Haber

Özgür Özel'den İmamoğlu'nun Roma ziyareti eleştirilerine yanıt: İsrafın patenti AKP'de!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TELE1'in sorularını yanıtladı. AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hedefine koyduğu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun Roma gezisi hakkında konuşan Özel, "İsraf ekonomisinin patenti Ak Parti’de" dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel TELE1 programcısı Musa Özuğurlu, TELE1 Ankara Temsilcisi Zeynel Lüle ve TELE1 Muhabiri Burcu Yıldırım'ın sorularını yanıtladı. AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la olan görüşmesinin ardından başlayan 'yumuşama' tartışmalarını MHP'li bazı isimlerin hedef alması hakkında konuşan Özel, "Normalleşme MHP’deki o iki isme rağmen devam edebilir" dedi. AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ve  yandaş medyanın, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gazetecilerle birlikte Roma'ya yaptığı ziyareti 'israf' olarak eleştirmesi hakkındaki soruyu yanıtlayan Özel, "AK Partililerin bunu israf olarak görmesi gerçekten trajikomik. Çünkü israf ekonomisinin patenti Ak Parti’de" dedi. https://tele1.com.tr/ozgur-ozel-isim-vermemisti-mhpli-yalcin-ve-yonterden-yanit-geldi-1070524/ TELE1'in Özel'le röportajı şöyle:

"SORDUĞUM DÖRT SORU ‘KRAL ÇIPLAK’ DEMEKTİ"

-Grup Toplantısı’nda MHP’ye sorduğunuz dört soruya ilişkin bir cevap almayı düşüyor musunuz? Türkiye’de siyaset dilinin normalleşmesini savunuyorum ve üzerime düşeni de yaparım. Ancak siyaset dilinin sert olması başka hakaret edilmesi başka. Ben 6 aydır genel başkanlık yapıyorum. Kimseye hakaret etmedim kimse de bana etmedi. Çağdaş demokrasilerde böyle olması gerekiyor ama CHP gibi ülkenin kurucu partisine ve ‘Türkiye İttifakı’ diyerek yüzde 37-38 oy alarak birinci parti olmuş bir partiye siz çıkıp da ‘Ülkeyi böldürecek misiniz, PKK ile anlaştınız mı?’ gibi sorular soramazsınız. Bu sorular, siyaset ve nezaket sınırlarını aşan sorular. O sorulara cevap vermeyi kendime zul sayarım. Benim cevap vermemem doğru. Öyle sorularla muhatap olacak bir partide değilim. Ama cevap verilemeyecek sorular var. Onları da sayın Bahçeli’ye sordum. Ben cevap veremeyeceklerini bildiğim için sordum. İşin kötüsü o soruların cevabını da herkes biliyor zaten. O açıdan ben yine de o iki aktörü MHP’nin genel siyasetinden, MHP’nin bütününden ayırarak eleştirdim ve bütün MHP’lilerin de onlardan illallah dediğini biliyorum. Bu açıklamalardan sonra eski MHP’lilerin neredeyse tamamından ve şu anda MHP’de olup Sinan Ateş olayından rahatsızlık duyan çok sayıdan MHP’lilerden de çok olumlu geri dönüşler aldım. Sosyal medyadan yansıyanlar da oldu doğrudan partinin çağrı merkezine mesaj bırakalar da oldu. Aslında sorduğum dört soru “Kral çıplak” diye bir çocuğun bağırmasından başka bir şey değil. Herkesin bildiği bir gerçeği söyledik. Dikkat ettiyseniz onları MHP’de savunan kimse yok. Kendi kendilerini savunmaya geçtiler ve hakareti tercih ettiler. İzzet Ulvi Yönter ve Semih Yalçın satırlar dolusu hakaret etmişler. Oysa ben kimseye hakaret etmedim ama ilginç olanı bu iki ismi partide kendilerinden başka savunan yok. Ben buna dikkat çekmek isterim. Bu sessizlik de partide Sinan Ateş sessizliğine öz eleştiridir. https://tele1.com.tr/ozgur-ozelden-devlet-bahceliyi-zora-sokacak-4-sinan-ates-sorusu-1069867/

"MHP’YE RAĞMEN DE NORMALLEŞEBİLİRİZ"

-Bu durum siyasette yumuşama sürecini etkiler mi? Normalleşme MHP’deki o iki isme rağmen devam edebilir. Ben MHP’nin genelinden aldığım yaklaşıma göre bu normalleşme sürecini hızla heba etme eğiliminde değiller. Diyelim ki MHP normalleşmeye karşı. Türkiye’nin altın hissesi artık MHP’de değil o yüzden MHP’ye rağmen de normalleşebiliriz. Ama sayın Bahçeli ile yaptığımız görüşmede ben sayın Bahçeli’nin de normalleşme sürecine olumlu baktığını gördüm. Dediğim gibi 31 marttan sonra da siyasette bir ayrıcalıkları kalmadı. Biz normalleşenle normalleşiriz ama normalleşme istemeyen birisine de yalvaracak değiliz ama şöyle de bir durum var. Milliyetçi Hareket Partisi’nde şu anda aksi reaksiyonlar, meşru muhataplarımdan gelmedi. Benim yok saydığım ve mümkünse hukuk yönünde hesap vermesi gereken iki kişiden geldi. Onlar aslında şüpheliler vasfında şu anda. Toplum nezdinde bu kadar şüpheliyken, Sinan Ateş’in ailesi nezdinde bu kadar şüpheliyken soruşturmayı yürütenlerin şüpheli olarak görmemesi iddianameyi yazanın da sanık sıfatına koymaması onları aklamıyor. Şu anda kamu vicdanında şüpheli durumdalar.

"SOYLU KENDİNE GÜVENİYORSA, KOMİSYON KURULMASINI TEKLİF ETSİN"

-Sinan Ateş cinayeti ve Ayhan Bora Kaplan olayının aydınlanması için Süleyman Soylu’nun ifade vermesi gerekir mi? Bence gerekir. Görev dönemi ile ilgili sorumluluklarından dolayı yüce divanda yargılanması gerekiyor. Bir milletvekili gibi dokunulmazlığını kaldırıp mahkeme önüne çıkartamıyorsunuz. Bakan dokunulmazlığı yüce divan gerektiriyor. Bunun için bir soruşturma komisyonu kurulması gerekiyor ve oluşturulan raporun nitelikli çoğunlukta kabul edilmesi lazım. Bu, Ak Parti’nin desteği olmadan da olmaz. AKP, İtalya’daki temizeller operasyonu gibi bir girişimde bulunmak isterse atması gereken ilk somut adım Süleyman Soylu hakkında bir araştırma komisyonu teklif etmektir. Aslında Süleyman Soylu da kendine güveniyorsa suçsuz olduğuna, buyursun soruşturma komisyon talebini kendisi ifade etsin. Aklansın gelsin. Bunu Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yapan bakanlar oldu. Ak Parti’de yapmayan dört bakan da siyasetin dehlizlerinde kaybolup gittiler.

"AKP SUSARSA BEDELİ BÜYÜK OLACAK"

Süleyman Soylu Ak Parti içinde MHP’nin bakanıydı. O yüzden ben buna MHP’nin olumlu bakacağını sanmıyorum. Ama Ak Parti bu konuda adım atarsa biz mecliste o araştırma komisyonuna tam destek veririz. Ama Ak Parti kendi siyasi tarihinde en önemli kavşaklardan birinde. Bu sefer yaptıklarıyla değil yapmadıklarıyla sorgulanacak. Ankara’da, Başkent’in ortasında bir siyasi cinayet işlenecek ve ittifak suyu yüzü hürmetine üzerine sis perdesi inecek ya da yine Ankara’nın ortasında bir suç çetesi uyuşturucudan tutun devlete emanet kız çocuklarının suistimaline kadar bir büyük suç çetesi ortada olacak ve sadece susarak geçiştireceksiniz. Bunun çok AKP’ye çok büyük bir bedeli olur. Eğer AKP, bunun üzerine gitmezse bence çok kritik bir kavşakta şarampole yuvarlanmak üzereler. Çünkü siyasi meşruiyet ahlaki meşruiyet olmaksızın sürdürülemez. Bir annenin gözyaşlarına ve emanet çocukların hukukuna sessiz kalmak ahlaki meşruiyeti kaybetmek demektir.

"ETKİ AJANLIĞINA TAMAMEN KARŞIYIZ"

-Etki ajanlığı tartışmalarına en baştan karşı çıkıyorsunuz. Kulislere muğlak ifadelerin netleştirileceği yansıyor. Bu konuda sizin bir görüşmeniz oldu mu? Bir görüşmem olmadı ancak ısrar olursa görüşmeyi, heyet yollamayı düşünürüm. Metni ben bile yazsam Türkiye’nin en iyi sosyal demokrat hukukçuları da yazsa bu uygulayıcıların elinde o madde olmaz. Alman hukukunda koruyucu ve önleyici gözaltı diye bir şey var. Bunu Türkiye’ye getirmek istediklerinde de karşı çıkmıştım. Burada bahsi geçen koruyucu gözaltı bazen kişinin kendisini korumaya da yönelik. Bu yetkileri Türkiye’ye verin 1 Mayıs’tan önce bütün sendikacıları toplarlar, Cumartesi Annelerini cuma gecesinden toplarlar. Yani Alman hukukunda en net şekilde yazılan ve hiç istinasız uygulanan bir maddeyi verin Süleyman Soylu’nun eline, cılkını çıkarsın. O yüzden ben Etki Ajanlığı gibi bir tanımın kendisinin bile yasaklamasını isterim. Çünkü uygulayıcıların elinde çok kötü kullanılıyor. Bir devletin hukuk devletinden saptığı noktada kanunu ne kadar iyi yazdığınızın hiçbir önemi yok. Bu halinin yerine daha net yazılmasını tercih ederim ama en net yazılan da uygulamada istismar edilecektir. Bizim bu konuda kimseyle bir görüşmemiz olmadı. Ortada net bir şey de yok bir taslak var o da doğrulanmadı bile.

"KÖTÜ UYGULAYICININ ELİNDE HER TÜRLÜ YETKİ KÖTÜ OLUR"

-Seferberlik ilanı düzenlenmesine yetki Cumhurbaşkanına verildi bu konuda ne düşünüyorsunuz? Seferlikle ilgili yetkilerin devredilmesi Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin kendi mantığı içinde normal. Bakanlar kurulu diye bir kurul yok artık. Toplanıyorlar ama tüzel kişiliği yok. Ama bu yetkiler Recep Tayyip Erdoğan elinde nasıl kullanılacak o ayrı endişe. Kötü uygulayıcının elinde her türlü yetki kötü olur. Anayasa tartışmaları ile de aynı şey geçerli. AYM, AİHM kararlarına direnen alt kademe mahkemeleri koruyup kollamak yerine önce Anayasa’yı uygulamak lazım. Bunlar varken yeni bir Anayasa konuşmak mümkün değil. Oturup Anayasa yapılmasının şartı, Anayasa’yı ihlal edenlere karşı Cumhurbaşkanı da olsa milletvekili de olsa yargı mensubu da olsa Anayasa mahkemesi gibi daha da üstte yeniden yapılandırılacak ve bizim de yapısına onay vereceğimiz bir denetim mahkemesinin olması lazım ve Cumhurbaşkanı’nın ihlallerinin müeyidesinin olması lazım. Çünkü Türkiye Anayasa ihlallerinden çok çekti. İçeride yıllarca Gezi Davası’ndan hukuksuzca yatan insanlar var. 28 Şubat sanıklarının çok gecikmiş olan tahliyeleri göz önünde. Aynı zamanda Kobani Davası’nın hukuksuzluğu.

"BEN HENÜZ SOKAKTA ERKEN SEÇİM ÇIĞLIĞI DUYMADIM"

-31 Mart yerel seçim sonuçları ile erken seçim tartışmalarına nasıl bakıyorsunuz? Ben meydanlarda Türkiye İttifakı derken Ak Parti ve MHP’lilere “Bu bir genel seçim değil iktidara sarı kart göstereceksiniz” dedim. Ben dört yıl boyunca erken seçim istemeyeceğim manasına gelmiyor ama halk gerçekten erken seçim ister ve milyonlarla talep ederse ben dile getiririm ve en önden giderim. Ama önce sokak talep etmeli, siyaset sokağı dinleme işi. Ama şu anda insanlarda bir seçim yorgunluğu var. Bütün yetki ellerinde çözsün, fiyatları enflasyonu düşürsün, işsizliği düşürsün diye bir talep var. Bunu yapsınlar diyorlar, yapmıyorlarsa da yapmayacaklarını görsünler ve bırakıp gitsinler diye bakıyor insanlar. Şimdi noktada bir siyasi erken seçim talebi beklenen faydayı vermez. Ben henüz sokakta erken seçim çığlığı duymuş değilim. İnsanlar şimdi sesini duyurmak istiyor.

"İSRAFIN PATENTİNİ AKP ALMIŞTIR"

-İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 2027 Avrupa Olimpiyat Oyunları imza töreni için Roma'ya gitti. Yanında eşlik eden gazetecilerin ve kafilenin tüm masrafları İBB bütçesinden karşılandı. Tasarruf tedbirleri kapsamında da yandaş medyadan eleştiriler geliyor, ne diyorsunuz buna?

Yandaş medyanın köpürtmesi maksatlı. İsrafın patentini almış AK Partililerin bunu israf olarak görmesi gerçekten trajikomik. Çünkü israf ekonomisinin patenti Ak Parti’de. Avrupa Oyunları ile ilgili yapılacak faaliyetlerde gazetecilerin bu heyetlere dahil edilmesi kadar normal bir şey yok. Bu, bütün dünyada böyle yapılıyor. Ayrıca bu konuya bir kaynak ayrılması kadar normal bir şey yok. Yoksa size bu oyunları vermezler. Orada yapılan harcama CHP lehine bir lobicilik faaliyeti olsaydı kabul etmemiz mümkün değildi. İstanbul lehine bir çalışma toplantısı yürütüldüğü çok açık ve ortada. Bu işin toplamda kazananı İstanbul olacaksa bunu bir belediyenin imkanlarına bir partiye yöneltenler bir kez daha düşünsünler.

"İLK FIRSATTA FİLİSTİN’E GİDECEĞİZ"

Rusya büyükelçisi ile bir buçuk saate vara çok verimli bir toplantı yaptık ve tabi ki her konuda aynı fikirde olmamız mümkün değil. Ancak ilişkilerin iyileştirilmesi noktasında önemli adımlar atacağız. Gelecekte CHP’nin Rusya’da daha iyi anlaşılacağına inanıyorum. Ben dünyadaki 119 sol sosyalist lidere Filistin’e destek olması için mektup yazdım. İkili görüşme ve sosyal medyadan da ülkelere cesaretlendirici ifadeler kullandım. Ramazan’da iftar çadırlarında İsrail ile ticaretin durdurulması noktasında net tutum takındım. Bu tavrımız AK Parti’nin takındığı tutuma göre ok daha net bir tutumdu. Biz Filistin’de ilişkiler konusunda üçüncü genel başkanımız Bülent Ecevit’in Yaser Arafat ile kurduğu ilişkiler düzeyinde bir ilişki kurma niyetindeyiz ve Deniz Gezmiş’in ortaya koyduğu yaklaşım Cumhuriyet Halk Partisi tüm üyeleri tarafından benimsenen bir yaklaşımdır. Biz bir devlet terörüne karşı en sert tepkiyi göstermeye devam edeceğiz. İlk fırsatta güvenlik kaygıları bertaraf edildiği anda Filistin’e gideceğiz.