Memleketimiz coşku şükür hızla zenginleşmekte ve süratle kalkınmakta. O kadar ki, dağlarda aç bilaç, perişan yaşayan vatandaşlarımız sosyal hizmetler vasıtasıyla giydirildi, sıhate kavuşturuldu ve karnı doyuruldu.
Bilvesile bir zamanlar otobüslere binemeyen vatandaşlarımız uşaklarla seyahat etmeye başladı.
Bu vaziyet, yani Türkiye’nin uçarcasına kalkınması, yol, baraj, köprü inşa etmesinin yanında büyük bir kanala teşebbüs edip, Karadeniz’i, Marmara Akdeniz’le birleştirme düşüncesi ve azmi. Bu vaziyet iç ve dış mihraklarda kıskançlığa vesile oldu. Ve iş ve dış mihraklar vaziyet aldılar.
Bu vaziyet nasıl bir vaziyetti?
Ayrıca bilfarz bu vaziyetin meridyen ve paraleli hangi mekanda ve uzayda ve dahi zamanda yer alıyordu.
Bu vaziyetin oyuncuları kimlerdi? Ve kim bu vaziyetin perde arkasını teşkil ediyordu. Ve biz okurlarımıza hatırlatmak isteriz ki tarihten ders almak icap eder.
Sual şudur ki biz hangi tarihten, neyi ve nasıl alıp tekerrüre mani olup, ol dahi tarihi ikmal etmeyip ol sebepten tarih sayfalarında turistik bir geziye elbette çıkmayacağız. Biz tarihe gaye ve manasını idrak eden bir şahıs olarak ve bu milletin ferdi olarak, dış ve iç mihrakların tesbit ettiği haçlı hattına her şeyden önce ve tarihin mihveri olarak, dağlardan taşlardan yankılanan bir sesle vaziyetimizi tesbit ve tahlil ederekten ve gözümüzü dört açaraktan ve Osmanlı ordularının Tuna boylarında at koşturup, Orta Asya’dan kopup geldiklerini unutmayan bir şuur ve idea ile ve güneş gibi parlayan bir kuvvetle tarihe bakacağız. Ve şunu ibretle göreceğiz ki Kör Mehmet’in oğlu hadım ol bin Nevzat buyurmuştur ki, ey oğul, fıstık yiyorsun ve dahi kabuğunu nereye atıyorsun.
Ve demiştir ki ey oğlu, fıstık, kabuktan nasıl ayrılıyorsa, nifak ve inkar milleti böyle ayırır. Ve sen bu memleket kalkınırken sen sen ol, kendine mukayyet ol.
Mukayyet ol ki, iç ve dış mihraklar seni işgal ve taciz etmesinler ki bozguncular başarılı olmasınlar. Eğer kaderini bozarsan eski günlere döneriz. Unutma eski günlerde ekmek ve salça vesika ile satılırdı. Askerlik beş yıldı. Camiler kapatılmıştı.
Unutma… su uyur, bozguncu uyumaz. Onlar hep uyanıktırlar. Durmadan fesat üretirler… kumpas kurarlar… inkarcıdırlar.
Bizi kıskanıyorlar. Bunun için deli divane oldular. Ama şu kati’di. At binenin, kılıç kuşananındır.