Çok partili dönemden hemen sonra Sabahattin Alilerin, Aziz Nesinlerin, Rıfat Ilgazların “Marko Paşa”sı ile başlayan, 500 bin satan Gırgır Dergisi’ne ve onlarca tiyatroda oyunlara kadar uzanan siyasi mizah son 21 yılda adım adım yok edildi, yerini organize kötülüğü bıraktı!
Bütün politik hattını karşıtlık ve kutuplaştırma üzerine kuran, otoriteyi kutsamayı öne çıkaran AKP’nin siyasi mizahı öldürdüğü bir ortamda Kılıçdaroğlu’nun dün Erdoğan’ın “Bay Bay Kemal” sloganına "Organize İşler" filminden bir kesitle “Bay Bay Hepinize” cevabını verince bir kez daha siyasi mizahın gücüne tanıklık ettik! Çünkü siyasi mizah itiraza ve eleştiriye yaratıcı bir boyut katar, bir “hazır cevap” refleksiyle en ağır eleştirileri bile güldürerek ve düşündürerek cevaplar. Kılıçdaroğlu tam da bunu yaptı!
Kılıçdaroğlu geçtiğimiz yıl da önemli bir hamle yapmış, Temmuz ayında Balıkesir mitinginde Erdoğan’ın kendisini küçümsemek için kullandığı “Bay Kemal” söylemini tersine çevirmiş, bu söylemi bir manifestoya çevirerek el yükseltmiş ve “Bay Kemal olmak için ahlaklı olacaksın, kul hakkı yemeyeceksin, adaletli olacaksın, emperyal güçlerin karşısında diz çökmeyeceksin, Körfez ülkelerinde el avuç açmayacaksın, kadın erkek eşitliğini savunacaksın, devletin soyulmasına izin vermeyeceksin” diyerek Erdoğan’a meydan okumuştu! Erdoğan ve ortağı Bahçeli uzunca bir süre 6’lı Masa’nın dağılacağını, parçalanacağını hayal ettiler, işin doğrusu bunun için epeyce bir çaba da harcadılar ama olmadı. Pazartesi günü Ankara’da yapılan toplantıda 6’lı Masa hem “Millet İttifakı”na dönüştü, hem de 2 bin 400’e yakın alt başlıktan oluşan “Yarının Türkiye’si İçin Ortak Politikalar Mutabakat Metni” açıkladı. Metine yönelik kayda değer bir içerik eleştirisi getiremeyen Erdoğan çareyi “Bay Bay Kemal’de bulduğunu düşünse de, “Bay Kemal” bu kez de Erdoğan’ı “Bay Bay Hepinize” cevabıyla ters köşe yaptı!
Anlaşılan o ki, doğru bir hamleyle “6’lı Masa”dan “Millet İttifakı"na dönen geniş ittifakın açıkladığı 2 bin 300’den fazla hedef ve çözüm önerisinden oluşan “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” Erdoğan’ı ve Bahçeli’yi daha fazla ters köşe yapacak. Çünkü bu metnin asıl omurgasını kutuplaşma değil uzlaşma, kavga değil diyalog oluşturuyor. Erdoğan’ın 2014’den itibaren kurguladığı ve aklında iki partili sistem üzerine kurduğu “Cumhurbaşkanlık Hükümet Sistemi” tutmamasının nedeni de bu! Millet İttifakı’nın “Cumhurbaşkanlığı’nı saraydan alıp Çankaya Köşkü’ne taşıyacağız” açıklamasından sonra Erdoğan’ın TRT yayınını Çankaya Köşkü’nden yapmasının nedeni de bu! Çünkü Erdoğan yalnızca metinde onu görmedi, biriken öfkelerin de bir sonucu olarak Ankara’daki toplantıda en çok alkışı bu hedefin aldığını gördü... Erdoğan yarın “Cumhurbaşkanlığı elindeki uçakları satıp, yerine yangın söndürme uçakları alacağız” diyen Millet İttifakı’nın elinden bu kozu almak için uçaklarından bazıların satarsa şaşırmamak gerekiyor!
UZLAŞMAK MÜMKÜN
“Yarının Türkiye’si” hedefini önüne koyan Millet İttifakı’nın açıkladığı ve iktidara giden yolun “ana omurgasını” oluşturan metin her şeyden önce değişim ve dönüşüm için uzlaşmanın mümkün olduğunu, yeni bir siyasal kültürün oluşabileceğini gösterdi. Metin kendi içinde eksiklikler taşısa da, bu eleştiriler mevcut iktidar tarafından değil, olsa olsa solun eleştiri alanına girer! Çünkü mevcut iktidarın yarına dair söyleyebileceği yeni hiçbir söylemi yok ama sosyal demokrasinin ve solun yeniye dair, başka bir Türkiye’ye dair söylemi var: Laiklik konusunda da, eğitim, sağlık ve enerji gibi alanlardaki özelleştirmelerin yeniden kamulaştırılması gerektiğinde de, eşit yurttaşlığın hayat bulmasında da, bölgede barış ve huzur için OBİT benzeri bir kuruluşun kurulmasının gerekliliğinde de söylenecek haklı ve önemli çok başlık var!
Hukuk tanımazlığın bir sonucu olarak organize kötülüğün büyüdüğü bir ortamda ortak derdimiz bağcıyı dövmek değil üzüm yemek olmalıdır!
Yeni bir Anayasa yapılmamışken, Anayasa'nın 101. maddesinin 2. fıkrası çok açık bir biçimde “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” diye yazarken Erdoğan “her şey sıfırlandı” diyebiliyorsa yapılması gereken eksiklikleri halının altına süpürmeden ortak yanları öne çıkarmaktır! Hele hele Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik “tehdit ve suikast” iddialarının öne çıktığı, ABD, Almanya ve Fransa’nın da içinde yer aldığı bir çok ülkenin Türkiye'deki vatandaşlarını uyardıktan sonra Başkonsolusluklarını “geçici” olarak kapattığı bir ortamda Millet İttifakı’nın yan yana durması ve ortak bir mutabakat metni açıklamaları Türkiye’nin normalleşmesinin yolunu açması açısından önemlidir!
“Devletin hukuku öne çıkararak demokratikleşmesi, etkin ve katılımcı bir yasama, istikrarlı, şeffaf ve hesap verebilir bir yürütme, bağımsız ve tarafsız bir yargı ile kuvvetler ayrılığının tesis edildiği güçlü, özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem önermesi, seçilmiş belediye başkanlarının yerine yargı kararı olmadan keyfi bir biçimde kayyım atamanın engellenmesi, Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu kurulması, Torba Kanunun reddedilmesi, Malvarlıklarının Geri Alınması Ofisi’nin kurulması, YÖK’ün kaldırılması, akademik, idari ve mali özerkliğin öne çıkarılacak olması, Kamu-Özel İşbirliği projelerinin teknik, idari, hukuki ve yasama denetimine tabi tutacak olması, düzensiz göçün kaynağı olan ülkelerle Geri Kabul Anlaşmaları’nın iptali, AİHM kararlarının uygulanacak olması, enflasyonun düşürüleceği, milli gelirin artacağı, 5 milyon yeni istihdam sağlanacağı” gibi hedefler önemlidir.
Metnin bu ve benzeri önemli vurgularına rağmen görünen o ki, Millet İttifakı ortak adayını açıklayana kadar ne metnin içeriği, ne de eksiklikleri yeterince tartışılamayacak, ortadaki tehlike yeterince görülemeyecek ve hatta her şey aday tartışmasının gölgesinde kalacak; Tıpkı, daha önce açıklanan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, Temel İlkeler ve Hedefler Bildirgesi, Anayasa Değişikliği Önerisi” metinlerinde olduğu gibi, hatta CHP’nin 3 Aralık’ta yaptığı “İkinci Yüzyıl Çağrı Toplantısı” gibi…
Umuyorum bütün bu sürecin mimarı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı en kısa sürede kamuoyuna resmi olarak açıklanacak hale gelir, aday tartışması biter ve 14 Mayıs sonrası “Başka Bir Türkiye Mümkün” gerçeği konuşulmaya başlanır!