-Efendim, sayın yetkili son cinayetle ilgili konuşmak istiyorum.
Yetkili: Hay hay buyurun
-Bu cinayet ülkemiz için çok kötü oldu.
Yetkili: Haklısınız. Benim de çok canım sıkıldı. Ama şunu katiyetle söylüyorum. Bunun hesabını soracağız. Katiller er geç adaletin pençesiyle karşılaşacaklar.
-Efendim, siz bir duvardan söz etmişsiniz...
Yetkili: Evet duvar dedim.
-Mes’ele nedir efendim.
Yetkili: Şöyle ki önümüzde bir duvar var. Bu duvardan bir tuğla çekersek duvar yıkılır. Duvar yıkılırsa suçlu kim, suçsuz kim bulamayız.
-Peki efendim, duvarın arkasına geçsek.
Yetkili: Ne yazık ki bu mümkün değil, çünkü duvarın arkası yok.
-O zaman duvarın üstüne çıkılır.
Yetkili: Bu duvarın üstü de yok.
-Tuhaf bir duvar bu
Yetkili: Evet hakikaten çok tuhaf bir duvar var önümüzde.
-Çin seddine benzer bir şey.
Yetkili: Çin seddi bu duvarın yanında çocuk oyuncağı kalır. Neden derseniz bu duvarın sınırı yok. Bir bakıyorsun sınır Latin Amerika’da kalk git bu kez sınır Kuzey Kutbu’na gitmiş... Allah Allah derken sınır Güney Kutbu’nda çıkmaz mı?
-Dallı budaklı bir duvar bu.
Yetkili: Sınırı yok. Sınırı olmadığı için bir duvar tutamıyorsunuz. Hava gibi, hem her yerde hem hiç bir yerde. Vatandaş bu durumu bilmediği için konuşuyor. Bilse susar... Şimdi bak senle konuşuyoruz değil mi?
-Evet... Duvarı bile konuştuk.
Yetkili: Ben sana desem ki aslında sen beni görmüyorsun, senle konuşmuyoruz desem ne dersin?
-Aman efendim, neler söylüyorsunuz?
Yetkili: Gördün mü bak?.. Aslında bizim aramızda duvar varken beni görmüyorsun. Sen benle konuştuğunu sanıyorsun.
-Şaşkına döndüm efendim.
Yetkili: Onun için bu işi fazla kurcalama. Duvar bu ne yapacağı belli olmaz.