22 Nisan günü Gezi Davasını izlerken, muhteşem savunma yapan avukatların da, “sanıkların” da ve biz izleyicilerin de kanaati davanın cezalandırma ile sonuçlanacağı yönündeydi. O gün savunmalar uzayınca karar 25 Nisan’a kaldı. Davayı takip edenlerde “cezalandırılacaklar” öngörüsü hakim olsa da yine de bu öngörünün sahibi birçok kişi gibi ben de yanılmak istiyordum ama maalesef yanılmadık! Mahkeme “Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” diye başlayan ve sürpriz olmayan kararları okuyunca bir kez daha iktidarın bitmek bilmeyen intikam hırsı
gerçeğiyle göz göze geldik!
Toplam katılımı 10-11 milyon seviyelerinde ifade edenler olsa da, polis kayıtlarına göre Gezi eylemlerine yaklaşık 4,5 milyon kişi katılmış, Türkiye siyasi tarihinde çok ender görülen örneklerden bir gerçekleşmiş, çevrecilerden anti-kapitalist Müslümanlara, milliyetçilerden sosyalistlere kadar birbiriyle doğrudan ve organik ilişkisi olmayan milyonlarca insan, kendi etnik ve dini kimliklerini de aşarak ortak bir öfkeyi Türkiye’nin 79 iline taşımışlardı. Bu “birliktelik” daha sonra 2017 Anayasa referandumunda İstanbul ve Ankara’da “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne “Hayır” demiş, 2109 yerel seçimlerinde de birçok büyükşehirde AKP-MHP bloğunu yenmişti!
Bu nedenle Erdoğan ve iktidarı her fırsatta, ekonomik kriz dahil neredeyse bütün krizlerin ve kötülüklerin anası, darbe girişiminin de “başlangıcı” olarak Gezi eylemleri gösterildi. AKP kendi beceriksizliğini ve başarısızlığını, FETÖ işbirliğini ve uzun yıllara dayanan iktidar ortaklığını Gezi Davası üzerinden örtmeye çalıştı. “Cami de içki içtiler” gibi “Kabataş’ta hem de bebekli bir kadına saldırıldı” gibi yalanlar üretmekten bile çekinmediler. Nasıl olsa yalanlarına mutlaka inanan çıkıyordu!
Kararın hukuki değil, siyasi olduğu başından beri belli olsa da Erdoğan 9 yıl sonra hiçbir hukuki zemini olmayan bu cezalandırmalarla İstanbul’u, Ankara’yı kaybettirenlerden intikam alıyor ve seçimlere bir yıl kala kendisine muhalif olan herkese de açıktan sopa sallıyor!
İki kez beraatla sonuçlanmış bir davanın üçüncü kez üstelik AKP’den milletvekili adayı olmuş bir hakimin de bulunduğu bir heyet tarafından bu kez ağırlaştırılmış müebbetle sonuçlanmış olmasının saçmalığı Erdoğan’ı hiç ilgilendirmiyor!
Karara muhalefet şerhi düşen hakimin “sanıkların üzerlerine atılı suçlardan cezalandırılmalarına yeter delil de bulunmadığından beraatlarını istemesi de” Erdoğan’ı ilgilendirmiyor!
YARININ TÜRKİYE’SİNİ BUGÜNDEN KURMAK!
Gezi Davası’nda iktidarın verdiği siyasi cezalandırma kararı belli ki asla 8 kişi ile sınırlı olmayan bir karar olduğu gibi, asıl olarak eylemlere katılan milyonlara karşı verilmiş bir karardır. Bu yüzden şimdi asıl yapılması gereken bu sürece destek vermiş bütün siyasi güçlerin ve tabi milyonların kendi yüzlerine ayna tutmasıdır!
Gezi Davası’nın görüldüğü 22 ve 25 Nisan günleri Çağlayan Adliyesi önünde birkaç yüz kişi değil, on binlerce kişi olabilseydik, bir çok davada hep gördüğümüz birkaç milletvekili dışında, mecliste temsil edilen muhalif partilerin bütün Genel Başkanları orada olsaydı hukuki olmadığını bildiğimiz bu “siyasi kararlar” eminim yine verilirdi ama Erdoğan da, iktidar da bu kadar rahat olamazdı!
Dizlerimizi dövmek ve verilen kararların ne kadar hukuksuz olduğunu döne dolaşa “birbirimize anlatmak” yerine toplumsal vicdanı harekete geçirmek gerekiyor. Bunun için de “Hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı esasına dayanan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemde, temel hak ve özgürlüklerin tamamını ve kurumsal kültürün hakimiyetini güvence altına almaya söz veriyoruz” diyen ve “Yarının Türkiye’sini kurma” iddiasındaki 6 siyasi parti başta olmak üzere bütün partiler basın açıklamalarının ötesine geçmelidir!
“Gezi, bizim demokrasi tarihimizde özgürlüğü haykıran gençlerin sesidir. Baskıya isyandır” diyen, “bu engerekler ve çıyanlarla çatışma ne kadar sert olursa zaferde o kadar yakın ve görkemli olacaktır. Ne pahasına olursa olsun yürüyeceğiz” diyen Kılıçdaroğlu’nun çıkışı da, “1908’de istibdata karşı koyan ruh neyse, Gezi de odur, kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” diyen Akşener’in çıkışı da önemlidir!
Karar günü yapılamayan “bugün yapılabilmeli”, davada verilen haksız, hukuksuz, adil olmayan karar Türkiye kamuoyuna taşınmalı, toplumsal vicdan harekete geçirilmeli, yarının Türkiye’si bugünden kurulmalıdır!