Son bir yılda müthiş bir U dönüşüyle söylemediğini bırakmadığı BAE, İsrail, Suudi Arabistan ve Mısır liderleriyle barışıp kucaklaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan yine son bir yılda Esad’la barışma konusunda çok sayıda demeç verdi ama pratikte bir adım atmadı.
Bu da çok doğal çünkü İsrail’le Mavi Marmara dosyasını kapatmak, Suudi’lere Kaşıkçı cinayetinin dosyasını vermek ve Sisi’nin hatırı için Mısırlı Müslüman Kardeşlere verilen desteği sonlandırmak kolay ama Suriye dosyasını kapatmak çok zor. Çünkü Türkiye; 2019 yazında Ankara’da kurulan Suriye Milli Ordusunun tüm ihtiyaçlarını karşılıyor, on binlerce militanına maaş veriyor, Suriye toprağının yüzde onunu kontrol altında tutan TSK operasyonlarını sürdürüyor ve Türkiye’de 3.7 milyon Suriyeli mülteci var.
Böylesi karmaşık bir sorunun tarafı olarak Erdoğan geçen hafta Türkmenistan dönüşü gazetecilerin sorularını yanıtlarken “Biz şu an itibarıyla Suriye-Türkiye-Rusya, üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz. Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız.” dedi.
Daha önceki demeç ve konuşmalarında ‘Putin’in kendisini Esad’la buluşturmak için çaba harcadığını’ söyleyen ya da ima eden Erdoğan ilk kez bu netlikte ‘teklif ettim’ diyor.
Yani Erdoğan; Esad’la barışma konusunda ‘istekli, heyecanlı ve aceleci’ olduğunu göstermek istiyor.
Belki de Esad’ın bu konuda aceleci olmadığını bildiği için.
Erdoğan’ın bu demecinden sonra Başkan Putin Esad’ı ikna eder mi etmez mi bilinmez ama BAE ve Suudi Arabistan’ın Esad’la barışması için Erdoğan’a telkinde bulundukları konuşuluyor. Konuşulanlara göre bu iki ülkenin bol keseden Ankara’ya milyarlarca dolar borç vermesinin nedeni Suriye konusudur. Sonuç alınır mı alınmaz mı bilinmez ama Erdoğan’ın seçimlerden önce Esad’la barışmak ve onunla Türkiye’deki Suriyeli mülteciler konusunda anlaşmak istediği ve böylece muhalefetin bu konularda kendisine yüklenmesini önlemeyi amaçladığı biliniyor.
Süreç nasıl gelişir bilinmez ama sonuçta Erdoğan’ın özelinde Suriye ve genelinde dış politikasının tümü bölgesel ve uluslararası gelişmelere bağlı olduğunu herkes bilmektedir.
Örneğin Erdoğan’ın Ukrayna savaşındaki dolaylı-dolaysız rolü.
Örneğin yine Erdoğan’ın tırmanacağı beklenen Kosova gerginliğine karşı olası tavrı. Bilindiği gibi Erdoğan’ın bu gerginliğin tarafı olan Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic’le çok yakın bir ilişkisi var ama aynı zamanda Müslüman Kosova’nın Başbakanı Albin Kurti ile Cumhurbaşkanı Vjosa Osmani ile ilişkilerine de özel ilgi gösteriyor. Batı Balkanlar’da ABD ve NATO’ın Rusya karşıtı politikalarına karşı çıkan Ortodoks ülke Sırbistan’ın arkasında Rusya, Çin ve Macaristan varken 2008’de bağımsızlığını ilan Kosova’nın arkasında ABD, Fransa, İngiltere ve bir çok batılı ülkenin yanısıra İsrail var. Bu da doğal çünkü Avrupa’nın ortasında iki milyon nüfuslu Müslüman bir ülke olarak Kosova Temmuz 2021’de İsrail’i tanmış ve Kudüs’te elçiliğini açmıştı. Böylesi cesur bir adımı atan Kosova’nın İsrail’den ve dolaysıyla ABD’deki Yahudi lobi örgütlerinden destek alması çok doğal. Tam da İsrail’in Ankara ile barıştığı bir sırada. Tam da İsrail Başbakanı Netanyahu’nun üç dört gün önce Suudi El-Arabiye televizyonuna verdiği demeçte ‘Çok yakında Riyad ile dostluk ilişkisi kurarız’ dediği sırada. Ama aynı Riya’ın hakimi Kralın oğlu ve Veliahtı Muhammed Bin Selman’ın yarın Ürdün’de Irak konulu bölgesel bir toplantıya katılacağı ve İsrail’in de ‘baş düşman’ ilan ettiği İran’ın Cumhurbaşkanı Reisi ile bir araya geleceği konuşuluyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un çağrısı
üzerine bir araya gelmesi beklenen liderler arasında Erdoğan, Sisi, Irak Başbakanı El-Sudani, Ürdün Kralı Abdullah, Katar, Kuveyt ve BAE liderleri bulunmaktadır.
İlginç!
Liderler Irak’ın geleceğini konuşacak ama Irak’ın komşusu ve tüm sorunların merkezinde olan Suriye lideri Esad toplantıda olmayacak.
Arap ülkesi Suriye’nin lideri olmayacak ama toplantıya katılan liderlerin tümü ( İran hariç) İsrail’in gönlünü kazanmak için can atıyor. Toplantıyı düzenleyen Fransa ise klasik anlamda emperyalist bir ülke olarak 1916’da Sykes- Bicout ve 1920 Sevr anlaşmalarıyla bölge haritalarını İngiltere ile birlikte çizmiş ve Filistin toprağı üzerinde 1948’de İsrail devletinin kurulmasını sağlamıştı.
Sonuçta Büyük Tiyatro’da değişen çok fazla bir şey yok ve olmuyor.
Nedeni de çok basit : Bölge ülkelerinin büyük bölümünde iktidarların genetik ihaneti.
Kanıt mı !
Bakan Süleyman Soylu’ya göre ‘15 Temmuz’un finansörü BAE geçen hafta Mısır ve İsrail’de büyük şirketler satın almış ve Türkiye’ye 5-10 milyar dolar borç vereceğini açıklamıştı.
Haberlere bakılırsa BAE; Katar ve Suudi Arabistan’a rakip olarak Varlık Fonu’nun önemli şirketlerine göz dikmiş.
Krallar, emirler ve şeyhler arası rekabet!
Vatana millet hayırlı olsun.