Sessiz mutabakata dokunmak

Yayın tarihi: 11 Temmuz 2023 Salı 9:56 am - Güncelleme: 11 Temmuz 2023 Salı 9:57 am

TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, Silivri Cezaevi’nde yazdığı yazısının ikinci bölümünde tutuklanmasının nedenlerini anlattı.

1- Ben tutuklama ve operasyonda gerekçe yapılan programda, iktidarın ikiyüzlü ve siyasal sahtekârlığa dayalı Kürt politikasını tartıştım ve onu deşifre etmeye çalıştım. İmralı’yı sürekli şekilde bir siyasal müdahale aracı olarak kullanmaya çalışan AKP iktidarının elinden bu silahı almaya kalktım. Bu nedenle saldırıya uğradım. Bu silahın elde tutulmasının yöntemi siyasal alanda da tartışılan ‘tecrit’ diye tanımlanan durumdu. Ben bu alana müdahale ederek, infaz hukukunun herkese adil şekilde uygulanması gerektiğini söyledim. Çünkü “demokrasiler suçluların da haklarının olduğu ve garanti edildiği rejimlerdir” dedim. İşte asıl kıyamet burada koptu.

2-AKP Diyarbakır milletvekili Galip Ensarioğlu’nun yeni bir açılım sürecinin başlayabileceğini belirten ve Öcalan’a uygulanan ‘tecritin’ Kandil ve Selahattin Demirtaş’ın tutumundan kaynaklandığını ileri sürdüğü sözlerini, programda ele aldım. Konunun gündeme gelme nedeni Ensarioğlu’nun Gazete Duvar internet portalındaki 19 Haziran 2023 tarihli söz konusu röportajıydı. Ensarioğlu, açılım süreci denilen siyasetin başarısızlığa uğramasını da Demirtaş’a bağlıyordu. 20 Haziran tarihli programda bu açıklamanın ne olduğu sorulunca “ iki olasılık var, ya Ensarioğlu Apocu oldu ya da yeni bir açılım siyasetinin zeminini hazırlayabilirler” dedim. Hala aynı fikirdeyim. Ensarioğlu Öcalan’ın ‘anlayışlı’ ve ‘iyi niyetli’ olduğunu da söylüyor ve bir af olasılığından söz ediyordu. Ben siyasi iki yüzlülüğe de dikkat çekerek seçim öncesinde muhalefete yöneltilen ‘PKK’ya af’ ve ‘ terörle işbirliği’ gibi iftiraya dayalı propagandayı anımsattım. Burada söylediğim ‘Apocu olmak’ ve devamındaki birkaç ifade işin ironi dediğim retorik tarafıydı. Esası ise “Öcalan üzerinden bizi tehdit etmeyi bırakın, infaz yasasının gereğini yapın, avukatları ve ailesi ile görüşsün, bizde süreç hakkında ne diyor bilelim” dediğim bölümüydü. Evet, kıyamet tam da buradan koptu. Bir devlete kendi infaz kanununun gereğini yap demek ‘suç’ olabilir miydi? Oldu.

3-Kimse bizim yurtseverliğimizi de, toplumculuğumuzu da, adalet ve demokrasi anlayışımızı da sorgulayamaz. İşbirlikçilerin bizi ‘hain’ olmakla itham etmesi traji-komiktir. Kimsenin haddi değildir. Bu nedenle “filozof, zeki adam, siyaseti iyi okumak” gibi hiçbiri suçu ve suçluyu övmek anlamına gelmeyen sözler deyim yerindeyse işin magazinidir. Bu sözlerin ve kavramların çoğu da başta Ensarioğlu olmak üzere AKP’liler ve yandaşlar tarafından daha önce söylenmiş, yazılmıştır. Olayın ‘bam teli’ başka yerdedir. Ben asıl olarak iktidar ve düzen muhalefeti arasındaki sessiz ve kirli mutabakatı bozdum. Bu fiili bir konsensus kuşkusuz. Ancak, iktidarın istediği gibi kullandığı siyasal aracı ona veren bir mutabakat. Bu mutabakat ya da konsensusun sihirli ve yasaklı kavramı ise tecrit oluşturmuştur.

4-Ben sözlerim ve yorumumla iktidarın yeni ve ikiyüzlü bir açılım hazırlığını görünür hale getirdim sanırım. Özellikle yerel seçim öncesinde kullanmaya hazırlandığı bir aracı etkisizleştirmeye kalkıştım. Koparılan kıyametin bir nedeni de budur diye düşünüyorum.

5-Seçimlerden önce hem Tele1 programlarında hem de BirGün yazılarımda vurguladığım gibi; eğer rejim kazanırsa kendisini yıkılmanın eşiğine getiren güçlere ve bunun hazırlayıcılarına karşı saldırıya geçecekti. Şimdi olan budur. Eğer dayanışma ve toplumsal tepki büyütülemezse devamı da gelecektir. Özellikle ideolojik ve kültürel mücadelenin yaşamsal öneminin altını çizenlere, bu mücadeleyi yürütenlere karşı bu saldırı artarak devam edecektir. İşte yüzde 48’i konsolide etmenin önemi, bu saldırıyı önleyecek tek güç olmasından kaynaklanmaktadır.

6-Tekrar etmeye gerek var mı bilmiyorum ama ortada hukuken bir suç bulunmuyor. Ne terör eylemini ne de suçundan dolayı teröristi övme gibi bir suç hiçbir şekilde söz konusu değil. Dert başka. Bir devletin kendi yasasını herkese eşit ve adil bir şekilde uygulanmasını istemenin neresinde suç olduğunu göstermek zorundalar. Bunu yapamayacaklar. Buldukları çözüm Nazi hukukunu 21.yüzyılın ilk çeyreği biterken uygulamaktır. Şaka değil gerçekten de tablo budur.

NAZİ CEZA YASASI/HUKUKU

7-Kendi yasalarını, hukuku, hukuk usullerini çiğneyerek, demokratik hak ve özgürlükleri ayaklar altına alarak, kendi yaptıkları anayasayı bile takmayanlar beni tutukladılar. Böylece muhalefet blokunu da benim üzerimden dağıtmayı denediler. Kısmen başarılı oldukları da söylenebilir. İYİ Partinin durumu bunu gösteriyor. Akşener iktidar havzasına iltica etmek, kapağı Cumhur İttifakı’na atmak için, anti-demokratik karakterini, özünü ortaya koyarak bana yönelik trol saldırısına katıldı. Hatta öncülük etti. Daha önce 6’lı masayı devirmeye kalkan, “5’li Çete ile demokratik ittifak alanından operasyon yapmaya yeltenen Akşener ve İYİ Partiye karşı biz sert bir yayın yaparak önünü kestik. Bu nedenle bize, bana saldırmak için fırsat kollayan Akşener ve İYİ Parti önüne çıkan boş havuza atlamakta tereddüt etmedi. Bunu unutmayacağım.

8-İslamo-faşist iktidar uzunca bir süredir kendi yasalarını, Türkiye Cumhuriyeti’nin yürürlükteki hukukunu da çiğneyerek, Nazi Ceza Yasasını uyguluyor. Nazi hukuku fiil odaklı değil fail odaklı bir cezalandırma yöntemidir. Yani suça, eyleme ve bunların hukuka uygun olup olmadığına bakmaz. ‘Şüpheli’ olana odaklanır. Kendisi ve rejimi için kimi tehdit olarak görüyor ve rahatsız oluyorsa ona yönelir. Onu cezalandırmaya ve susturmaya çalışır. Bu amaç için gerekirse suç icat eder, uygun bir yasa maddesi yoksa arar, bulamazsa uydurur. Yoruma ve varsayımlara dayalı iddialar ortaya atar, muhalifleri bu gerekçelerle tutuklar. Türkiye’de bugün olup bitenler aşağı yukarı bu durumdadır. Amaç hedef kişiyi etkisizleştirmektir. Osman Kavala olayı bu durumun tipik örneğidir. Nitekim avukat görüşmeleri sırasında karşılaşarak sohbet ettiğimizde kendisinin de bu durumu saptadığını gördüm. Bir avukat arkadaşımızla bana savunmasını gönderdi. Dosya tam bir hukuk faciası örneği. Kavala bu vicdansız ve hukuksuz saldırıya karşı soylu bir direniş sergiliyor. Nedenleri farklı olmakla birlikte benim tutuklanmamda söz konusu Nazi hukukunun bir sonucu diye değerlendiriyorum.

Sonuç olarak; dayanışmayı büyütmek, yaymak, daha önemlisi demokratik muhalefet blokunu korumak yaşamsal bir önem taşıyor. Zorbalığa karşı mücadelede tek seçenek bu yoldur. Haksızlık, hukuksuzluk ve zorbalık karşısında asla boyun eğmeyeceğiz. Demokrasiyi ve hukuku (adil infaz yasasını) savunmaya devam edeceğiz. Buradan başımız dik, güçlenerek çıkacağız.

Yazıyı bitirirken; dayanışmayı gösteren bütün dostlarıma, destek veren bütün yurttaşlarımıza sevgilerimi iletiyorum. Ben iyiyim.

Merdan Yanardağ Silivri Cezaevi’nde ilk yazısını yazdı