Uluslararası Sanat Derneği’nin (International Association of Art : IAA) 2011 yılında Meksika’da düzenlenen genel kuruluna ülke temsilcisi olarak katılan sanatçı bir öneride bulunur. Bu öneri, Leonardo da Vinci’nin doğum günü olan 15 Nisan’ın her yıl Dünya Sanat Günü (DSG) olarak kutlanmasıdır. Öneri çoğunluk oyuyla kabul edilir.

2012’den bu yana her yıl Nisan ayının 15. günü sanat etkinlikleri düzenlenip cadde ve sokakların sanat eserleri ile süslenildiği bir gün olarak kutlanmaktadır. DSG önerisinde bulunan sanatçı daha sonra IAA’nın 2015 yılında başkanı olacak sanatçıdan başkası değildir.

ÇOK BOYUTLU İNSAN VE DAHİ SANATÇI OLARAK LEONARDO DA VİNCİ

Seçilen gün de çok anlamlı değil mi? Kapitalizmin (tabii giderek emperyalizmin) yarattığı “tek boyutlu insan” tipinin zıddına Leonardo da Vinci gibi “çok boyutlu insan” tipindeki bir sanatçının doğum günü. Kısaca bakalım kimdi O ? Birçok icadı 20. Yüzyılda anlaşılabilmiş olan Leonardo da Vinci, ne Latince ne matematik eğitimi almıştı, hatta üniversiteye bile gitmemişti. Ayrıca disleksisi de vardı ve tersten yazıyordu. Işık ve gölgeyi derinlemesine gözlemlemesi ve üzerinde çalışması sonucunda yaptığı resimlerde kullandığı teknikler ondan sonraki ressamların ışığı algılayışlarını ve sanat tarihini değiştirmişti. 30 kadavrayı parçalayarak incelemiş, 240 ayrıntılı anatomi çizimi yapmış, bunlara ilişkin kitap ise ancak ölümünden 130 yıl sonra basılmıştır. Sadece 15 resmi olmasına karşın en büyük ressamlardan biri olarak bilinir. Bir ağacın dallarının kalınlıklarının toplamının gövdesinin kalınlığına eşit olduğunu gözlemlediği pek de bilinmez. Apandisit, fetüs, üreme organları gibi birçok organı resme aktaran ilk kişi olması da ilginçtir ama hayvan vücudunu da aynı biçimde incelemiştir. Harita mühendisleri nezdinde coğrafi haritalar çizdiği için ayrıca değer taşır. Paraşüt, helikopter, robot, makineli tüfek, dalgıç kıyafeti, tank gibi döneminin çok ilerisinde icatları bulunması insanları hayrete düşürmektedir. Aslında vejetaryen olmakla birlikte, pazarda kafeste satılan hayvanları satın alırdı ama özgür bırakmak için! Bakar mısınız bir de ölmeden önce ne demiş: “Tanrıyı ve insanoğlunu gücendirdim. Çünkü çalışmalarım olması gereken kaliteye ulaşamadı”. (Kaynak: Drimchika, Büyük Takvim, Cinius Yayınları, 2023).

SANAT NEYDİ SAHİ?

Sanatın, zamanın ruhundan etkilenerek dönemsel farklılıklar taşıyan farklı disiplinlere dayalı çok geniş bir alan olduğunu söylemeye gerek bile yok belki. Sanat akımları ve sanatçıların yapıtlarındaki duruşları mevcut sosyo-ekonomik yapıdan yalıtık ele alınabilir mi? Tabii ki hayır! Örneğin gerçeküstücülüğün iki dünya savaşı arasında ortaya çıkmış olması bir rastlantı olmasa gerek! Sanatın doğuşunu insanlığın çok eski zamanlarına dayandırmak olanaklı kuşkusuz. İnsanlar duygu ve düşüncelerini çeşitli araçlarla aktarma sürecine girdiklerinde ortaya çıkan sanat olgusunu sınıflamada yaygın bir yaklaşım mevcuttur: mimari, heykel, resim, edebiyat, müzik, tiyatro ve sinema olmak üzere yedi dal. Elbette bunların alt dalları da var. Bir de çeşitli bileşimler var, örneğin tiyatro, müzik ve şiirin bileşimi olarak tanımlanabilen opera gibi. Performans sanatları denilen türde bu tip bileşimler çok var. Sanatları sınıflandırırken başka ölçütler de kullanılabilir elbette. Örneğin, a) Bireysel çalışmaya uygun, grup çalışmasına uygun b) Yazıya-söze dayanan, yazıya – söze dayanmayan c) Piyasa mekanizmasına entegre olmuş, piyasa mekanizmasına entegre olmamış vd. Bir de bu sanat dallarındaki başkalaşımlardan da söz edilebilir mi acaba? Sözgelimi çağdaş sanat (contemporary art) nedir gerçekten? Bir İtalyan çağdaş sanatçı M. Cattelan’ın küresel ticareti mizahi bir dille eleştirdiğini söylediği “Komedyen” adlı yapıtının (duvara bantlanmış muz) Art Basel Miami’de 120.000 USD’a satıldığını gazetelerden okumuşsunuzdur. Yapıt üç kopyaydı ve ilk ikisi 120.000’e satılırken üçüncü 150.000 USD’a satıldı. Ekonomik ilke neydi: Kıtlık değer yaratır!

EKONOMİ VE SANAT YA DA SANAT EKONOMİSİ

İktisatçıların sanat ve sanat eserleriyle ilgili çalışmalarının çok geniş bir külliyat oluşturmadığı rahatça söylenebilir. Sanat ekonomisi 1960’lı yıllarda doğmuş ama kimi yazarlar sanat ve kültür ekonomisi demeyi yeğlemişler. Hatta son zamanlarda adı kültür endüstrisi, yaratıcı sektörler gibi evrimlere de uğradı. Başka bir yazıda bu konuyu ele almak üzere sanat ekonomisine dönelim. Bu disiplin kapsamında sanatsal ürünlerin tabi olduğu ekonomik kurallar ve bunların işleyişleri ele alınmaktadır. İlgili okurlar anımsayacaklardır, “Sanat için sanat mı yoksa toplum için sanat mı?” tartışmaları bir dönem çok yoğundu. Hatta sanatın toplumun durumunu yansıttığından hareketle “yansıtma kuramı” çokça tartışılırdı. Yine var ama eskisi denli değil galiba. Sanat ekonomisi kapsamında belki “piyasa için sanat mı yoksa toplum için sanat mı?” tartışmasını da yapmak gerekir. Sanat ekonomik anlamda ele alınırken, değer kavramına odaklanılırsa, burada üretici için yaratılan değer, tüketiciler için yaratılan değer ve toplum için yaratılan değer biçiminde üç değerden söz etmek mümkündür. Kullanım değeri ve değişim değeri kavramları tabii ki baki! Bu bağlamda sanatın akçal olarak desteklenmesi önemli bir konu örneğin. Kim fon tedarik edecek, özel sektör mü yoksa devlet mi? Bir de bu işin düdük kısmı var, parayı veren düdüğü çalacak mı? Sanat eserleri bir mal olarak kabul edilirse, acaba erdemli mal kategorisine mi girecek? Kapitalist ülkelerde sanat eserleri piyasaları nasıl işleyecek? Üretim ve bölüşüm ilişkileri nasıl olacak? Sanatçıların (emekçi ya da işveren) sınıfsal durumları (gelirleri, hakları vb.) nasıl ele alınacak? Sanat eserlerinin siyasal nitelikleri göz önüne alındığında meseleye sanat ekonomisi yerine sanatın politik ekonomisi bağlamında bakarsak tartışma gündem kalemleri ne olacaktır?

SANAT EKONOMİSİNE MARXGİL BAKIŞ AYRACI

Karl Marx ve F. Engels’in sanat ekonomisine dair yazdıkları bir şey var mı diye bakıldıkta sorunun yanıtı pek iç açıcı değil maalesef. Yine de, Marx ve Engels’in “Alman İdeolojisi” adlı yapıtlarında sanatı belirleyen unsurları sayarken yazdıkları şeyleri anımsamakta yarar olabilir: “toplumun organizasyonel yapısı –iş bölüşümü dahil- / sanat teknolojisindeki gelişim / sanata olan istem / sanatsal becerideki durum / kültürel ve eğitsel durum”. Bu sayılan unsurlardan yola çıkarak sanat ve ekonomi ilişkisinin karmaşık bir nitelik gösterdiği söylenebilir mi acaba? Bir de Marx’ın “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı” adlı yapıtta “sanat üretiminin öznesini de (sanattan anlayabilen ve güzelliğin zevkini duyan bir çevre) yarattığını belirtmesinin önemli olduğu düşünülebilir. Önce ritm ağırlıklı (ezgi ve tınısı eser miktarda veya doğala özdeş sentetik hammadde gibi olan) endüstriyel müzik üretiyoruz, sonra da bunun öznesini pardon tüketicisini! Neydi uyduruk post-modern kural? Herşey gider!

SANATIN EKONOMİK HUKUKU

Kapitalizmde sanat eserleri bir yasal düzenleme çerçevesinde bir hak olarak korunmaktadır bilindiği üzere. Bu yasal düzenlemenin adı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) olup, Türkiye'de 5 Aralık 1951 tarihinde kabul edilmiş ve hâlen yürürlükte olan 5846 sayılı kanundur. Resmî Gazete'nin 7981 no.lu sayısında yayımlanarak, 13 Aralık 1951 tarihinde yürürlüğe girdi. Sokak söylemiyle “korsan hukuku”ndan söz ediyoruz. Yasada edebiyat, müzik, güzel sanatlar ve sinema eserlerinden doğan haklar tanımlanmış ve güvence altına alınmıştır. Buna göre ilgililerin bu eserler dolayısıyla maddi ve manevi hak ve yetkileri doğmuştur. Türkiye’deki tüzel dizgede doğal olarak sanat yapıtlarının sahiplerinin yanında yapıtı halka ulaştıran  sanatçıları da koruma altına alan düzenlemeler yapılmış, bu kişiler 5846 sayılı FSEK’de “icracı sanatçı” adı altında tanımlanarak, günümüz dünyasında yetersiz de olsa  bir takım düzenlemeler yapılmıştır. İcracı sanatçı emeğiyle bir yapıtı yorumlayarak kitlelere ulaştıran kişi olarak tanımlanmaktadır. Şöyle ki; sanat eserleri ile folklor eserlerini düzgün biçimde yorumlayan, tanıtan, anlatan, söyleyen, çalan ve çeşitli biçimlerde icra eden oyucuları, ses sanatçılarını, müzisyenleri ve dansçıları vb. diğer kişiler. Bir de Banksy iktisadı var. Bristol kökenli bir sokak sanatçısı olan Banksy’nin çalışmaları graffiti ya da stencil biçiminde – çoğunlukla duvarlar, meydanlar ve caddelerde - kamunun serbestçe ve parasız ulaşabildiği yapıtlar olmaktadır. Bu yaygınlaşabilir mi? Bu “müşterekler ekonomisi”nin gelişimine bağlı biraz da! Meraklısı şu bağlantıya bakabilir: https://banksyexplained.com/issue/graffiti-consumerism-and-capitalism/

21. YÜZYILDA SANAT: DİJİTALLEŞME

Sanat dallarının hemen hemen tümünde dijitalleşmenin etkisini gözleyebiliyoruz. Elbette bunun olumlu etkileri olduğu gibi, olumsuz etkileri de var. Örneğin sinema sanatında dijital olanakların kullanılmasını düşünün hele bir! Peki makine öğrenmesi süreci sonunda bir dijital aygıtın Mozart’ın bütün senfonilerini hazmetmesinin ardından Mozart yaşasaydı 42. Senfonisini (son senfonisi 41 idi) nasıl bestelerdi sorusunu bir senfoni ile yanıtlaması sizde nasıl bir his doğuruyor? Malaga Üniversitesi’nde geliştirilen Lamus adlı beste yazılımını duymuş muydunuz? Meraklısı bakabilir: https://www.ntv.com.tr/turkiye/beste-yapan-program-gelistirildi.

SONSÖZ

Peki niçin kutlayalım Dünya Sanat Günü’nü? UNESCO’ya bırakalım sözü: “ Sanat dünyamızın heryerindeki tüm insanlar için yaratıcılığı, yenileşimi (inovasyonu) ve kültürel çeşitliliği besler ve bilginin paylaşımında önemli bir rol oynar ve merakı ve diyaloğu teşvik eder. Sanatçıların desteklenmesi ve sanatsal özgürlüğün olması için gereken niteliklerdir bunlar. Böylelikle kalkınmayı sürdürebilmek ve giderek özgür ve barışçıl bir dünyayı sağlayabilmek olanaklı olacaktır.
YARARLANILAN VE ÖNERİLEN KAYNAKLAR
Akdede S.H. (2022) : Kültür ve Sanat Ekonomisi, Ekin Yayınları. Akdede S.H. (derleyen) (2023) : Kültür-Sanat ve Sermaye-İktidar, Alfa Yayınları. Coşkun Z. (2019) : 21. Yüzyılda Sanat…?, İkaros Yayınları.