Geçtiğimiz hafta bir dizi konferans ve toplantı için Almanya’nın Berlin, Augsburg ve Karlsruhe kentlerine gittim. Bu hafta da Avrupa’da olacağım. Hem seçimlerin siyasi boyutunu, hem de oy kullanma işlemlerini yakından takip edeceğim…
Yurtdışında oy kullanma işlemi bugün (27 Nisan) başladı. 9 Mayıs’a kadar temsilciliklerde, 14 Mayıs’a kadar da gümrüklerde sürecek oy kullanma işleminde 3 milyon 416 bin seçmen oy kullanma hakkına sahip. Ancak yurtdışında her adımda oy kullanma şansı yok!
1 milyon 501 seçmene sahip Almanya’da seçmenler yalnızca 26, 397 bin seçmenin yaşadığı Fransa’da 9, 286 bin seçmenin yaşadığı Hollanda da ise 4 temsilcilikte oy kullanacak. Yani oy vermek için vatandaş bazen saatlerce yol gitmek zorunda. Bu da seçimlere katılımı azaltıyor. 2018 seçimlerine katılımın yüzde 50 civarında olduğu yurtdışında bu yıl, özellikle Almanya, Fransa, Belçika gibi ülkelerde katılımın yüzde 60’ın üzerine çıkabileceği konuşuluyor…
2018 seçimlerinde Erdoğan yurtdışında yüzde 59,4 ile Türkiye ortalamasının üzerinde oy alırken, Erdoğan’ın oyları Almanya'da yüzde 64’e, Hollanda'da yüzde 72’ye, Belçika'da da yüzde 74’e kadar yükselmişti. Yurtdışında partilere verilen oylarda ise AKP yüzde 51,02 ile birinci parti olurken, yüzde 17,62 ile CHP ikinci, yüzde 17,34 ile HDP üçüncü olmuş, MHP yüzde 7,89, İYİ Parti de yüzde 4,02 oy almıştı.
DÖRT ANAHTARLI GÜVENLİK
Berlin, Augsburg ve Karlsruhe kentlerinde katıldığım toplantılara yoğun ilgi olurken, toplantılarda en çok merak edilen ilk soru “kimin Cumhurbaşkanı seçileceğinden” daha çok seçim güvenliğinin sağlanıp sağlanamayacağı oldu. Türkiye’de olduğu gibi Almanya’da da insanların seçim güvenliği konusunda ciddi kaygıları var!
Nasıl olmasın?
“Atı alanın Üsküdar’ı geçmesi” gibi onca yaşanmışlık ve yasada yapılan mühendislik hesapları bir yana, en son YSK, içinde İçişleri ve Adalet Bakanı’nın da olduğu bakanların istifalarına bile gerek görmedi. Aynı zamanda AKP’den milletvekili adayı olan bakanlar devletin bütün olanaklarını kullanarak, hem kendileri ve partileri için oy isteyecekler, hem de “tarafsız” bir biçimde seçim güvenliğini sağlayacaklar ve seçmenden de bu “tarafsızlığa” yani “olmayacak duaya amin” demesini bekleyecekler!
Yapılan uygulamalarla güvenin ciddi bir biçimde yitirildiği bir ortamda yurtdışında 14 gün boyunca sürecek oy kullanma işlerinde sandıklar, oy kullanma işlemi bitene kadar her akşam 4 anahtarlı bir odada muhafaza edilecek, sonra da oylar 10 Mayıs’tan itibaren parti temsilcilerinin eşliğinde Ankara’ya, sayımın yapılacağı ATO’ya gönderilecek. “Güven” için tercih edilen anahtarlar Başkonsolos dışında, en çok oy alan üç siyasi partide (AKP, CHP, MHP) olacak. (HDP bu seçimlere kendi adıyla katılmadığı için “onların anahtarı” MHP’ye geçmiş!)
DEĞİŞİMİN SEMBOL İSMİ
Avrupa’da en çok merak edilen diğer başlık ise, meclisteki milletvekili dağılımından daha çok kimin Cumhurbaşkanı seçileceği!
Cumhurbaşkanlığı yarışında konuşulan yalnızca iki isim var: Erdoğan ve Kılıçdaroğlu! İnce ve Oğan isimleri ise hem Türk kamuoyunda hem de Avrupa kamuoyunda neredeyse hiç konuşulmuyor. Türkiye’de Kılıçdaroğlu etrafında oluşan ve Millet İttifakı’nı aşan geniş birlik Avrupa’da daha güçlü hissediliyor. Millet İttifakı’nda 6 parti olsa da, CHP ve Saadet Partisi dışındaki diğer partiler görünür değil. Saadet Partisi de bir dönemler yurtdışının en güçlü örgütlerinden “Milli Görüş Teşkilatını” önemli ölçüde AKP’ye kaptırmış gözüküyor…
Emek ve Özgürlük İttifakı’nda ise özellikle Yeşil Sol Parti, Kılıçdaroğlu için oldukça görünür durumda. Geçmişteki gücünü koruyamasa da EMEP de hatırı sayılır bir güç ve sürece ciddi destek veriyor.
Kılıçdaroğlu ismi, sembol bir isme dönüştüğü gibi, demokratik değişim isteyen bütün çevrelerde büyük kabul görmüş durumda. Herkes bu seçimde tercihin yalnızca Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasında değil, asıl olarak demokrasi ile diktatörlük arasında olduğunun fazlasıyla farkında. Partiler dışında, köy ve yöre derneklerinin, bazı sivil toplum örgütlerinin dışında Avrupa’nın en güçlü örgütlenmelerinden olan Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu da bütün Cemevleri’nde Kılıçdaroğlu için adeta seferberlik ilan etmiş durumda. İngiltere’de Başbakanı Sunak, İskoçya Başbakanı Hamza Yusuf ve Londra Belediye Başkanı Sadık Han isimleri “örnek” olarak havada uçuşuyor!
Almanya’da değişim isteyen çevrelerde sandık güvenliği endişesi güçlü olsa da, “daha fazla seçmeni sandığa taşıyabilirsek Kılıçdaroğlu Almanya’da Erdoğan’ı yakalar ve geçer” söylemi daha güçlü. Tabi seçmeni sandığa taşımak için otobüs, minibüs tutmak, bunun için de para gerekiyor. AKP ve Erdoğan seçmeni için bu sorun olarak durmuyor, onlar yurtdışında da devletin olanaklarını yanlarına almış durumdalar, muhalefet ise parayı kendi olanaklarıyla bulmaya çalışıyor. Yani yurtiçinde de, yurtdışında da 14 Mayıs yarışı adil ve eşit değil!
Devletin olanaklarını arkasına almış Erdoğan ile halkın desteğini arkasına almış Kılıçdaroğlu arasındaki yarışı halkın kazanması Türkiye’yi de, Avrupa’yı da rahatlatır!
Son bir not; yurtdışı seçmeni Kılıçdaroğlu’ndan yurtdışı için de bir video bekliyor, benden söylemesi!