- Muhterem İspirto, son romanınız hakkında neler söyleyebilirsiniz.
- Z. İ. Bu romanı yazarken hakikaten çok enteresan şeyler oldu.
- Bu enteresan şeyler neydi efendim.
- Z. İ. Şimdi efendim, bu romana mukaddem kırk yıl evvel başlamış idim. Bu kırk yıl vetiresinde kah sabahları kah akşamları bu romanı yazmakta idim. Bendeniz bu romanı kah sabahları kah akşamları yazarken, ne oldu biliyor musunuz?
- Bilmiyorum.
- Z. İ. Romanı rüyamda yazmaya başladım.
- Çok enteresan.
- Fevkalbeşer efendim. Hakikaten, hakikat ötesi bir vaziyet.
- Siz bu romanı yazarken salgın başlamıştı değil mi?
- Z. İ. Yok efendim. Bu roman hakikat ötesi.
- Romanınız için nasıl bir kurgu inşa ettiniz?
- Z.İ. Romanımın kurgusu ve inşası alegorik olup dualisttir.
- Romandaki tilkiler ve traktör üstünde durmak istiyorum.
Z.İ. Romanımdaki tilkiler aslında tilki değildir, ayrıca benim romanımda traktör yoktur, biçer döğer vardır. Biçer döğer aslında devrimdir, tilkiler de karşı devrimcidir.
- Tilkiler, biçer döğer harekete geçince yüzerek geliyorlar adaya.
Z.İ. Burada dualist kurgu var. Tilkiler, tilkilerin yüzerek adaya gelmeleri... bu arada biçerdöverin bozulması.
- Sonra Osman’ın karpuz yemesi.
Z.İ. Osman, ibtida ismidir ve Kosovalıdır. Yeniçeri ocağında müslüman olduktan sonra Kes Osman adını almış ve amiral olmuştur. Boğazına takılan tavşan kemiği yüzünden boğulmak üzereyken cellat Kos Osman’ın kafasını uçuracağına yanlışlıkla karpuzu kesmiştir. Bunun üstüne Kos Osman, halk kahramanı olmuştur. Halkı temsilen metafor olarak halk kahramanı olarak çorbacıbaşı Kamil’i kullandım. Kamil’in tek kulağı kesiktir. Kamil durmadan tilki kovalıyor. Buna kızan bir tilki Kamil’in kulağını ısırıyor.
- Böylece hakikat dışı hakikati mi gösterdiniz?
- Z.İ. Hayır. Hakikat dışı hakikati göstermek için Şeyh-ül Tariba’yı yazdım.
- O sırada yağmur yağmaya başladı.
- Evet, fakat şeyh yağmuru bir el hareketiyle durdurdu...
- Roman da tam burada duruyor.
- Evet, romanın durduğu yer burası. Roman burada bitiyor ama burada başlıyor.
Bu söyleşi için teşekkür ederiz.