Bütün siyasi partiler “iktidar olmak” hedefi ile kurulmuş olsalar da mevcut koşullarda İYİP, HDP, SP, TİP, DEVA, Gelecek ve MHP gibi partilerin oylarını arttırmaları çok önemlidir ve bu gerçekleşirse sonuç “başarı” olarak değerlendirilir. Hele hele bu partilerin seçimlerde “ikinci” ya da “üçüncü” olmaları ise tereddütsüz bir şekilde “çok büyük bir siyasi başarı” olarak hanelerine yazılır…
Sıra CHP’ye gelince durum değişir. CHP gibi bir parti için ikitdar olmak dışında başka bir başarı kriteri yoktur! İktidar olmak dışındaki bütün seçenekler CHP için başarısızlığa tekabül eder. Bu kriter aynı şekilde AKP için de geçerlidir!
Bu çerçevede, oylarını arttıran ve “yüzde otuz psikolojik eşiğini aşan” bir CHP için bile başarının ölçüsü “iyi ikincilik” olamaz. Siyasette “iyi ikincilik” CHP’nin misyonu ile örtüşmez…
CHP, 2017’deki “Hayır” kampanyasından, Adalet Yürüyüşü’nden bu yana ama esas olarak, 2018 ve 2019 seçimlerinde “Türkiye yüzde 65-70’i muhafazakar ve sağda, yüzde 30-35’de seküler ve solda yer alan bir seçmen profiline sahip iki bloktur” yaklaşımı üzerine kurulu ve “kutuplaşmadan” beslenen ezberi bozduğundan bu yana çok daha fazla geçerli bir gerçekliktir…
2017 ve 2018 denemelerinin, 2019 yerel seçimlerinde CHP’nin sokakta ve sandıkta “Millet İttifakını” da aşan ve SP’den HDP’ye, milliyetçilerden sosyalistlere kadar uzanan adı konmamış daha bir geniş ittifakla başarıyla sonuçlanınca, AKP’nin “ideolojik-politik hegomanyası” sona ermese bile ciddi bir şekilde sarsıldı, psikolojik üstünlük önemli ölçüde el değiştirdi, iktidar ile muhalefet arasında roller değişti ve kutuplaşmayı reddeden yeni bir siyaset yapma tarzı öne çıktı…
17 yıl sonra ilk kez kaybeden AKP, iktidarı tümüyle kaybetmemek için hem daha statükocu bir yere, hem de psikolojik yenilgisinin bir sonucu savunmacı ve daha saldırgan bir zemine savruldu. Pandemi koşullarında fazlasıyla ağırlaşan, TÜİK’e rağmen gizlenemez hale gelen mevcut ekonomik ve siyasi veriler AKP’nin “savunmacı ve saldırgan” politik hattıyla birleşince, AKP’nin yönetememezlik halinin daha da derinleşeceği açıkça görülüyor.
AKP’nin kendisini sürekli tekrarlayan söylemlerinin hiçbir hükmü kalmamıştır. Kaybettiklerini gördükçe panikliyorlar, panikledikçe tepkisel davranıyorlar.
Hem siyasi gerçekler, hem de yeni bir vizyon üretecek kadroları da kalmadığı için “yarın hayali” de üretemiyorlar!
Metropollerde çözülüyorlar, yoksullukla zenginlik arasındaki uçurum arttıkça, umutsuzluk derinleştikçe, “oy moy yok” örneğinde olduğu gibi 7 milyonluk yeni seçmen kuşağı Z kuşağından da oy alamadıkları ve alamayacakları görülüyor. Bunun ilk sonuçlarını 2019 yerle seçimlerinde büyük şehirlerde görmüştük, bugünlerde araştırma sonuçlarında da açıkça görüyoruz.
Bütün bunlar yan yana getirildiğinde, bugün AKP’nin söylemlerine cevap vermek, hatta sürekli artan yanlışlarını dile getirmek, bilinen yalanlarını eleştirmek önemli olmaktan çıkmasa bile siyasi olarak sonuç alıcı olmaktan çıkmıştır…
CHP KURULTAYA GİDERKEN
AKP-MHP blokundan “kaçan oyların” CHP ile buluşması ve “iyi ikinciliklerden” iktidara yürümek için, temel her konuda “köşeli söylemlere” ihtiyaç var. Bunun ilk adımı Türkiye’de de, dünyada da tıkanan kapitalist sistemi sorgulamaktan ve alternatif çözümler üretmekten geçer. Bunun en iyi iki örneği yine CHP’nin kendi siyasi tarihinde vardır: 1959’da ve 1970’lerde CHP’yi büyüten ve milyonların gözünde alternatif yapan iki önemli siyasi belge örnek alınmalıdır.
İktidar blokunun “çekirdek” kadroları dışındaki bütün güçlerin bir bütün olarak gözlerini CHP’nin üzerine diktiği ve değişim beklentilerinin çok arttığı bir ortamda CHP Kurultayı önemli bir dönüm noktası olabilir.
Zamanlama, hazırlık, kurultayın toplanma biçimi gibi haklı ve doğru bir çok eleştiri olsa da, toplanacağı kesinleşen CHP Kurultayı hiç değilse, 1959’da “İlk Hedefler Beyannamesi”nde ve 1973’de “Ak Günlere Seçim Bildirgesi”nde olduğu gibi temel bütün konularda sistemle hesaplaşarak çözüm üretecek güçlü ve ses getirecek bir bildirge ile yalnızca CHP’lilerin değil, asıl olarak 83 milyonun karşısına çıkmalıdır.
“Yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği, yönetilenlerin de eskisi gibi yönetilmek istemediği” kesinse, Türkiye’de becerilmesi gereken asıl iş, iyi analiz ve iktidarın yanlışlarını tek tek ortaya dökmek değil. Asıl beceri, milyonlara “evet bunlar bu işi yapar”, evet bunlar ekonomik sorunları da, siyasi sorunları da çözerler” kararlığını yansıtmak, yarın hayali kurdurabilmektir!