Şarkıcı Zerrin Özer, "Yıllarca ben bunu psikiyatristimle konuştum. 'Bunu içinden atman gerekiyor' dedi. Diyorlardı ya 'Zerrin hep ağlıyor, hep siyah gözlük takıyor' Kimseye bakamıyor ki Zerrin" diyerek başından geçen acı olayları anlattı.

Armağan Çağlayan'ın Youtube sayfasında yayınlanan 'Dur Bi Dinle' programının bu haftaki konuğu sanatçı Zerrin Özer oldu. Programda zaman zaman duygusal anlar yaşayan Özer, 'Abim dediğim insanın tecavüzüne uğradım' sözleriyle yaşadığı kötü olayı anlattı. Özer'in açıklamaları şöyle: Beni İsmet İnönü keşfetmedi. Onlar Pembe Köşk'te otururdu. Biz de Pembe Köşk'ün karşısındaki binada oturduk. Çankaya ilkokuluna gidiyordum, torunları da gidiyorlardı. O karnelerimizi vermişti bizim. Zerrin Özer’in evliliği 36 saat sürdü! Boşanma kararı aldılar… İşte nedeni

ARKAMDAN 'DELİ' DİYORLARDI

Anneciğime her gün yalvarırdım saçım kirlendiği zaman. "Banyodan sonra lütfen saçımı örer misin" diye. Sonra açardım papaz gibi. Sürekli yırtık jean ve bileziklerim vardı. Bir gün adaya gidiyoruz, ablamla birlikte. Lütfen arkamızdan yürür müsün dedi, "deli" diyorlar dedi. Annem de beni yanında taşımadı sonra. Vapurda bile yanında oturmadım. Benim blue jean'imi yırtıyorlardı. Annem hiçbir şekilde o tarz giyinmemi istemedi. Sonra İstanbul'a taşındık ben daha bir abarttım, yırttım pantolonumu. Bir gün American Culture'dan geldim bir gün, jeanlerimi kesiyorlardı, posterlerimi yırttılar. İstanbul'a geldik, ben Ankara Devlet Konservatuarı'na devam ediyordum. Annem ve babam ayrılmıştı. Tülay ablacığım beni American Culture'a yolladı, fakat asla müzik sektöründe olmamı istemiyordu. Gelmeden önce ben TRT Müzik'te yarışma olduğunu duydum arkadaşlarımdan. Annemlere bir şey söylemeden Çankaya'dan TRT binasına gittim. Herkes bir şeyler söylüyor birbirine. "Sen kesin birincisin" dedi yarışmacı arkadaşlar. Bana canım Doğan Canku jürideydi. "Sen bugüne kadar neredeydin" dedi bana. Sonra 'seni bu şarkıyla çıkartmayız televizyona' dediler. Çünkü o zaman sevgili Semiha bizi temsil etmişti Eurovision'da. Halk bir şey söyler dediler, ben de başka şarkıyla katıldım. Katıldıktan sonra bir baktım TRT'yi karıştıran amatör ses diye bir şey çıktı. Sonra beni dinlemeden tüm firmalardan bana teklif geldi. Annem "ablan başında olduğu sürece olabilir" dedi. İstanbul'a geldik ama ben olağanüstü operacı olmak istiyorum. Sonra da İtalya ve Fransa'ya giderim diyordum. O yer de Sultanahmet'te. Bir baktık hiç kimse yok, yarışma zamanı hiç kimse olmaz mı? Ben kalakaldım, annem kapıdaki bir kişiye "yarışma için geldik" dedi. Kapıda "dündü o yarışma" dedi.

AMERİKA'DA BENİ AYAKTA ALKIŞLADILAR

Annem döndü bana dedi ki, "Senden saklamayacağım bunu biliyordum" dedi. Sen orada hippilerde takılırsın, orası Sultanahmet dedi, o yüzden gitmeyeceksin dedi. Çok kırıldım, ben bambaşka bakıyordum hayat çizgime. Hayatım boyunca tek bir insana hayır diyemedim o da annemdir. Benim anneme olan bağlılığım benim bütün idealimi ve istikbalimi kapattı. Yıllar geçtikçe diyorum ki beni öyle koruyup saklayacaktı. Amerika'ya gittik ayakta alkışladılar. Abacı ile beraber konsere gitmiştik. Ben bir jazz okudum, arkasından bir türküyü jazz versiyonuyla okudum tüm müşteriler ayağa kalktı. Sonra geldiler hemen çalışmayı buraya alalım dediler. Türkiye'ye döndüm, kapak resimleri, bilgileri yolladım. Tam yeşil kartı alıyorum. Annem "bana sormadan nasıl yaparsın" dedi. Anne beraber gidelim diyorum, "hayır başımıza bir şey gelir orada" diyor. Ben şu anda dünyadan sesleniyordum. Ben Türkiye'de çok tırnağımı kazıdım, alay ettiler, şişko dediler. Geçenlerde gördüm vefat etti. Tabi ki ölen insanın arkasından konuşulmaz. Hakkımı helal etmiyorum. Bir de gönül yaptım. Tülay ablamın ikimiz bir fidanız ve gönül ile zaten köşeyi döndü. Amerika'da şatolar aldı. Ama biz ne beş kuruş ne bir şey. En çok satan iki albüm yaptı, fareler geziniyordu ofisinde.

ABİM DEDİĞİM İNSANIN TECAVÜZÜNE UĞRADIM

İsmini ilk defa yayınladınız. "Yapımcı" diye bile geçmiyordu. Bir ara saygı duyduğum, sevgili halkımla beni birleştiren Orhan Gencebay'dı. Onun adını bile söylemişlerdi. Öyle bir şey var ki, genç kızsınız ve aileniz böyle bir şeye çok önem veriyor. Türkiye böyleydi o zaman. Muhafazakar bir ailem vardı. Şimdi ki gibi artık böyle iğrenç bir hale gelmemişti. Bir gün bu olay başıma bu olay gelmiş, dayak yiye yiye, yumruk yiye yiye. Üstümde 180 kilo bir adam. Bağırıyorum, ben onu hayatımda en yakın abim biliyorum. Ben o zaman başkasına aşığım ve bir tek ona anlatabiliyorum. Annem Ankara'ya diğer ablamların yanına gitmişti. Tülay ablam burada, Sezen, Pakize abla ile çok yakın arkadaştı. Ben de evde tek kalıyorum, günlerce yorganı çekiyorum ağlıyorum. Diyorum ki, ben bunu Tülay ablama söylesem, Tülay ablam gider bu adamı vurur. Annem de bunu duyar kalp krizi geçirir. Ben aileyi bitirmiş olurum dedim. Susmam lazım dedim. Neler yaşadım bir Allah bir ben biliyorum.

YILLARCA BUNU SAKLADIM

Sonra "anneciğim sana bir şey söylemek istiyorum" dedim. Ben şey abiden ayrılmak istiyorum firmadan. Hiç unutmuyorum, Cağloğlu yokuşunda bir tokat attı. "Sen şaşırdın herhalde, başına bir iş gelmesini istiyorsun" herhalde dedi. Ben nasıl anlatayım anneme? Diyor ki kızım "bildiğimiz kişi, yabancı bir insan başına bir şey mi getirsin istiyorsun" diyor. Ben bu adamın suratına baka baka çalıştım. Sonra albüm yaptım, yine devam ettim. Zaman geçiyor, benim bir evlilik yapmam gerekiyor dedim. Ona da müsaade etmediler. Yıllarca ben bunu psikiyatristimle konuştum. "Bunu içinden atman gerekiyor" dedi. Diyorlardı ya "Zerrin hep ağlıyor, hep siyah gözlük takıyor" Kimseye bakamıyor ki Zerrin. Orhan abinin şarkısını bana zorla okuttular. "Çıkartmayacağız bizim için oku" dediler. Bu şarkı çıktıktan sonra canım İzzet abiciğim, İzzet Öz. İlk televizyonda beni verdi. Arabeskten nasıl nefret ediyor TRT anlatamam. "Bu kızın hakkını nasıl yiyelim" demişler. Orhan abi gözleri dolu dolu beni aradı. Dedi ki "İlk defa ismimi görüyorum TRT'de" Kesinlikle arabeskten nefret ediyorlardı.

EVLİLİĞİM 13 SAAT SÜRDÜ

Benim evliliğim 13 saat sürdü. Bir senedir çıkıyorduk, biraz daha saygı duyulsun diye ben iki sene dedim. Dolandırıcılık ortaya çıkınca dediler ki iki sene hiç mi anlamadın? Öyle enteresan bir şey ki, bana deniliyordu ki her zaman "ben basına çıkmayayım" Ne ağır adam diyordum. Hep evdeyiz, dışarı falan çıktığımız yok. Bir kere TRT'ye gelmiş resmini çekmişlerdi. O gün düğünde çok az kişi var. Ahmet San'ı da çok severim. Resim çekmiş demiş ki "bizim kızı evlendirdik" Bundan sonra Türkiye, televizyon, medya sektörü birbirine girmiş ama benim haberim yok. Evlilik olur, bir gün geçer ondan sonra bütün kadınlar televizyona çıkar. Ertesi sabah 10'da çıktı kadınlar inanılır gibi değil. İnsanlardan para almış galiba. Şükürler olsun bana çok güzel baktı, para mara hiç işim olmaz yani. Ben hiçbir şekilde para harcamadım, o bana gayet iyi baktı. Fakat şimdi ertesi gün olunca, bunları duyunca acayip oluyorsunuz birden bire. "Ben bu kadar salak mıyım" oluyorsunuz. Aslında Murat tek başına çok iyi bir insan, annesi de öyleydi. Bu kadar kötülüklerden sonra dedim ki benim korumam gereken bir ismim var. Onun için ben böyle bir şeyi yapamam. Beraber yaşadılar diye yazdılar ama yaşamadım.