Gelin son 40 yılda Türkiye’nin komşuları Irak, İran ve Suriye’de olup bitenleri hatırlayalım

Yayın tarihi: 5 Aralık 2022 Pazartesi 11:24 am - Güncelleme: 5 Aralık 2022 Pazartesi 10:56 pm

Hüsnü Mahalli

Başka bir açıdan

Şubat 1979’da Şii lider Humeyni Tahran’a döndü.

Temmuz 1979’da nüfusunun yüzde altmışı Şii olan Irak’ta Cumhurbaşkanı El-Bekr’i  deviren Sünni Saddam ABD ile Körfez’in Sünni kral, emir ve şeyhlerinin telkin ve tezgahıyla Ağustos’ta komşu İran’a saldırdı.

Üç hafta sonra Amerikalıların “bizim çocuklar” dediği Evren ve arkadaşları Türkiye’de darbe yaptı.

İran’a saldırmakla yetinmeyen Saddam ‘ İran’a destek vermekle” suçladığı Suriye’de Müslüman Kardeşlere yardım ederek ayaklanmalarını sağladı.

Bu ayaklanma 2011 kanlı Arap Baharı’nın ilk provasıydı.

Irak-İran savaşı 8 yıl sürdü, yaklaşık bir milyon insan yaşamını yitirdi ve bir o kadarı sakat kaldı.

ABD ve Batılı ülkeler ve elbette İsrail her zaman İran’a karşıydı.

Onlara göre ‘Humeyni’nin Şii devrimi bölge için çok tehlikeliydi’!

Celal Bayar’ın ‘Bu kış komünizm gelecek’ hikayesi gibi.

Savaşın bitmesiyle Saddam yine ABD ve batının tezgahıyla bu kez gidip komşusu Kuveyt’i işgal (Ağustos 1990) etti. Oysa Kuveyt ve Körfez’in diğer Sünni yönetimleri İran savaşında Saddam’a yüz milyarlarca dolar yardım etmişti. Kuveyt’in kurtarılmasını bahane eden ABD 360 bin askerle bölgeye geldi ve yaptığı harcamaların tümünü( yaklaşık 600 milyar dolar) Körfez’in kral, emir ve şeyhlerinden aldı.

Sonrası bildik hikaye…

ABD ve müttefiki Batılı ülkeler 12 yıl süreyle uyguladıkları çok katı bir ambargo ve yaptırımlardan sonra ‘ Saddam’ın nükleer bombaları var” diyerek Mart 2003’de Irak’ı işgal ettiler.

AKP ise bu işgalden beş ay önce iktidara gelmiş ve Haziran 2004’de ABD patentli BOP’un Eş-Başkanı seçilmişti .

Suriye’de ise Hafız Esad’ın Haziran 2000’de ölümünden sonra oğlu Başar Cumhurbaşkanı seçilmişti. Babasından çok farklı olarak ülkeyi ve toplumu özgürleştirmeyi tercih eden oğul Esad ABD ve bölgesel müttefiklerini rahatsız etmeye başlamıştı. Mart 2003’de komşu Irak’ın işgaliyle önü kesilmek istenen Esad Şubat 2005’de Lübnan eski Başbakanı Hariri’nin öldürülmesinden  sorumlu tutularak sıkıştırılmak istendi. Bu da işe yaramayınca İsrail Temmuz 2006’da Lübnan’a saldırarak Suriye ve İran destekli Lübnan Hizbullah’ı ortadan kaldırmak istedi ama başaramadı.

Başaramayan yalnız İsrail değil ABD, Batılı müttefikleri ve bölgenin işbirlikçi iktidarlarıydı.

Humeyni devrimiyle birlikte Şii İran’a yönelik her türlü yaptırım, ambargo, provokasyon ve saldırı planlarını uygulayan ABD ve müttefikleri Irak işgali ile Sünni Saddam’ı devirdi ve nüfus oranından dolayı iktidarı Şiilere teslim etmek zorunda kaldı. Irak için özel bir anayasa hazırlatan Amerikalılar cumhurbaşkanının Kürt, başbakanın Şii ve meclis başkanının da Sünni olmasını sağladılar.

Bununla yetinmeyen ABD ve müttefikleri önce Sünni ve Şiileri birbirine kırdırdı, Kaide artığı tiplerle radikal İslamcı Sünni gruplar kurdurdu ve son olarak Şiileri  birbirine karşı kışkırtmaya başladı.

Geçen bu süre içinde ABD ve bölgesel müttefikleri hiç bir zaman kadın hakları ya da kadınların  kıyafet ve saçlarıyla ilgilenmedi. Bu da çok normal çünkü yalnız İran ve Irak’da değil dünyanın her yerinde Şii kadınlar Kerbela yasının sembolü siyah çarşaf giyerken ABD işbirlikçisi Sünni Kral,Emir ve Şeyhlerin yönettiği Körfez ülkelerinde de kadınlar çarşaflı ve hiç birinde kadınların saçı görünmez.

Demek ki İran’daki son olaylar ‘kadınların saçı” olayı değildir.

İran’daki siyasal sistem elbette eleştirilebilir ve eleştirilmelidir (İran içinde ve her kesimde bu tartışma uzun süredir devam ediyor)  ama hiç kimse ve kim olursa olsun İran’ın iç işlerine karışma hakkına  sahip değildir ve olamaz.

İnsanların Kongre binasına saldırdığı bir ülkenin Başkanı olarak Biden’ın ‘İran’ı özgürleştireceğiz’ söylemi her şeyi açıklıyor. Bu Amerika ; 1776’da kurulduğundan bu yana  ‘özgürlük’ tezgahıyla en az 200 ülkeyi işgal etmiş, saldırmış, kargaşa yaratmış, darbeler yaptırmış ve her türlü pis tezgah çevirmiş.

En ilginç olanı da Afganistan.

Sovyet işgaline karşı türlü türlü Mücahit grupları destekleyen ABD ve müttefikleri; işlerin karışması yani Mücahit grupların birbirini boğazlaması sonucu  Kaide sonra Taliban’ı kurdular.

Taliban, Kaide ve diğer grupların egemen olduğu Afganistan’da kadınların bırakın saçının bir telini el ve ayaklarının parmaklarını bile göremezsiniz.

Ama hiç kimse hiç bir zaman bu kadınlara özgürlük istemedi, onlar için sokaklara dökülmedi ve günlerce haber ve program yapmadı.

İranlı kadınlara gösterilen ilginin milyonda biri Afganistan ya da başka ülkelerin kadınlarına gösterilmedi.

Peki İran’da ‘Şii Mollaların çağ dışı dinci  rejimini’ yıkmanın peşinde olanlar ‘ çağdaş, laik ve uygar Esad rejiminden’ ne istiyordu?

Esad’la ilgili tanım benim değil Nisan 2008’de Şam’ı ziyaret eden ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi ve Şubat 2009 ve Nisan 2010’da yine Şam’ı ziyaret ederek Esad’la görüşen dönemin ABD Senato Dış İlişkiler Komite Başkanı Kerrey’nin tanımıdır.

Ama aynı ABD bir yıl sonra kendilerine teslim olmayan Esad’a savaş ilan edecek ve ‘Arap Baharı’ tezgahıyla bu ülkeyi perişan edecekti.

Obama “ Suriye’yi özgürleştireceğiz” diyordu.

Peki kiminle birlikte ?

Körfez’in çağ dışı, ilkel ve bağnaz iktidarları ve Türkiye’deki bildik AKP yönetimiyle.

Ben ise daha ilk günden “ Bu bir bahar değil kanlı bir tezgahtır’ diyerek karşı çıkmış ve sağlı-sollu kıt zekalı tiplerin hedefi olmuştum.

11 yıl sonra yüzde yüz ben haklı çıktım ama kimin umurunda!

Peki diyelim ki ben haklı çıkmamış ve “Kanlı Bahar” hedefine varmış olsaydı ne olacaktı?

Kadınlara tecavüz eden, canlı yayınlarda kafa kesen, kız çocukların okula gitmesini yasaklayan , yalnız kadınları değil toplumun tüm kesimlerini çağ dışı, ilkel, bağnaz ve kapkara bir yaşama zorlayan IŞİD, NUSRA ve benzeri ruh hastası sapık örgütler şimdi Şam, Bağdat, Beyrut, Kahire , Tunus, Cezayir ve bölgenin diğer başkentlerinde iktidar olmuş olacaktı.

Soru :

Şimdi İran’da kadınların saçı için oynanan oyunun bir parçası olanlar böyle bir durumda acaba ne yapardı?

Daha doğrusu yapar mıydı?

ABD, Batılı müttefikleri ve bölgesel işbirlikçilerinin derdi çok farklı.

İran’ı sıkıştırıp karıştırmak için her seferinde bir gerekçe bulan ABD ve müttefiklerinin karanlık hesapları var:

Ülkeye soktukları ajan ve silahlarla kargaşa yaratmak, terör estirmek ve iç savaş çıkartmak.

İran; ABD, Batılı müttefikler ve İsrail’e karşı durduğu sürece bu tezgahların sonu gelmeyecektir.

İran’ın Suriye ve Irak’a yardımı olmasaydı IŞİD lideri Bağdadi herkesin Halife’si olacaktı.

ABD ve müttefikleri Bağdadi ve adamlarının kadınları seks kölesi olarak kullanmasından ve köle pazarlarında satmasından büyük haz alıyordu.

ABD ve İsrail bunun için IŞİD’i Suriye ve Irak’ta yenilgiye uğratan İranlı komutan Kasım Süleymani’yi Ocak 2020’de Bağdat’ta öldürdü.

Sonuç :

Milyonlarca yalanla  Suriye, Irak, Yemen ve bölgenin diğer  ülke ve toplumlarını perişan eden ABD ve müttefikleri şimdi benzer yalanlarla ‘İran Baharı’nın peşindeler.

Her şey iyi güzel de bu ABD , müttefikleri ve bölgesel işbirlikçileri her gün Filistinli gençleri öldüren sağcı, dinci, ırkçı ve faşist partilerin iktidar olduğu ve Ankara’nın yeni müttefiki İsrail’e neden bir tek kelime söylemiyor!

Üstelik Filistinlilerin tümü Sünni ve İsrail’le dost ve müttefik olmaya çalışan Türkiye ve Arap iktidarları da Sünni.

Bazılarında kadınların saçı görünüyor ama hepsinde  özgürlük ve demokrasiden başka her şey var ama kadının

adı yok ve kadın düşmanlarının sayısı hızla artıyor.

Neden mi?

İdeoloji, vasat kültür, çağ dışı ve ilkel yaşam biçiminin alışkanlıkları…