Yeni Basın Kartı yönetmeliği hedefi biat etmeyenler… Bir Marilyn Monroe aranıyor

Yayın tarihi: 26 Aralık 2018 Çarşamba 2:56 pm - Güncelleme: 26 Aralık 2018 Çarşamba 4:02 pm

Yeni Basın Kartı Yönetmeliği daha önce çıkanlara rahmet okuttu, akıllara ABD’li senatör Joe McCarthy’nin ‘cadı avı’ dönemini getirdi.

ABD’de onlarca gazeteci, aydın, sanatçı kara listeye gererken Amerikan rüyasını temsil eden kadın olarak gösterilen Marilyn Monroe, ABD’yi ve devleti koruduğunu! savunan McCarthey’e dik duruşuyla meydan okudu.

“YA SEV YA TERK ET”
14’üncü Yeni Basın Kartı Yönetmeliğine göre, devleti, devlet memurunu eleştirmek neredeyse suç. Milli güvenlik ve kamu düzenine aykırı davranışlarda bulunanların basın kartı iptal edilecek veya ilk kez başvuruyorsa kabul edilmeyecek. Basın ilan kurumun verdiği ilan da bu şartlara bağlandı. Gazetecilerin basın kartını verecek olan komisyonda, meslek örgütlerinin gücü “temsili” seviyesine indirildi. Yani devleti yöneten hükümetin seçtikleri isimler, basın kartı verecek.
Bundan kısa ve orta vadede en çok etkilenecek olanların başında yerel medya geliyor. Zaten giderek artan maliyetler yüzünden zor ayakta duran yerel basın, yeni yönetmeliğe (biat) uymazsa basın ilan kurumunun ilanlarından mahrum kalacak.

HEDEFTE BİAT ETMEYENLER VAR
Bu yönetmelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP aleyhinde haberler yapanlar da cezalandırılacak. Örneğin, Tele1 Tv’deki Emre Kongar ile Merdan Yanardağ’ın 18 dakika programındaki dış politika eleştirisi, RTÜK tarafından ‘Devletin milli siyasetine aykırı yayın yapmak’ nedeniyle cezalandırıldı. Tele1 Tv, Onbinlerce lira para cezasına çarptırıldı.

Yine benzer şekilde, Fox haber sunucusu Fatih Portakal’ın yayında dile getirdiği bir cümle geçen hafta olduğu gibi çarpıtılarak “Devlet düşmanlığı yaptı. Milli güvenliğe zarar verdi” diye ihbar edilecek, Portakal’ın yıllardır cebinde olan basın kartı elinden alınacak. Bir sonraki aşamada ise, Fox’a baskı artacak, “devlet” düşmanı çalışanı niye koruyorsun diye tehdit edilecek. Aynı tehdit, biat etmeyen tüm medyaya uygulanacak.

MCCARTHY PARANOYASI
1947 yılında adını ilk kez duyuran, ABD’li senatör Joe McCarthy, bir döneme “McCarthy Paranoyası” olarak damgasını vurdu. Yıllarca devleti koruyorum diyerek, cadı avı başlattı. Tarihte kara bir leke olarak adı kalan McCarthy, komünizm tehlikesi diye diye ne kadar solcu, demokrat, aykırı düşünen varsa devlet düşmanı olarak tanımladı, tehdit etti, işsiz bıraktı, hapse attırdı. Bunu devletin gücüyle yaptı.

NASIL BAŞLADI?
McCartyh’nin devletin gücünü arkasına aldığı komite, Amerika Karşıtı Faaliyetleri Araştırma Komitesi (HUAC), ABD Temsilciler Meclisi bünyesinde 1938 yılında kuruldu. Kuruluş amacı, ABD’de Nazi Partisiyle bağları olanları tespit etmekti. Ancak böyle olmadı. Devlet memurları solcu, aydın kim varsa takip etti, cadı avı ilk böyle başladı. HUAC, Temsilciler Meclisi bünyesinde bir komiteydi. Kongre’nin Senato kanadında kurulan Araştırma alt Komitesi ise 1953 yılında başkanlığına Wisconsin Senatörü Joe McCarthy geldi.

‘ORHAN GENCEBAY’LAR HEP VARDI
1947 yılında artan cadı avında birçok oyuncu, senarist, yönetmen sorgulandı. Gazeteciler haber yaparken oto sansür uyguladılar. Çünkü karşılarında “devlet” vardı. Karşı gelen, arkadaşını ihbar etmeyen hapse atılıyor, işinden oluyordu.

Aralarında John Huston, Humphrey Bogart, Lauren Bacall ve Danny Kaye’in de olduğu bir grup oyuncu ve sanatçı, komitenin insanları çağırarak sorgulamasının, ABD Anayasasına aykırı olduğunu söyleyerek eylem yaptı. Eylemden sonra, Temsilciler Meclisi 17’ye karşı 346 oyla ‘Hollywood 10’lusu’’ diye tarihe geçen bu kişinin Kongre’yi tezyif suçu işlediklerini kabul etti ve bu kişiler 1 yıla kadar hapis cezasına ve bir daha film endüstrisinde çalışmama cezasına çarptırıldı. ABD Yüksek Mahkemesi hapis kararını kaldırdı ama bu 10 senarist ve yönetmen ilk ‘kara liste’yi oluşturdu.

SİNEMANIN DAHİSİ İŞSİZ KALDI
Charlie Chaplin, Orson Welles, Paul Robeson ve Yip Harburg gibi efsane isimlerinde olduğu 300’den fazla oyuncu, yönetmen, senarist, müzisyen, film, televizyon ve müzik şirketleri tarafından boykot edildi. Charlie Chaplin iş bulabilmek için ABD’yi terk etmek zorunda kaldı. Pasaport verilmediği için (ne kadar tanıdık değil mi?) ABD’yi terk edemeyen bir çok sanatçı, ‘underground’ sektörde kayıt dışı sanatsal aktivitelerle geçinmeye çalıştı.

MONROE’NUN DURUŞU
Satıcının Ölümü adlı klasiğin yazarı Arthur Miller da McCarthy’nin hedefindeydi. Kara listeye girmesine kesin gözüyle bakılıyordu. İsim vermesi, muhbircilik yapması isteniyordu. Daha sonra eşi olacak Marilyn Monroe’nun cesareti sayesinde kurtuldu.

Komite, Arthur Miller’ı çağırdı.O sırada henüz Miller ile birlikte olan Monroe çağrıyı öğrenince duruşunu gösterdi. Gerçek adı Norma Jean Marilyn Monroe olan sanatçı, güzelce giyindi ve sevdiği adam Arthur’un koluna girerek komitenin avukatının yanına gitti. Kimsenin Arthur Miller‘a selam vermeye bile cesaret edemediği bir günde orada bekleyen gazeteci ordusunun karşısına Arthur Miller ile kol kola çıktı.

Amerikan rüyasını temsil eden kadın, sözde ABD’yi ve devleti savunan McCarthey’e karşı meydan okudu. Cesaret, samimiyet, demokrasiye inanç galip geldi. Marilyn’in desteği kamuoyunda Arthur Miller’a sempati doğurdu. Yıllarca aydınları, düşünenleri itibarsızlaştırmaya çalışan, devletin gücünü silah olarak kullanan McCarthy’in sarayındaki ilk büyük gediği Marilyn Monroe açtı. Sonraki yıllarda McCarthey’nin elindeki tüm yetkiler alındı. İhbarcılık yapan oyuncular, birer birer günah çıkardı. Hata yaptıklarını söyledi.

60 DAKİKA PROGRAMI
McCarthey’i karşı mücadele sadece Hollywood’da olmadı. Günümüzde haber tartışma programlarının atası olarak bilinen ABD yapımı 60 Dakika programında McCarthey’e karşı mücadele sert şekilde yapıldı. Filme konu olan gazetecilerin direnişinde devletin gücünü silah olarak kullananların sonu çok net şekilde anlatılıyor. Ayrıca o dönem özellikle New York Times (NYT) ve diğer gazetel çalışanlarının da cadı avına karşı duruşları da yer aldı.

Tele1 / Özel Haber

Kaynakça: Cemal Tunçdemir / Amerika Bülteni
Prof. Dr. Emre Kongar
İyi Geceler, İyi Şanslar (2005 yılı yapımı film)