinden İYİ Partililere çağrı yaparken kurumsal bir katılım beklemiyor, muhalefet blokunun seçmeninde kafa karışıklığı yaratmaya, yapay tartışmalar yaratmaya çalışıyor. Klasik methodunu devreye sokuyor: Kendisin zayıfladığı, oy kaybettiği bir dönemde rakiplerini de zayıflatmak!
Kendisi ve partisi AKP zenginlerin temsilcisi olmuşken, küresel sermaye ile iç içe oligarşik bir yapılanma yaratmışken, ABD ile Ankara Mutabakatı’na “hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” diye imza atmışken, NATO’nun 2030 Konsepti’ni yazan ekipte yer almışken kendisine “milli ve yerli” payesi, muhalefete “gayri milli” sıfatı yapıştırması da bu politikanın bir parçası.
40 yıldır aynı yöntemlerle yapılan askeri operasyonların bir sonuç vermediğini en iyi kendisi bilse de seçimler yaklaşırken Suriye ve Irak’a yönelik havadan “vur çık” operasyonundan sonra şimdi de sonuçsuz kalacağını bilse de kara harekatından bahsetmesi de bu politikanın bir sonucu! Çünkü Erdoğan ülke içinde ekonomik krizin de doğrudan etkisiyle giderek azalan desteğini dış politikada sağlayabileceği avantajlarla telafi etmeye çalışıyor. Bunu bildiği için Sisi’nin elini iki eliyle sıkı sıkı tutuyor!
6’LI MASA BOĞAZİÇİ’Nİ ZİYARET ETMELİ
Muhalefetin Erdoğan’ın pragmatizmi aşan, makyavelist politikalarının kendi seçmen kitlesinde çözülmeye neden olmadığını görerek, herkesin günlük yaşamında gördüğü ve eleştirmekle haklı olduğu gerçekleri sürekli tekrarlamak yerine örneğin Kılıçdaroğlu’nun TÜİK, Elektrik, KYK ve SADAT gibi çıkışlarında gördüğümüz yeni hamleleri, seçmende yeni bir heyecan, yeni bir motivasyon yaratması için bu kez birlikte hayata geçirmeleri gerekiyor.
Düşünsel açılımları, fikri tartışmaları önemsizleştiren AKP karşısında yeni vizyonlar ortaya koymak, siyaset yapma tarzı ve yeni bir siyasal iklime zemin hazırlama açısından önemli ama gördüğüm şu; 6’lı masa siyasi değişim için en azından kendi seçmen kitlesinde büyük bir beklenti yarattı, daha fazla geç olmadan bu beklentiyi şimdi ete kemiğe büründürme zamanı. Örneğin, Anayasa taslağında “YÖK kalkmalı, yerine bilimsel, idari ve mali özerkliği öne çıkaran, üniversiteler arası eşgüdümü sağlamayı hedefleyen bir kurum oluşturulmalı” belirlemesi yapan 6’lı Masa partilerinin Genel Başkanları en kısa sürede Türkiye siyasal tarihinin en uzun soluklu eylemi olan Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinin “demokratik üniversite” eylemini en kısa sürede hep beraber ziyaret etmeli, kameraların karşısına birlikte geçmeli ve yeni bir başlangıç yapmalı!