İstanbul Tabip Odası Emekli Hekimler Komisyon Başkanı Op. Dr. Erdinç Köksal , 14 Mart Tıp Bayramı’nda polis tarafından tartaklanarak yere düştü. Köksal, çamurlu gömeliğini İstanbul Tabip Odası'na emanet etti.

İstanbul Tabip Odası Emekli Hekimler Komisyon Başkanı Op. Dr. Erdinç Köksal, 14 Mart Tıp Bayramı’nda Taksim'deki Atatürk Anıtı'na çelenk koyup açıklama yapmalarını engelleyen polisin müdahalesiyle yere düştüğü sırada çamura bulanan beyaz önlüğünü İstanbul Tabip Odası’na emanet etti. Köksal, "Bugün, huzurunuzda bu çamurlu beyaz gömleğimi, her zaman halkımızın sağlığını ve hekimlerin haklarını koruyan, kollayan Türk Tabipleri Birliği’nin İstanbul Tabip Odası Başkanı Pınar Saip Hoca’mıza armağan ederken bunun bir ibret belgesi olarak yıllarca saklanmasını istirham ediyorum" dedi. Öte yandan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Dr. Köksal'ı bugün (22 Mart) arayarak yaşanan olay için özür diledi. Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve İstanbul Tabip Odası'nca bugün düzenlenen basın toplantısında, 14 Mart Tıp Haftası boyunca sürdürülen beyaz eylemler, sağlıkta şiddetin geldiği boyut ve özlük haklarında iyileştirme yapılacağına dair vaatler değerlendirildi.

KÖKSAL GÖZYAŞLARINA HAKİM OLAMADI

Toplantıda, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla Taksim'deki Cumhuriyet Anıtı'na çelenk koyup açıklama yapmak isteyen İstanbul Tabip Odası yöneticileri ile doktorlara yönelik polis müdahalesi de değinildi. Polisin müdahalesi ile yere düşen Emekli Hekimler Komisyon Başkanı Op. Dr. Erdinç Köksal, 14 Mart'ta Taksim'de çamura bulanan önlüğünü İstanbul Tabip Odası'na emanet etti. Köksal, önlüğünü İstanbul Tabip Odası Genel Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip’e verdi. Çamurlu önlüğü teslim alan Saip, “Bu önlüğü ibreti alem olsun diye saklayacağız” dedi. Saip, daha sonra Köksal’a yeni bir önlük verdi. Duygulanan Köksal, teşekkür ettiği sırada göz yaşlarını tutamadı. TTB Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı da “Uzun zamandır sağlıkta dönüşüme karşı bir mücadele veriyoruz. Son aylarda özellikle bu salgınla birlikte tahribat herkes tarafından görünür oldu. Biz, ‘emek bizim, söz bizim’ dedikçe bu ülkede hep karşı karşıya kaldığımız o düşmanlaştırma ile karşı karşıya kaldık. Kabul etmiyoruz. Çamura buladıkları beyaz önlüğümüzü korumak için mücadele edeceğiz” dedi.

"GEREKLİ HUKUKİ GİRİŞİMLERDE BULUNACAĞIZ"

İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu, 14 Mart’ta yaşadıkları engellemeler nedeniyle sorumlular hakkında gerekli hukuki girişimlerde bulunacaklarını söyledi. “Önlüğümüzün Beyazıyla Hakkımız Olanı Alana Kadar Vazgeçmeyeceğiz” sloganıyla TTB ve İstanbul Tabip Odası adına yapılan açıklamayı ise Dr. Çiğdem Arslan okudu. Açıklamada şunlar kaydedildi:

“EN ZOR ŞARTLARDA BURADAYDIK, BUNDAN SONRA DA BURADA OLACAĞIZ

Emek, özlük hakları ve toplum sağlığı mücadelemiz her geçen gün büyüyüp sahiplenildikçe sorumluluğunu yerine getirmesi gerekenler, ne yazık ki haklılığımızı görünmez kılacak, farklı algılanmasını sağlayacak her türlü akıl oyununu yürütmek için çaba göstermektedir. Halbuki bu çaba hekimlerin ve toplumun mutluğu için kullanılsa sağlıklı bir toplum için de bir adım atılacaktır. Türkiye ve dünya çok büyük bir salgın sürecinden geçmektedir. Covid-19 aşısına kadar her 30 dakikada bir sağlık çalışanını bu enfeksiyondan kaybettik. 14 Eylül 2020 yılına kadar dünyada Covid-19 vakalarının yüzde 14’ü yani yaklaşık 5 milyonu sağlık çalışanıdır ve her geçen gün bu sayı artmaktadır. Türkiye, sağlık çalışanı-hekimlerdeki Covid-19 kaynaklı hastalık ve ölümlerde en kötü ülkelerden birisi olmuştur. Kötü pandemi politikalarına rağmen büyük bir fedakarlık gösteren bizlere yönet(e)meyenlerin hürmetsizliği her geçen gün o kadar artmıştır ki en sonunda bizlere ‘giderlerse gitsinler’, ‘gidişleri olsun da dönüşleri olmasın’ dahi diyebilmişlerdir. Bir kez daha bilinmesini isteriz ki yönet(e)meyenlere terk etmeyecek kadar değerli gördüğümüz sağlık mücadelesi için en zor şartlarda buradaydık, bundan sonra da burada olacağız.

EMEĞİMİZ KİMSENİN OYUNCAĞI DEĞİLDİR

Her türlü zor şarta rağmen çalışan bizler emeğimizi, hakkımızı sorduğumuzda ise almadığımız maaşları alıyormuşuz gibi gösterilmiş; reklam duyuruları gibi '14 Mart’ı bekleyin' oyalamaları denenmiştir. Bilinmesini isteriz ki emeğimiz de kimsenin oyuncağı değildir ve boş vaatlere sabrımız kalmamıştır. Bizleri değersizleştiren, emeğimize hürmetsizlik edenlere en güzel cevap, 14-15 Mart 2022 tarihlerinde, yakın tarihin en yoğun katılımlı ‘g(ö)rev’i ile verilmiştir. 'Emek Bizim Söz Bizim' eylem sürecini tüm odalarımız ve sağlık emek örgütleriyle başlatırken mücadelede uzun bir sürece girdiğimizin farkındaydık. Bizleri küçümseyen, hakir görenlerin de haklarımızı eninde sonunda alacağımızın farkında olmasını tavsiye ederiz. Salgında yaptığınız gibi burada da gerçeği yok saymak, görünmez kılmak için algı oyunları yapmayın.

BİZ SAĞLIKLIYSAK TOPLUM SAĞLIKLI, TOPLUM SAĞLIKLIYSA BİZ DE SAĞLIKLIYIZ

Emeğimiz ortadadır ancak karşılığını alamadığımız, her geçen gün şiddet dilinin ve malpraktis baskısının altında daha fazla ezildiğimiz; sağlığın peyderpey kamunun elinden alınarak özellere bırakıldığı da ortadadır. Tüm emeğine sahip çıkanlar gibi hekimlerin emeklerine sahip çıkması, kötü niyetliler hariç kimseyi rahatsız etmemelidir. Biz sağlıklıysak toplum sağlıklı, toplum sağlıklıysa biz de sağlıklıyız. Bu sebeple hekimlerin emeklerine örgütlü şekilde sahip çıkması Anayasa ile güvence altına alınmış en temel haklarından birisidir. Bunu yaftalamak, engellemek anayasal suçtur. Odalarımız ve sağlık alanındaki sendikalar, hekimlerin mücadelesini birleştirip güçlendiren en önemli unsurlardır. 14 Mart Tıp Bayramı süreci de dahil mücadelemizde insanca yaşayacak ve emekliliğimize yansıyacak ücret talebimizi sürekli dile getirdik. Ne fazlasını ne eksiğini, yalnızca emeğimizin karşılığını istedik. Bugün, BAĞ-KUR ve SSK emeklisi hekimlerin aylığı 2 bin 300-4 bin TL arasındadır. 2020 verilerine göre Türkiye, uzman hekim maaşları sıralamasında OECD üye ülkeleri içinde sondan 6'ncı sırada, pratisyen hekim maaşlarında ise 17 ülke arasında 14'üncü sıradadır. Hakikat bunlardır.

KARANLIĞA KARŞI ÖNLÜĞÜMÜZÜN BEYAZINA SAHİP ÇIKACAĞIZ

Mevcut koşullarda Tıp Bayramı olarak bu sene de ne yazık ki kutlayamadığımız 14 Mart’ta, her sene yaptığımız gibi Taksim’de Cumhuriyet Anıtı’na çelenk bırakmamıza dahi izin verilmemiş, bir de 89 yaşında halen emekli hekimlerin emeğine sahip çıkmak için alanlarda olan bir tıp çınarını yere düşürmekten çekinilmemiştir. Sağlıkta şiddet ne yazık ki artık işyerlerimizin de dışındadır. Hocamıza verdiğimiz söz, tüm hekimlere verdiğimiz sözdür: Önlüğümüze çamur bulaştıranlara karşı, karanlığa karşı önlüğümüzün beyazına sahip çıkacağız, mücadelemizi daha da büyüteceğiz.

ŞİDDET DİLİNİN TÜM ALANLARA YANSITILDIĞINI ÜZÜLEREK GÖRMEKTEYİZ

Son dönem topluma sirayet ettirilen şiddet dilinin tüm alanlara da yansıtıldığını üzülerek görmekteyiz. Artık meslektaşlarımız, görsel/yazılı basında, dizilerde, filmlerde, sosyal medya mecralarında dahi şiddete uğramaktadır. Kadük bırakılan Sağlıkta Şiddet Yasası’nı dahi işletemeyen, önerdiğimiz yasa tasarısını Meclis’e getirmeyenler, kendi getirecekleri yeni şiddet yasa tasarısını da neredeyse sosyal medyada trollere terk edecek durumdadırlar. Bizleri hedef gösteren, başka mesleklerle karşı karşıya getirmeye çalışan, kamuoyunu kışkırtan, yönlendiren tüm yaklaşımlara engel olunmalı, samimiyetle mücadele edilmelidir. Bilindiği üzere 14-15 Mart ‘Büyük G(ö)rev'imizin bir gün sonrasında, içerisinde sağlıkta şiddet ve malpraktis ile ilgili maddelerin de bulunduğu bir yasa teklifi Meclis'e gelmiştir. TTB olarak ilgili yasa teklifi hakkındaki görüşümüzü 17 Mart tarihinde kamuoyuna açıklamıştık. Yasa teklifinde, sağlıkta şiddet ile ilgili TTB'nin uzun süredir dile getirdiği önerilerin bulunması anlamlı olsa da düzenleme ne yazık ki sağlıkta şiddeti azaltmak için yeterli olmayacaktır. Sağlıkta şiddetin nedenlerinin tüm yönleriyle incelenerek buna yönelik bütünlüklü adımların atılma ihtiyacı halen devam etmektedir.

CUMHURBAŞKANI'NIN 14 MART GÜNÜ AÇIKLADIĞI VAATLER HAYAL KIRIKLIĞININ ÖTESİNE GEÇEMEMİŞTİR

Yasa teklifinde, malpraktis ile ilgili olarak, Mesleki Sorumluluk Kurulu önerilip kurulun yapısı ve yetkileri tanımlanmıştır. Bu kurulda meslek örgütünün ve uzmanlık derneklerinin yer almaması, kurulun temsiliyet yeteneğini zayıflatan büyük bir eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda, kurulun neredeyse tamamının bakanlık idarecilerinden oluşması, tarafsız bakış açısı konusunda sorunludur ve sağlık çalışanlarının üzerindeki siyasi baskıyı daha da artıracaktır. TTB ve alanın diğer sağlık emek-meslek örgütlerinin görmezden gelinmesi sonucu, yine etkisi yetersiz olan göstermelik bir yasa teklifi hazırlanmıştır. Belirttiğimiz gibi Cumhurbaşkanı’nın 14 Mart günü açıkladığı vaatlerinden sağlıkta şiddet ve malpraktis konularını içeren yasa teklifi hayal kırıklığının ötesine geçememiştir. Açıklanan diğer vaatlerle ilgili ise somut bir adım henüz atılmamıştır. Cumhurbaşkanı’nın vaatlerinin gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceğini, gerçekleştirilecekse nasıl gerçekleştirileceğini yakından takip etsek de tüm meslektaşlarımız, sağlık camiası ve toplum bilmelidir ki sadece geçiştirme ve oyalama olarak gördüğümüz bu vaatler kesinlikle sorunlarımıza çare olmayacaktır. Tüm sağlık emek-meslek örgütlerimiz, odalarımız, ilgili kurullarımız ve Türkiye'nin dört bir yanından meslektaşlarımızla yapacağımız hızlı toplantılarımız sonrasında önümüzdeki dönem mücadele programımızı sizlerle paylaşacağız.”

"‘ANANIZI BABANIZI BİZ TEDAVİ ETTİK’ SÖZÜM KAR ETMEDİ"

İstanbul Tabip Odası Emekli Hekimler Komisyon Başkanı Op. Dr. Erdinç Köksal da yaptığı açıklamada, 14 Mart Tıp Bayramı'nda Taksim'de yaşananlara değinerek şunları söyledi: "14 Mart’lar, yıllardan beri bütün hekimlerin yüreğinin heyecanla çarptığı bir tarih, biliyorsunuz. Bir zamanlar, tamamı gayrimüslim hekimlerin yer aldığı ülkemizde, 1827’de II. Mahmut’un açtığı Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’nin kuruluşudur o gün. Ama asıl şahlanarak kutlamamız gereken, İstanbul İngiliz askerleri tarafından işgal altındayken 14 Mart 1919’da şanlı bayrağımızı açarak yürüyüş yapan Tıbbiyelilerin, Hikmet Boranların baş kaldırışının sembolüdür o gün. Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum. Ülkemizde kurulmuş olan tıp fakülteleri sayesinde ne mutlu ki hekim sayımız bugün 180’i aşmıştır. Ve devletimizin kurucusu ve kurtarıcısı büyük önderimiz Atatürk, hastalıkla mücadele ederken ‘Fransa’dan doktor getirelim’ teklifini reddetmiş 'Beni Türk hekimlerine emanet ediniz' diyerek bizlere ne kadar değer verdiğini ve güvendiğini göstermiştir. İşte Türk hekimlerinin 14 Mart’larda ilk işi Ata’mızın kabrine ya da onu sembolize eden anıtına bir çiçek bırakmak ve şükran duygularını ifade etmek olmuştur. Yıllardan beri bunu yapmaktayız ve yapmaya da devam edeceğiz.

ÜZÜLDÜĞÜM TEK ŞEY, YILLARDIR SIRTIMIZDA TAŞIDIĞIMIZ BEYAZ GÖMLEĞİN İLK DEFA OLARAK ÇAMURA BULANMASIYDI

Ama 64 yıllık hekimlik hayatımda ilk defa şahit oldum ki buna izin verilmedi. Sebebini bilmiyoruz ama Taksim Meydanı'nda, Ata’mızın heykeline 10 metre mesafede bariyerler kurulduğunu ve polislerden etten duvar örüldüğünü gördük. Sadece gece-gündüz demeden, bayram-tatil bilmeden bu ülke insanına yıllarca hizmet etmiş, beyaz gömlekli bir avuç insana mani olundu. Polis kardeşlerimize amacımızı açıkladık, hatta 'Sizin ananınız babanızı biz tedavi ettik, sizleri biz doğurttuk, bırakın Allah aşkına' sözümüz de kar etmeyince, çelengimizle birlikte anıta doğru hamle yaptık. Açıkçası polislerle arbede yaşadık. Oysa onlar da Atatürk’ün Cumhuriyet’i emanet ettiği gençlerimizdi, yaşını başını almış hekimler olarak buna çok üzüldük. İşte bu arada, ayağım kaydı ve yere düştüm. Üzüldüğüm tek şey, yıllardır sırtımızda taşıdığımız beyaz gömleğin ilk defa olarak çamura bulanmasıydı. Aslında beyaz gömleğimiz her zaman pırıl pırıl değildir. Saatlerce süren ameliyatlardan çıkarken gömleğimiz hep kirlenir ama o kir bizim gururumuzdur. Çünkü bayrağımıza rengini veren kıpkırmızı kan lekesidir. Aynen Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı'nda şehitlerimizden akan kanın rengidir. Ama bu bambaşka. Bugün, huzurunuzda bu çamurlu beyaz gömleğimi, her zaman halkımızın sağlığını ve hekimlerin haklarını koruyan, kollayan Türk Tabipleri Birliği’nin İstanbul Tabip Odası Başkanı Pınar Saip Hoca’mıza armağan ederken bunun bir ibret belgesi olarak yıllarca saklanmasını istirham ediyorum.

BEYAZ GÖMLEKLİLERİN NE KADAR BÜYÜK BİR BİRLİKTELİK VE GÜÇ OLDUĞUNU ÖĞRENMENİN DE MUTLULUĞUNU YAŞIYORUM

Önemli bir hususu da sizlere söylemeden sözlerimi bitirmek istemiyorum. O üzücü olaydan sonra beni en mutlu eden şey, yurdumuzun dört köşesinden; Iğdır’dan, Adana’dan, Sivas’tan, Gaziantep’ten, Rize’den, Edirne’den, Çanakkale’den, İzmir, Burs, Balıkesir’den, Almanya’dan, İsviçre’den, İngiltere’den ve biraz evvel de Romanya’da bulunan bir meslektaşımızdan gelen binlerce telefon, mesaj ve çiçeklere tek tek cevap verememenin üzüntüsünü yaşıyorum. Ve beyaz gömleklilerin ne kadar büyük bir birliktelik ve güç olduğunu öğrenmenin de mutluluğunu yaşıyorum.

SAĞLIK BAKANIMIZ ARADI, İKİ HEKİM OLARAK DERTLEŞTİK

Ama beni en çok mutlu eden şey ne oldu biliyor musunuz? Gece saat 12’ye doğru telefonum çaldı ve Sayın Sağlık Bakanımız bu elim olay sebebiyle üzüntülerini belirtti. Neredeyse bir saate yakın iki meslektaş olarak dakikalarca konuştuk ve ortak dertlerimizden bahsettik. İki senedir devam eden koronavirüs pandemisinde, cephenin en önünde aile hekimliklerinde, tıp merkezlerinde, hastanelerde, yoğun bakım ünitelerinde mücadele ederken hayatını kaybeden 600’ü aşkın profesör, uzman hekim, asistan, aile hekimi, hemşire, ambulans ekibi, sağlık teknisyeni, hastabakıcı hatta güvenlik görevlisinin geride bıraktıkları eşleri, anaları, babaları ve çocukları ne yazık ki sosyal güvencesiz kalmışlardır. Bunların, cephede çarpışan askerler gibi şehit sayılmaları gerekirken iş kazası ya da meslek hastalığı dahi kabul edilmemiş, hatta bu hastalığı hastanede mi yoksa başka bir yerde mi kaptığı sorgulanır olmuştu ve olmaktadır. 5 dakikada bir hasta bakma mecburiyetinin hekimler üzerinde büyük bir baskı yarattığını, hastaların da bu durumdan mutsuz olduğunu, hekimlerin ve sağlık personelinin darp edildiğini, yerlerde sürüklendiğini, ardından yapanların yanında kar kaldığını, hiçbir ceza almadıkları için onlara daha çok cesaret verildiği anlatmaya çalıştım. Hekim protestolarının esas kaynağının bunlar olduğunu, ama özlük haklarının ve hakkettikleri paraların da verilmediğini açık bir dille ifade etmeye çalıştım. Beni anlayışla karşılayan ve sorunlara çözüm bulmak için uğraşacağını söyleyen Sayın Bakanımıza sizlerin aracılığı ile şükran duygularımı sunmak istiyorum.”