Türk Lirası’nın durdurulamayan değer kaybı, artık gizlenemeyen hayat pahalılığı, artan yoksullaşma ve işsizlik ile belirgin hale gelen ekonomik iflas sonunda:
Merkez Bankası Başkanı’nın değiştirilmesi ile başlayan...
Hazine ve Maliye Bakanı damadın sosyal medya hesabından duyurduğu istifası ile devam eden...
Hazine ve Maliye Bakanlığı’na ve Merkez Bankası Başkanlığı’na yeni kişilerin atanması ve ilan edilen “Acı reçete” haberiyle şimdilik son bulmuş görünen değişikliklerinin arkasında...
“Şahsım Devleti” rejiminin iflası yatıyor!
***
Tek kişi yönetimine dayalı “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen ucube rejim:
1) 18 yıllık iktidar dönemindeki yanlışları düzeltecek hiçbir politika değişikliği getirmedi.
2) Karar almayı hızlandıracağı iddiasına rağmen, karar sürecini hızlandırmak bir yana, daha da yavaşlattı.
3) Hiçbir sorunu çözemediği gibi bütün sorunları daha da vahim ve çözülmeleri zor hale getirdi.
Bütün bunların sonucu olarak ekonomi iflas edince, “acı reçete” diye, geniş kitlelerin yoksullaşmalarına yol açan ve zaten uygulanmakta olan birtakım sömürü uygulamalarını daha da gaddarlaştırarak devreye sokmaya hazırlanıyor.
***
Recep Tayyip Erdoğan:
12 Haziran 2018
“24’ünde (Haziran) bu kardeşinize başkanlığı verin. Ondan sonra şu faizle, dövizle, bunla şunla nasıl uğraşılır göreceksiniz.”
11 Kasım 2020
“Dünyanın en güçlü ve zengin ülkelerinin dahi bir sonbahar yaprağı gibi savrulduğu böyle bir dönemde, Türkiye’nin maslahata uygun tedbirlerle yoluna devam etmesi gayet tabiidir. Bunun için yaşadığımız kritik dönemin ruhuna uygun şekilde, gerekiyorsa devlet ve millet olarak fedakârlık yapmaktan, acı da olsa doğru reçeteleri uygulamaktan kaçınmayacağız.”
Görüldüğü gibi Erdoğan “Acı reçete” formülünü Covid-19 salgınına bağlıyor.
Oysa temel sorun iktidarın 18 yıldır uyguladığı yanlış politikalar ve bu yanlışları daha da etkinleştiren ucube “Şahsım Rejimi”.
***
Acı reçeteyi ise biz, IMF programları ile yaşadığımız için zaten biliyoruz:
1) Maaş ve ücretleri düşük tutarken, artan enflasyonla yani hayat pahalılığıyla ve artırılan vasıtalı vergilerle, geniş kitlelerin gelirlerinin düşürülmesi ve tüketim harcamalarının azaltılması.
2) Tüketimin azaltılması ile elde edilen tasarrufla borçların ödenmeye çalışılması.
3) Sağlanan geçici denge ile yeni iç ve dış borç bulunması.
4) Böylece sağlanan yeni kaynaklarla göstermelik bir iki yatırım yapılması ve geri kalanın yine “israf ekonomisi yoluyla” cebe indirilmesi.
Ama ne kadar acı olursa olsun, ödenecek bütün bedellere rağmen bu reçete de Türkiye’yi kurtarmaz, kurtaramaz...
Sadece iktidarın kendi yararına ve çıkarına kullanacağı yeni fonlar yaratır ve bunların bedelini de geniş kitlelere ödetir.
***
Peki, gerçek çözüm nerede?
M.I.T. profesörü Daron Acemoğlu’nun, kitaplarında bilimsel verilerle anlattığı gibi...
Güçlü ve verimli bir ekonominin temelleri:
1) Can ve mal güvenliğinin sağlandığı, hukuk devletlerinde...
2) Kurumların ve örgütlerin önce kararlara ve sonra da uygulamalara katıldığı demokratik rejimlerde...
Daha sağlam ve sürekli oluyor.
***
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun ekonomiyi düzeltmek için açıkladığı dört ilkeyi bu çerçevede değerlendirmek gerek:
1) Toplumda can ve mal güvenliği, ifade özgürlüğü; Hukuk Devleti, bağımsız adalet.
2) Üretim; özellikle katma değeri yüksek teknolojik mallar için; sadece ekonomide değil, bilim, kültür ve sanat alanlarında da.
3) Adil paylaşım; Sosyal Adalet, Sosyal Devlet; işçiye, köylüye memura, esnafa, dar ve sabit gelirliye, istihdam ve gelir güvenliği, sosyal sigorta hizmeti.
4) Sürdürülebilirlik; bu yapının karma ekonomi mantığıyla devamlılığı.
Türkiye’nin kurtuluşu için çok doğru ve haklı olarak saptanmış olan bu dört ilkenin en başına, ben de çok temel bir ilke daha ekleyeyim:
BU İKTİDARDAN VE “ŞAHSIM DEVLETİ”NDEN DEMOKRATİK YOLLA KURTULUP PARLAMENTER DEMOKRASİ’YE VE HUKUK DEVLETİ’NE DÖNMEK!