Ne kolay değil mi, başka birinin hayatı hakkında yorum yapmak, yargıda bulunmak hatta akıl vermek. Hatırlayın, kavgasız gürültüsüz mü geçti ergenliğimiz; mahallede ya da apartmanda çıkan kavgaları. Ertesi gün kimse kimseyi gördüğünde utanmasın diye duymamış gibi yapılırdı. Tabii işin içine şiddet girmezse. Mahrem olan paylaşılır ve utanç suçluluğa dönmesin diye penguenler gibi özellikle komşu anneler (biz öyle derdik) esas anneyi korumaya alırdı.
Yine hatırlayın tanıdığınız bildiğiniz ailelerden kaçında ‘baba’ ortalıktaydı? Bizim çocukluğumuzda pek boşanma olmadığı için bolca uydurulan mazeret vardı. Büyüdükçe anladık bu coğrafyada babalık annelik gibi mecburi bir mesele değil. Ama annelik öyle mi, kanının son damlasına kadar saçının son teline kadar: A-da-ya-cak-sın. Yoksa vebali çok ağır. Peki, ergenlikte özelikle kız evlat için “iyi anne” var mıdır? Ergenden özdeşim kurması beklenen hemcinsinden ebeveynle öyle süt liman, rekabetsiz, sessiz sedasız ilişki kurması beklenebilir mi? Haydi kendinizden pay biçin. Bizim zamanımızda telefon yok, eğer şanslıysan ve kendine ait bir odan varsa elindeki tek silah çarpılan ‘oda kapısı’… Hangimiz o kapıyı çarpmadık ki tekrar açacağımızı bile bile…
Bekar Annelik
Gelelim bir şekilde ortak olmak (taraf olmamak) zorunda kaldığımız o zorlu anne kız ilişkisine. Besbelli ki Deniz Akkaya acı çekiyor ve çok yorgun. Ve çaresiz kaldığı anları anlatıyor. Kendisi ünlü biri olmasaydı belki diğer insanlara açıklama gereğini bu kadar duymayacaktı. Keşke duymasaydı da… Dikkat edin sitemleri ya da öfkesi onu yalnız bırakanlara… Ve belki kızına da bu yalnızlık duygusunu anlamadığı için kızgın, kırgın. Çünkü Deniz Akkaya bir ‘single mum’. Yani bekar anne. Bu önemli bir kavram. Çünkü doğuştan muktedirin erkek olduğu dünyada bunun ne anlama geldiğini sadece yalnız çocuk büyüten başka bir anne bilir. Annenin öfkesinden ve bazen takipçilerine kullandığı hakaretamiz ifadelerden ben bunu anlıyorum: Siz ne bilirsiniz ki? Freud’un meşhur sözü aklıma geliyor: “Çocukluk çağında baba korumasından daha güçlü bir ihtiyaç düşünemiyorum.” Eğer ortada baba yoksa ve annenin bizzat kendisi de o yaşamsal emniyet duygusundan mahrum büyüdüyse ve bir de evladı kaybetme korkusu eklendiyse varın siz düşünün o annenin infialini, öfkesini, korkusunu, yalnızlığını… Evet, yaşayan dışında kimse bu duyguyu bilemez. Ve bizi de eğer karşı taraf paylaşmak istemiyorsa hiç ama hiç ilgilendirmez. Peki, bu durumda olduğu gibi ya bizlerle paylaşıyorsa…
Yeniden ilişki yapılandırmak
Akkaya’nın paylaşımları bizler tarafından unutulacak ama anne kızın tarihinde hep hatırlanacak. Bu öykünün illa hazin bir sonla bitmesi de gerekmiyor. Zira ünlü çocuğu olmak evin en az bir duvarının şeffaf olması gibi bir şey. Dolayısıyla bu anne kız için, yaşanan bu hararetli kavga umarız ki içinde yeni bir ilişki yapılandırma fırsatı da taşır. Zira umudun tükendiği çekirdek aile ortamlarında gözler geniş aileye döner. Akkaya’nın bir paylaşımından aklımda kalan kendisiyle benzer deneyimlerini aktaran bekar annelere ilişkin söylediği şu sözler: “Meğer benim ne büyük bir ailem varmış…” Uzun lafın kısası anne kendisini iyi hissederse büyük ölçüde evlat da iyi hisseder. Anne iyileşirse evlat da iyileşir. Anne kendini güvende ve değerli hissederse güven verir, değer verir. Ha bunu yapacak bir aile yoksa o zaman sosyal çevre vardır. Yukarda dediğimiz gibi. Bir bekar annenin halinden bir bekar anne anlar.
Son söz ergenden empati beklemeyin. Böyle bir şey yok. İnsan doğuştan bencildir, empati sonradan öğrenilir. Ergen için varsa yoksa kendisidir. Ve bu çok doğaldır. Bir ergenin kendini onarma hızına da kendini ve sizi darmaduman etme hızına da inanamazsınız. Doğada dört mevsim vardır. Bence tek başına evladını büyüten her anne kışı geçirmiş kurttur ve yavrusunu kanatları altına alır. Ve elbet üç mevsimden birinde hayat devam eder… Yeter ki anne kurt iyileşsin…