MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’la ilgili iki cümlesiyle herkes yeniden ‘Barış Süreci’ni konuşmaya başladı. Gündem yaratma konusunda her zaman başarılı olduğunu kanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın küçük ortağı Bahçeli’ye destek çıkmasıyla iş daha da ciddileşti. Ecevit hükümetinde koalisyon ortağı olduğu sırada sesini çıkarmayan ancak sonraki yıllarda elinde tuttuğu ipi Erdoğan’a fırlatan Bahçeli ‘Asın ‘ dediği Öcalan’a çağırıda bulunarak ‘Adamlarına söyle silahlarını bıraksınlar sen de örgütü feshet’ dedi. Oysa aynı Bahçeli 2010’da Erdoğan talimatıyla Öcalan’la başlatılan gizli görüşmeleri ve sonraki yıllarda Öcalan’ın açıklamalarını ya da 21 Mart 2015’de Diyarbakır’daki Nevroz kutlamaları sırasında okunan mektubunu hatırlamamıştı bile. Çünkü bu mektup olayından yaklaşık üç ay sonra yapılan seçimlerde AKP çoğunluğu kaybedince Cumhurbaşkanı Erdoğan Bahçeli ile anlaşarak ‘barış süreci’nden vazgeçmiş ve Kasım’da tekrarlanan seçimlerde eski gücüne kavuşmuştu. Bunun sonucu olarak da Bahçeli, hakkında söylemediğini bırakmadığı Erdoğan’ın iktidardaki küçük ortağı olmuştu. Erdoğan da her seçim öncesinde PKK ve terörü kampanyasının ana malzemesi olarak yapmış ve son seçimlerde kendi itirafıyla Kılıçdaroğlu’nu Kandil’le işbirliği halinde gösteren montajlı görselleri kullanmış ve seçmeni etkilemeyi başarmıştı.
Bildik sloganlarla :
Vatan bölünmez, Bayrak inmez ve Ezan susmaz.
Peki şimdi ne olacak?
Durduk yerde Öcalan adı neden gündem oldu?
Irak Kürt Federe Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani dün aniden Ankara’ya neden çağırıldı?
Arap ve Kürt medyasına göre Barzani, iktidar ile Öcalan arasında arabuluculuk için gelmiş olabilir. Arabuluculuk yaptıysa nasıl yaptı bilinmez ama kimseyle görüştürülmeyen Öcalan’ın Kandil’deki adamlarıyla ‘ateşi kes’ konusunu nasıl ve hangi yöntemle konuşacak? 2010’da dönemin Başbakanı Erdoğan’ın talimatıyla Öcalan’la görüşmek için görevlendirilen Hakan Fidan şimdi Dışişleri Bakanı. MİT Başkanı İbrahim Kalan ise o sıralar Erdoğan ve Davutoğlu’nun danışmanı olarak PYD Eş-Başkanı Salih Müslim ile yakın temastaydı. Bu işlere çok kızan Bahçeli 2015 sonrasında Müslim’in Ankara’ya gelişine onay vermedi ve ‘Barış Süreci’ dosyası kapandı. Durum öyle olunca PKK’nın Suriye kolu olarak görülen PYD/YPG, ABD’ye yanaştı ve Amerikan ordusu gelip Fırat’ın doğusuna yerleşti.
Erdoğan ve ortağı Bahçeli bu işe çok kızdı ama işe yaramadı. İş bununla kalmadı çünkü ABD Başkanı Trump Ekim 2019’da Erdoğan’a mektup yazarak ‘Akıllı ol ve Mazlum Abdi( YPG komutanı) ile otur konuş’ gibilerinden talimat verdi. Bu talimat sonrasında Erdoğan her konuşmasında ‘binlerce ABD TIR’nın PYD/YPG’ye silah taşıdığını’ söyleyip durdu ama işe yaramadı. Çünkü Arap ve Kürt medyasına bakılırsa bu silahlar Amerika’nın Türkiye(İncirlik), Kuzey Irak ve Katar’daki üslerinden taşınıyordu. Kuzey Irak’ta Erdoğan’ın müttefiği Barzani var Katar ise Türkiye’nin stratejik müttefiği.
Sonuç olarak burası Ortadoğu ve kimin hangi eli kimin hangi cebinde ne yapıyor belli değil.
Özetle PKK artık yalnızca Ankara’nın sorunu değil. PKK her zaman olduğu gibi ABD ve batılı emperyalist ülkelerin ilgi alanı içinde ve onlar onay vermediği sürece barış hiç bir yerde olmaz. Samimi olarak barış isteniyorsa Türkiye öncelikli olarak komşusu Suriye ile yeniden dost olmalı. PYD/YPG sorunu Suriye devleti olmadan çözülemez. İsrail’in bölgede büyük savaş peşinde koştuğu bir ortamda Ankara kendi dar hesapları içinde Kürt sorununu çözebileceğine inanıyorsa en yakın zamanda yanıldığını görecek ve bu yanılgının bedelini ağır ödeyecektir. Bu yanılgısından kurtulmak için Ankara hemen ve öncelikli olarak Şam, Bağdat ve Tahran’la ortak çıkar paydasında buluşmalı ve ortak sorunlarını çözmeye çalışmalıdır. Kürt sorunu kesinlikle başka türlü çözülmez ve çözülemeyecektir. 1991’de Turgut Özal’ın hayal ötesi senaryolarına benzer hesaplarla hiç bir yere varılmaz ve sık sık tekrarlanan yanlışların bedeli giderek ağırlaşmaktadır. Kürt sorununun çözümü öncelikle iyi niyet, samimiyet ve birlikte yaşamanın gereğine inanmayı gerektirir. Bu ise yalnız ve yalnız Arap, Türk, Pers ve Kürtlerin birlikte yaşama istek ve iradesiyle olabilir. Coğrafyamızın en az son yüz yıllık tarihi bize bu gerçeği öğretmiş olması gerekirdi!