Büyük depremden sonra bölgeye gitmeden önce “felaket ve cinayet” diye yazmıştım. Ancak, Adana, Osmaniye, İskenderun ama özellikle de Hatay ve Maraş’a gidip, depremin sonuçlarını yerinde gördükten sonra bu başlığı “felaket ve katliam” diye değiştirmek gerektiğini gördüm! “Ders aldık” söyleminin tam bir yalan olduğu, ülkenin akıl ve bilim yerine “kader planının” belli olmayan akışına bırakıldığı kesin. Onca deprem uzmanı hocanın “adres teslim” açıklamaları ve uyarıları, jeoloji mühendisleri odası başta olmak üzere meslek odalarının raporları, hatta AFAD’ın Kahramanmaraş gibi “kendi raporları” bile yalnızca kağıt üzerinde kalmış… Yaşadıklarımıza bakınca “örgütlü kötülük” kavramının gerçek olduğuna her gün bir kez daha tanıklık ediyoruz, zira her şey bir yana depremin 18. gününde halen çadır ve tuvalet sorununu bile çözememiş bir iktidar var! İktidar, “çadır sorununu bile niye çözemedik” diye dertleneceğine, sorumluluk üstlenip ilgili bakanları görevden alacağına, her zaman yaptığını yapıyor; Erdoğan bir koldan, Bahçeli diğer koldan gerçekleri dile getirenleri tehdit ediyorlar. Yetmiyor, gerçekleri söyleyenlere de aleni küfür ediyorlar! Ancak, deftere yazmalar, not almalar, tehditler çare olmamış olacak ki, bu kez de iktidarın “alternatif medyayı cezalandırma sopası” haline dönüştürülen RTÜK üzerinden rutine bindirilmiş gibi gerçekleri dile getiren TELE1, HALK TV ve FOX TV’ye ağır cezalar yağdırılıyor, para cezalarının yanı sıra RTÜK tarafından 3 gün ekran karatma cezası alan TELE1’e bu kez de 5 gün program durdurma cezası veriliyor! İktidar ne yaparsa yapsın, 18 gündür herkesin yakından tanık olduğu gerçeği ortadan kaldıramaz, çünkü bu gerçek artık yalnızca depremi yaşayan 13 milyonla sınırlı değil, 85 milyonun gerçeği… Erdoğan’ın utanmadan “be ahlaksız, be namussuz, be adi” diye küfrettiği Kılıçdaroğlu depremin 17. gününde depremin en fazla hasar verdiği ilçelerden biri olan Defne ilçesinde, bir kez daha "büyük eksiklikler var, çadır ihtiyacı karşılanmamış durumda” derken, Şehir Plancıları Odası da "haritalar ve jeodezik ağ altyapısı güncellenmeli, çünkü konu sadece yeni konut üretimi değil. Sanayi, ticaret, tarım gibi sektörleri de içerecek bütüncül bir yeniden inşa süreci planlanmalı. Aksi halde yüzlerce yıllık birikimle oluşan kentlerimiz son bulacak” diyor. Kime diyorlar, geçici barınma sorununu bile çözemeyen ama kağıt üzerinde yeni “şehir planları” yapan ve “bir yıl daha sabredin” diyen Erdoğan’a söylüyorlar! Erdoğan’ın bu seslere kulak vermek bir yana duymamazlıktan geleceği, duyduğunda ise bu seslere küfürler ve sopa göstermeler eşliğinde cevap vereceği kesin! Oysa yapılması gereken o kadar açık ki, hem mevcut sorunları çözmek, hem de kentleri yeniden planlamak için ilgili bakanlıkları, akademik dünyayı, jeoloji ve şehir plancıları başta olmak üzere ilgili meslek odalarını, Büyükşehir belediyelerini, siyasi partileri, ilgili STK’ları, sendikaları, psikologları, Türk Tabipleri Birliği’ni, Türkiye Barolar Birliği’ni kapsayan yeni ve geniş bir Koordinasyon Kurulu kurulmalı! Sol, sosyalist partilerin, belediyelerin dayanışma kampanyalarını bile engelleyen, “muhalif belediyelerin” gönderdikleri yardım kamyonlarına el koyan bir zihniyetin bunu yapar mı? Cevap çok net; Yapmaz! Pandemi döneminde bile Türkiye’nin en önemli kamusal kuruluşlarından biri olan Türk Tabipleri Birliği’ni “Bilim Kurulu”na almak bir yana kapatılmasını isteyen bir zihniyet bunu yapmayacağına göre bu hamleyi “yarının Türkiye’si” iddiası ile yola çıkan muhalefet güçleri yapar. Depremin yaralarını sarmak için dayanışmayı arttırmak, uyarıları dikkate almayan, önlem almayan, mezara dönüşen binaların ortaya çıkmasına neden olan belediyeler dahil bütün sorumluları ortaya çıkarmak, tarihsel dokuya sahip çıkarak ve demografik yapıyı koruyarak bölgeyi yeniden planlamak için muhalefet ayrım yapmadan alternatif bir Koordinasyon Kurulu oluşturmalıdır. Eğer rant ve “kader planı” gibi hurafeler yerine akıl ve bilim öne çıkacaksa bu atılması gereken zorunlu bir hamledir!

KILIÇDAROĞLU VE DEMİRTAŞ

Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup konuşmasında, arkasından da Selahattin Demirtaş’ın açıklamasında bu hamlenin yapılabileceğini gördük. Dün lafını etsek de başarılamayan yan yana geliş bu kez önce böyle bir Koordinasyon Kurulu’nda, arkasından siyasetin yeniden örgütlenmesinde başarılabilir. Çünkü Türkiye’nin deprem gibi, maden kazaları gibi, orman yangınları gibi “afet sorunlarının” çözümü için de, temel sorunlarının çözümü için de birleşmek gerekiyor! Bu anlamıyla "değişim, bir iktidarı değiştirmekten büyük olmalı. Zihniyeti değiştirmeli, bu ülkeyi enkaz altında bırakan düşünce şeklini kökünden kurutup, ilimle, düşünceyle, teknikle, liyakatle yeniden kurmalı" diyen Kılıçdaroğlu’nun ve bu açıklamanın hemen arkasından "Yürü Emek ve Özgürlük İttifakı! Yürü Sosyalist Güç Birliği! Yürü Millet İttifakı! Yürü Bay Kemal! Yan yana yürüyün. Birleştirin, barıştırın ve yeniden inşa edelim, yıkılan bu ülkeyi" diyen Demirtaş’ın açıklamaları birbirini tamamlamakla kalmıyor, birleşmek ve bu köhne düzeni değiştirmek içim hepimize yeni bir perspektif sunuyor! Şimdi zamanı!