Gazetelerde okumuşsunuzdur. Gezi davasında Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış ömür boyu hapis, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Müge Özerden, Tayfun Kahraman, Yiğit Ekmekçi 18er yıla mahkum olmuşlar. Bu karara hakimlerden biri itiraz etmiş ve karşı oy vermiş.
Peki, nasıl olmuş bu. Karşı oy veren hakimin gerekçesi neymiş. Gerekçeyi okuyunca çok şaşırdım. Siz de şaşıracaksınız. Karşı oy veren hakimin gerekçesi adaletmiş. Evet böyle, adalet diyor bu hakim.
Ne tuhaf değil mi… Bu hakim acaba hukuk okudu mu, okuduysa nerde okudu, nasıl okudu, bu hakimi kim okuttu, nasıl okuttu. Çünkü efendim bu adam çok eskilerde kalmış… artık unutulmuş adalet denen bir kavramla karşımıza çıktı.
Adalet diyor, çok şaşırdım, nerden geldi bu adamın aklına. Gerçi bu dünyada bir zamanlar adalet diyen biri vardı. Ünlü filozof Cesare Beccaria (1738-1794) adlı biri yaşamıştı bu dünyada. Bu kişi çok zengindi. İşi gücü yoktu. Canı sıkılıyordu. Palavra olsun diye dalgasına bir kitap yazdı. Suçlu ve Cezalar. Filozof olduğu için kanı kaynadı, “Yargılama adil olmalıdır” diye kafadan attı. Tabii kimse inanmadı bu adıma… aradan yüzyıllar geçti. Adalet diyen filozofun kemikleri çürüdü, bir hakim çıktı, “Adalet” dedi. Ne kadar tuhaf.
Ne kadar tuhaf, rüyamda görsem hayra yormam. Bu devirde adalet diyen biri de varmış. Yani adam Nuh Nebiden kalma… İnsanoğlu, okutursun, öğretirsin, sonra karşına çıkar “Adalet” der. Ne diyeyim, insanoğlu çiğ süt emmiş…. Ört ki ölem.
Ormanlar Kimin
Ormanlar vatandaşa açılmış. Vatandaş ormanda villa inşa edecek. Kuş cıvıltıları ile oksijeni bol bir atmosferde sabah kahvaltısı yapacak… rüzgarın orman kokan esintisiyle uyuyacak.
İşte tam bu sırada muhalif mihraklar depreşti. Neymiş ormanlar halka kapanıyormuş, halk piknik yapamayacakmış ormanda.
Muhalif mihraklar kafadan atıyor. Ormanlar halka kapatılmıyor, ormanlar halktan kurtarılıyor.
Bu halk Karadenizi, Marmarayı, Ege Denizini, Akdenizi bataklığa çevirmedi. Yok edemediği ormanlar kaldı.
Halk, piknik numarasıyla ormanları, bozkıra çevirecekler.
Doyumsuz Halk
Fiatlar durmadan yükseliyor. Bunun sebebi nedir. Bu sebepler şahsi ve indi midir, yoksa ilmi olup objektif midir. Bunu ilmi ve mantıkı kuvvetli bir zata sordum. Dedim ki, nedir bu pahalılığın hikmeti.
O zat, kulağıma eğilerek, fısıltıyla “halk” dedi.
Ben buna çok şaşırdım ve sual eyledim. Yani şu bizim halkımız mı dedim. Evet pahalılığın sebebi halkımız. Sofrasına bak, kıtlıktan çıkmış gibidir. Beş ekmek alır. Tepeleme etli pilav yer. Doymaz. Ondan sonra pilav üstü döneri gövdesine indirir. Doymaz. Baklava, börek, mantı, lahmacun, pizza durmadan yer bitirir. İşte bundan dolayı fiatlar yükselir, pahalılık başlar. Biraz az yese fiatlar hemen düşer. Ama halkımız doyumsuzdur. Bir kangal sucuğu… bir kilo pastırmayı gövdeye indirir. Ondan sonra da …. Kaşık kaşık yer.
Bu halka fiat mı dayanır.