Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı öne çıkmaya başladığında “Kılıçdaroğlu doğru bir isim, ama…” ile başlayan cümleleri en çok kuranlar içinde CHP’lilerin, özellikle de CHP’li yöneticilerin sayısı azımsanmayacak ölçüdeydi. 2018’de Millet İttifakı’nın oluşturulması, 2019’da yerle seçimlerde adı konmamış daha geniş bir ittifakın oluşması ve 11 Büyükşehrin kazanılması ile kazanılan psikolojik üstünlüğün mimarı olarak Kılıçdaroğlu’nun hakkı teslim ediliyor olsa da bu “ama” ile devam eden cümleleri ortadan kaldırmıyor, “açık ara kazanacak aday” vurgusu yapılmaya devam ediyordu.
Fazla değil, yalnızca 3 ay sonra bugün daha net görülüyor ki, 26 Nisan’da Kılıçdaroğlu’nun 12 dakikalık grup konuşması hem parti içindeki bu “tereddütlere” net bir cevap vermede, hem de adaylaşmada önemli bir dönüm noktası olmuş...
O konuşmada Kılıçdaroğlu “Dünya kötülük yapanların yüzünden değil, bu kötülüğe seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden bu hale geldi. Cesaret yoksa zafer de yoktur” vurgusu yaptıktan ve “hadi bana eyvallah” demeden önce “Açık ve net söylüyorum, ya bana katılın ya şimdi şu anda yolumdan çekilin” dediğinde ayağa kalkan salon, geçtiğimiz hafta Balıkesir’de yapılan mitingde bu kez meydanda ayağa kalktı ve Kılıçdaroğlu’na “seninleyiz” dedi…
Başta Balıkesir olmak üzere, Bursa ve İstanbul dahil olmak üzere neredeyse bölgenin bütün il ve ilçe yöneticileri, belediye meclis üyeleri ve CHP milletvekilleri mitingdeydi. Benim de katıldığım, öncesi ve sonrasıyla çok fazla yöneticiyle konuştuğum mitingde Kılıçdaroğlu Türkiye’ye “Mafyalar, yolsuzlar, 5’li çeteler, çantacılar, örgütler, uyuşturucu baronları, komisyoncular, soysuzlar… Size
sesleniyorum, hepinizin canı cehenneme! Her tarafı lağım kokusu sardı. Bu devleti sizden temizleyeceğiz… Bu düzeni değiştireceğiz! Ezenin ve ezilenin olmadığı, İnsanca, hakça düzeni getireceğiz” mesajı verirken, CHP örgütü de hiç bir tereddüte yer bırakmayacak şekilde “Cumhurbaşkanı adayımız Kılıçdaroğlu” dedi…
Örgütü arkasına alan Kılıçdaroğlu’nun özgüveninin çok arttığı, elinin güçlendiği, mesajları başta olmak üzere her hamlesine yansıdığı açıkça görülüyor. Fazla zaman kaybetmeden önümüzdeki günlerde 11 Büyükşehir Belediye Başkanı’nın satır aralarında okuyarak anlamaya çalıştığımız destekleri, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için açıktan desteğe dönüşürse, bu dalga 6’lı masa başta olmak üzere, HDP dahil değişim isteyen bütün demokrasi güçlerini kucaklayarak tahmin edilenin de ötesinde büyür…
KILIÇDAROĞLUNUN İNANDIRICILIĞI ARTIYOR
Yalnızca son birkaç güne bile baktığımızda siyasette başarının en önemli göstergesi olan inandırıcılığın ve sahiciliğin Kılıçdaroğlu şahsında elle tutulur hale geldiğini görmek mümkün. KYK ile başlayıp, EYT ile devam eden dalga ÖTV vurgusu ile daha da güçlendi…
Kılıçdaroğlu yalnızca siyasi gündemi belirlemiyor, özellikle TÜİK, Merkez Bankası, Et Süt Kurumu, SADAT, Elektrik faturası gibi çıkışlarla başka bir Türkiye’nin mümkün olduğu hayalini büyütüyor, eline geçirdiği söylem gücünü iyi kullanıyor. “Bay Kemal” tarifiyle Erdoğan’ı kendi silahıyla vurması, Erdoğan’ın kibrini ve egosunu yerle bir etmesi de bunun somut bir sonucu!
Kendi evinin mutfağından yaptığı yayınlar önce inandırıcı bulunmadı, iktidar bloku bunu bir mizansen gibi sunmaya çalıştı ama arka arkaya gelen hamleler, Türkiye’de yaşayan ortalama vatandaşın mutfağı olan “o mutfağın” gücünü çok kısa sürede gösterdi. Şatafat içindeki iktidarın hikayesini de, Erdoğan’ın toplumla kurduğu duygusal bağı ve güven ilişkisini henüz tam olarak yerle bir edeme de, derinden sarstı…
Kılıçdaroğlu’nun söylemlerinin, biriken öfkeleri de dikkate alan iktidar tarafından arka arkaya uygulanmaya başlaması kamuoyunun önemli bir bölümünde "Bunlar üç koyunu bile güdemezler" algısını bozdu! Krizin etkisi, iktidarın vaatlerinin boşa düşmesi, iktidarın inandırıcılığını yitirmesinin ve rollerin değişmesinin de önünü açtı…
Kılıçdaroğlu’nun “Varsıldan alıp yoksula verme” vurgusu da, “gelir dağılımındaki adaletsizliği” ortadan kaldırma söylemi de, ortalama bir insanın “bir ev, bir araba alma ve huzurlu bir aile ortamı sağlama isteği” de toplumun farklı ve geniş kesimlerinde ciddi karşılık bulmaya başladı. Yalnızca bunlar değil, kutuplaşmadan yorulan milyonlara kimlikleri aşan “kucaklaşma” çağrısı da artık ciddi ses getiriyor. Kimlik siyaseti yerini “eşit yurttaş siyasetine” bırakıyor…
Halen kimlik siyasetini ve kutuplaşmayı kullanan Erdoğan, dünü, statükoyu ve vesayeti temsil ederken, Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan’ın yanında uzun namlulu silahlılarla gövde gösterisi yaparken Ağrı’yı ziyaret eden Kılıçdaroğlu’nun “Bu güzel ülkede hepimiz huzur içinde yaşamak istiyoruz, kucaklaşmak istiyoruz. Şarkılarımız, türkülerimize yansıyan zengin bir kültürümüz var, bunun huzurunu yaşamak istiyoruz” dedikten sonra “Türkiye üzerindeki karabulutları kaldıracağız. Türkiye’yi aydınlığa kavuşturacağız” diye meydan okuması artık sıradan bir söylem
değil, önemli bir söylem, çünkü Türkiye bu cendereden ancak dünü temsil edenlerle değil, yarını temsil edenlerle çıkar!