Mersin’de Polisevi’ne yapılan terör saldırısı, normalleşmeyi, demokratikleşmeyi savunan bütün çevrelere hemen 7 Haziran 1 Kasım arası yaşanan saldırıları ve kaos ortamını hatırlattı.
Bu kötü hatırlamanın de etkisiyle CHP’den İYİ Partiye, sol partilerden HDP’ye uzanan muhalefetin bütün renkleri saldırıyı net bir dille kınadılar. Muhalefetin bu kararlı tutumu Kılıçdaroğlu’nun “Teröre karşı siyasi görüşlerimiz farklı olabilir, ekonomi politikalarımız farklı olabilir ama terör bir insanlık suçudur, insanlık suçuna karşı ortak tavır takınmak da siyasetçi olarak bizim görevimizdir” vurgusu, arkasından Demirtaş’ın “Siyasetin sorumluluğu, şiddet dışı çözümlerde ısrarcı olmaktır. Ölümleri durdurmaktır. Şiddetin her türlüsüne karşı çıkacağız, demokratik siyasette ısrarcı olacağız” vurgusu geçtiğimiz yıllarda İspanya örneğini gördüğümüz gibi iktidarla muhalefeti teröre karşı yan yana getirerek, milyonları sokakta birlikte yürütmesi gerekirken tam tersi oldu. Muhalefetin bu kararlı tutumu iktidarı rahatsız etmiş olacak ki, CHP’nin 2012’deki “Cezaevindeki Gazeteciler” raporu bahane edilerek önce Erdoğan, “Bu teröristlerin hangisinin izini takip ederseniz edin, ucu ya HDP ya CHP’nin gazeteci, siyasetçi diye sahip çıktığı kesimlere çıkar” dedi, arkasından da iktidar medyası terör saldırısıyla ilgili “CHP’nin gazetecisi” manşetlerini öne çıkardı…
Ekonomi başta olmak üzere, hukukta, demokratik siyasette toplumun geniş kesimlerinde rıza üretemeyen iktidar zaten uzunca bir süredir “çareyi” gerilimi arttırmakta görüyordu. Son açıklamalardan bir kez daha anlıyoruz ki, AKP için seçimleri kaybetme riski arttıkça kutuplaştırma ve gerilim politikası maalesef daha da artacak.
6’lı masa da, bir bütün olarak muhalefet bu gerçeği görerek hareket etmeli. Bu gerçek bile tek başına 6’lı masanın sorumluğunu daha da arttırmış durumda. “Yarının Türkiye’sini kurma” iddiasındaki altı parti Cumhurbaşkanı adayı başta olmak üzere ortak programını ve seçim takvimini açıklama sürecini hızlandırmak ve kendi içine doğru değil, kendi dışına doğru konuşmalıdır.
SABRI TÜKETMEMEK GEREKİYOR
Süre uzadıkça seçmenlerin ve parti yöneticilerinin kendi partilerinde oluşturduğu basınç da süreci olumsuz etkiliyor. Kitlelerdeki büyük beklenti zaman zaman hayal kırıklıklarıyla bütünleşiyor. Sokağın değişim isteğine 6’lı masa aynı oranda cevap vermekte zorlanıyor. Siyaset giderek “6’lı masanın adayı kim olacak” sorusuna sıkışıyor. Bu sıkışma hali en son Akşener örneğinde gördüğümüz gibi getirisi olmayan yeni tartışmaların da önünü açıyor. Akşener’in kendi cephesinden söylemleri anlaşılır olsa da ve 6 farklı siyasi partinin tek bir parti olmadığı bilinse de seçmen 6 partiden ortak bir refleks bekliyor.
2 Ekim’de toplanacak 6’lı masa iki konuda artık net mesaj vermelidir: Birincisi, Cumhurbaşkanı adayının belirleme yöntemi ve adayın açıklanacağı tarih, ikincisi de ortak program. 12 Şubat’ta başlayan resmi görüşme trafiği üzerinden yaklaşık 8 ay geçti. Güçlendirilmiş Parlamenter Demokrasi, Seçim Güvenliği, 10 maddeden oluşan İlkeler ve Hedefler Bildirgesi gibi önemli belgeler yayınlanmış olsa da belli ki, kamuoyu 20 yıllık AKP iktidarının algı yönetimindeki başarısının da etkisiyle henüz tatmin olmuş değil. Siyasetin yalnızca bir aritmetik toplama olmadığını, siyasi mühendisliğin her zaman başarılı olmadığını yaşayarak gördük. Siyasete duygu eklenmeden, heyecan verilmeden başarı da gelmiyor. Sürenin uzaması ve belirsizlik, patinaj yapmayı beraberinde getirdiği gibi seçmenin sabrını da zorluyor.
KILIÇDAROĞLU KAZANIR
Siyasette başarının en önemli özelliklerinden biri kararlılık ve cesarettir. Dünyadaki bütün siyasi değişimlerde belirleyici olan her zaman ortalamanın üzerine çıkan, farklı bakışı öne çıkaran “aykırı akıl” olmuştur.
Kemal Kılıçdaroğlu, Adalet Yürüyüşü’nden bu yana aslında tam da bunu yaptı. Aynı kaldırımda yürürken bile birbirlerini gördüklerinde kaldırım değiştirecek kişileri ve siyasi eğilimleri aynı kaldırımda yürütmeyi başardı. Türkiye’de tek taraflı bir siyaset tarzına karşı, çok taraflı bir siyasetin olacağını gösterdi…Son aylarda elektrik faturalarına ve özelleştirmelere, Kamu Özel İşbirliği anlaşmalarının kamulaştırılmasından KYK’ya, ÖTV’ye, EYT’ye, faizlerin silinmesine ve 5’li çetenin haksız kazançlarına el koymaya kadar birçok alanda yaptığı somut çıkışlar ses getirdi, daha dün “kaynak yok” diyen iktidar hızla kaynak bulmaya ve Kılıçdaroğlu’nun öne çıkardığı talepleri hayata geçirmeye başladı…
Kılıçdaroğlu bu hamleleri yaparken bir yandan da ve önemli ölçüde tek başına “Kılıçdaroğlu kazanamaz” algısını da adım adım kırdı. Daha bu yılın başlarındaki kamuoyu yoklamalarında “alt sıralarda” yer alırken, hızla en üst sıralara doğru tırmandı. CHP içinde de bazı çevrelerin direncini önce Balıkesir mitingiyle, sonra da İzmir çıkışıyla kırdı, CHP’nin “resmi” adayı oldu. Şimdi sırada 6’lı masa var. Akşener’in son açıklamaları bazı çevrelerde “Kılıçdaroğlu’nun adaylığına fren” gibi algılansa da, son virajda böyle olmayacağı kesin. Kılıçdaroğlu yaptığı hamlelerle öne çıkardığı siyaset yapma tarzıyla Türkiye’de değişimi için bir şans. Yeter ki 6’lı masa yöneticileri kendi kafalarındaki “Kılıçdaroğlu kazanamaz” algısını aşıp, siyasetin değiştirici gücüne inansınlar. Ekrem İmamoğlu Binali Yıldırım karşısında İstanbul BBB adayı olduğunda, bir çok “çevre” İmamoğlu’na şans vermiyordu ama ne oldu? Kararlılık ve cesaret siyasetin değiştirici gücünü öne çıkardı. Kazanma şansı verilmeyen İmamoğlu yaratılan ortak siyasi irade ile yalnız Binali Yıldırım’ı değil asıl olarak Erdoğan’ı hem de iki kez yendi!