CEO Özaslan’dan KKM ve seçim ekonomisi eleştirisi

Yayın tarihi: 3 Kasım 2022 Perşembe 10:48 am - Güncelleme: 3 Kasım 2022 Perşembe 10:49 am

Fortuna Capital CEO’su Dr. Altuğ Özaslan, “KKM gibi ortodoks ekonomi politikası araçlarının kamuya maliyeti ve seçim ekonomisinin maliyeti, halının altına süpürülür gibi bankacılık sektörünün bilançosuna doğru süpürülüyor” dedi.

Bankacılık sektörünü menkul kıymet alımına zorlayan makroihtiyati önlemler Hazine’nin sabit getirili borçlanma payının yüzde 58’e yükselmesini sağlarken bankacılar risk uyarısı yapıyor. Uzmanlar da zorunlulukla hem seçimin hem de bütçe açığının finansmanının bankalara kaldığını vurguladı.

Dünya Gazetesi’nden Şebnem Turhan’a konuşan uzmanların görüşleri şu şekilde:

ZORLAMAYLA FİNANSMAN SAĞLANIYOR

TOBB ETÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatih Özatay: Zaten bütçe açığı verince Hazine’nin başka finansman yolu yok, tahvil satacak. Bankalar da bu tahvillerin bir kısmını portföyünde tutacak bir kısmını satacaklar. Ancak miktarlar çok yükseldi. Ve normal koşullarda bu döngü bankaların kendi isteğiyle oluyor, Hazine ihaleye çıkıyor, bankalar teklif veriyorlar Hazine de ne kadar teklifi karşılamak istiyorsa karşılıyor. Ama şimdi bir zorlama var. Onun dışında faiz çok düşük ve tahvilin fiyatı artıyor sonuçta ilerde faizlerin artırıldığını düşünelim bankalar buradan zarar yazacaklar. İşlerini zorlaştırıyor. Bu bankaların ne kadar etkiler portföy yapılarına bağlı bilemiyorum. Faiz yükseldiğinde ellerindeki tahvillerin değeri düşecek. Önemli olan başta bir yanlış karar alıyorsunuz faizi indiriyorsunuz, o önce kuru sıçratıyor, sonra enflasyon sıçrıyor, kur sıçramasından ürküyorsunuz bir sürü dolu karar alıyorsunuz dövize talep olmasın diye ama bir sürü düzenleme yapıyorsunuz yetmiyor. Ardından kredi ve mevduata sıra geliyor. Bunların hepsi zorluyor ve başka kırılganlıklar yaratıyor. Hiçbir ülkede faizler hep düşük olmaz ki düşük ve yüksek olduğu dönemler vardır. Bu mevcut sistem içinde başka sistem tasarlanırsa, ekonomiyi kapatıyor, sermaye hareketlerini yasaklıyorsunuz ve her şeyi tek merkezden kontrol ederseniz olabilir. Faiz şudur, bunlara kredi açabilirsiniz olabilir bu başka bir dünya ama o dünyada mıyız onu da bilmiyoruz. İkisinin arasındayız. Her şey merkezden kontrol edildiği dönemler vardı, 70’lerde kredi mevduat faizlerine sınır vardı. Bu ikisinin ortasında bir yerdeyiz onun için karışıklar çıkıyor. Onu da savunanlar olabilir ama o sistemi tasarlamak lazım bir ayağı burada diğeri başka yerde karışıyor işler.

BİLANÇOLARDA VADE VE FAİZ RİSKİ OLUŞTURUYOR

Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kara: Bankalara ilave olarak uzun vadeli tahvil tutma yükümlülüğünün getirilmesi bilançolarında vade ve faiz riski oluşturuyor. Bankalar bunu kredi vadelerini kısaltarak telafi etmeye çalışıyorlar. Şu an itibarıyla yönetebiliyorlar ancak ilerde faizler beklenenden çok daha yüksek seviyelere çıkarsa bankacılık sektörünün sermayesi ciddi anlamda aşınabilir. Faiz artınca ekonomi zaten yavaşlayacak, bazı şirketler iflas edecek ve bankaların aktif kalitesi bozulacak. Bunun üzerine bir de uzun vadeli devlet tahvillerinden gelecek kayıpların eklendiği bir durumda bankacılık sisteminin zorlanabileceğini söyleyebiliriz.

SEÇİM ÖNCESİNDE HARCAMA FIRTINASI GELECEK

TOBB ETÜ Öğretim Üyesi Doç, Dr. Atılım Murat: Orta vadeli programdaki 2021 bütçesine bakınca muazzam bir seçim bütçesinin olduğu görülüyor ve açık konuşmak gerekirse hayatımda hiç görmediğim bir harcama fırtınası gelecek seçim öncesinde. Bir şekilde bunun finanse edilmesi gerekiyor. Son dönemde açıklanan düzenlemeler tedbirlere baktığımız zaman da bu maliyetin bankacılık sektörüne yıkılacağı görülüyor. Bankacılık sektörünün şikayetleri var ama seçime kadar bu şekilde devam edecek. Ama KKM’den gelen yükü, ama seçim için yapılacak bütçe harcamalarının bir kısmı bankacılık sektörü tarafından karşılanacak bu çok net. Yüzde 10 tahvil faiziyle risk alacağıma mevduatta yüzde 30 vereyim diyen bankalar vardı Merkez Bankası uyarısıyla yine bunun önüne geçildi. Politika yapıcıların aklındakiler çok net anlaşılıyor seçime kadar bankalardan finanse edecekler. Bankalar da düşük faizli tahvilleri düşük faizli menkul kıymetleri bilançolarında taşıyarak ciddi şekilde risk almış olacaklar.

HALININ ALTINA SÜPÜRMEK GİBİ BANKALARA SÜPÜRÜLÜYOR

Fortuna Capital CEO’su Dr. Altuğ Özaslan: Menkul kıymet alımı bankacılık sektörünün tercihlerini kendi inisiyatifinden çıkaran ve serbest piyasa dinamiklerinin aksine bir zorlamadır. Bu baskı ile yüksek enflasyon sebebiyle artan vergi gelirlerine rağmen 2022 yılında %180 çevirme oranıyla borçlanan Hazine, tarihi yüksek enflasyon döneminde tarihi düşük reel faiz ile ve ortalama fonlama vadesi yükseltilerek fonlanıyor. Bunun iktisat biliminde adı borç monetizasyonudur. Ama borç monetizasyonu bile genelde serbest piyasa dinamikler içinde gerçekleşirken, bu durum borç monetizasyonunu dahi 1 seviye öteye taşıyarak Türkiye’de bankacılık sektörünü -65% reel faiz ile 5 yıl ve üzere tahvil almak zorunda bırakıyor. Bu da demek oluyor ki, KKM gibi ortodoks ekonomi politikası araçlarının kamuya maliyeti ve seçim ekonomisinin maliyeti, halının altına süpürülür gibi bankacılık sektörünün bilançosuna doğru süpürülüyor. Bu orta ve uzun vadede, en sağlam sektörümüz olan bankacılık sektörü için istenmeyen riskleri doğurmaya gebe bir politikadır. Umarım bu politikalar neticesinde 90’lı yılların tarihinin kafiyeli olduğunu görmeyiz.

KAMU FİNANSMANI İÇİN ANGARYA SALINIYOR

Ekonomist Uğur Civelek: Konu şu enflasyon yüzde 80’nin üzerinde kalırken yüzde 50’nin altına düşmesi beklenmezken yüzde 10,5 referans faiz var, yüzde 20’lerden kamu finansmanını nasıl sürdürecekler? Bankalara kamu finansmanı için angarya salınıyor. Bütçe açığı yüksek ve finansman lazım ve bunu düşük faizle yapmak istiyorlar. Eki açıdan bakılmalı, bankalar tek başına bu yükü çekemez. Bankalar aracıdır. Bankalardan yüksek bütçe açığında ortaklık istiyorlar. Düşük faizle seçim finansmanını karşılasınlar istiyorlar bankalardan ve bunu yapmaya zorluyorlar. Bankalar aracıdır bu finansman yine vatandaştan gelecek. Bankalarda risklerini azaltma konusunda adımları olduğunu görüyoruz. Yeni kredi vermek isteksizliği var, bir takım kurumsal kredilerin geri alabilmesi için menkul kıymet tavsiyesi var, halka açılsın tahvil ihraç etsin bankaya olan borcu ödesin isteniyor. Bankalar büyümek istemiyor, iki ateş altında sıkışmış vaziyetteler. Bu kötü bir yol bu yolun sonu yok. BDDK, Merkez Bankası ve siyaset de o yola sürmeye çalışıyor. O yola giren bankalar çıkamaz bu gidiş kredi kalitesini çökertiyor.

MÜSİAD da İş Bankası’nı doğruladı! Nureddin Nebati krizi kabul etti