İmamoğlu’na verilen ceza ile ilgili yazılan ya da yorumlanan senaryolar ne olursa olsun, bu haksız, hukuksuz, uydurulmuş ceza yalnızca muhalefeti değil, iktidara yakın bazı isimleri bile muhalefetle fiili olarak birleştirdi. 6’lı Masa partileri çok doğru bir hamleyle İmamoğlu’na verilen ceza sonrası Saraçhane’de ilk ortak mitingini yaparken, muhalefet adına aklınıza kim geliyorsa herkes birleşti. ADD’den sendikalara, HDP’den DSP’ye, Sol Parti’den EMEP’e kadar bütün muhalefet ses yükseltti. Ceza herkesi buluşturdu!
Çarşamba ve Perşembe günü Saraçhane’de İBB önünde yalnızca 6’lı masanın partileri yoktu, herkes vardı! 18 Eylül 1921 doğumlu 101 yaşındaki hocaların hocası sosyolog Prof. Dr. Nermin Abadan Unat bile o yaşında “oyuma sahip çıkmaya geldim” diyerek Saraçhane’deydi!
Komplo teorilerinden ya da olasılıklardan bağımsız olarak Erdoğan’ın büyüyen kaybetme korkusu ve siyasi hırsı, Kavala, Demirtaş gibi davalar başta olmak üzere Canan Kaftancıoğlu davasından sonra İmamoğlu davasına da yansıdı. "Resmi" açıklamalarda ne söylenirse söylensin, siyasi davalarda ceza Erdoğan’a rağmen verilemez! İmamoğlu’ya verilen ceza ve siyasi yasak kararı, İçişleri Bakanı Soylu’nun zorlamlarıyla açıldı ve bilerek, isteyerek büyütüldü! “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” diyen Erdoğan 2019’da iki kez kaybetmeyi aradan üç yıl geçse de bir türlü hazmedemedi. İstanbul belediyesini seçimle geri alma olasılığı olmayan Erdoğan belli ki, İmamoğlu’nu cezalandırarak hem İstanbul’u geri almak, hem de başta CHP içinde olmak üzere bir türlü bilemediği 6'lı Masa'da tartışma ve yarılma istiyor!
Aralarında Diyarbakır, Van gibi Büyükşehir Belediyeleri’nin de olduğu, hem 2014’de, hem de 2019’da iki kez seçilmiş HDP belediyelerine atanan kayyumlar ya da Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan müdahale ve kayyum rektör atamaları ortadayken AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in “Biz millet iradesinden başka siyasi güç tanımayanların partisiyiz” açıklaması demagojiden öteye geçmiyor ve ortadaki çıplak gerçeği de değiştirmiyor!
Bu gerçek yalnızca Türkiye’de değil, Uluslararası alanda da böyle görülüyor: Örneğin Almanya’nın en çok satan siyasi dergisi Der Spiegel İmamoğlu’na verilen cezayı “Erdoğan’ın korkulu rakibine saldırı, hapis ve siyasi yasak” manşetiyle verirken, muhafazakar Frankfurter Algemeine Gazetesi FAZ da haberi neredeyse aynı başlıkla, “Erdoğan rakibinden kurtulmak istiyor” diye veriyor. Üstelik yorumlar bile neredeyse benzer: "Bu ceza siyasi bir manevra olsa bile Erdoğan’a her halükarda zarar verir!"
Bazı çevrelerde “büyük siyasi mühendislikler” diye okunsa da, iktidarın son zamanlarda yapılan hatalarına bakınca bu karar kaybetme korkusunun kibirle buluşmasından başka bir şey değil!
MUHALEFET DAHA GÖRÜNÜR OLMALI
İmamoğlu kararında da gördüğümüz gibi muhalefetin iktidarla yargı üzerinden ne hesaplaşması ne de hak araması mümkün gözükmüyor! İktidarın kontrolündeki yargının siyasi davalarda verdikleri kararlarda hukuk, mantık ve vicdan aramak geride kaldı. Siyasi davaların tümünde yürütme yargı kararlarını belirliyor ve yargı da iktidara göre karar veriyor! Yani iyi niyetli ya da iyimser yaklaşımların bir karşılığı yok! Çünkü Kılıçdaroğlu’nun da son zamanlarda ısrarla vurguladığı gibi ortada sınır tanımayan “organize bir kötülük” var!
Dün HDP belediyelerinde yaşanan kayyum atamalarının, İmamoğlu üzerinden İstanbul’a sıçrama olasılığı, bazı çevrelerin iddia etiği gibi Ankara ve Mersin’e, hatta Kılıçdaroğlu’na kadar uzanması sürpriz olmaz. Çünkü iktidar açısından kural yok, keyfiyet var! Çünkü ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak var! Çünkü bu ülkede maalesef en başta hukukta çifte standart geleneği hep var: 6 yaşından itibaren sistematik tecavüze uğrayan bir çocuğun, 14’ünde kemik yaşını 21 olarak gösteren, 17’sinde idam edilen Erdal Eren’in “test yapılsın, kemik yaşı ortaya çıksın” diye yapılan müracaatını ise reddeden bir zihniyet maalesef hep var!
İmamoğlu davasında henüz karar açıklanmadan İstanbulluların “Millet iradesine sahip çıkıyor” diye İBB önüne çağrılması da, ikinci gün 6’lı Masa olarak ortak protesto çağrısı yapılması da doğru hamlelerdi. Muhalefetin haksızlık karşısında hemen tavır alması ve görünür hale gelmesi cezalandırmalarla yaratılmak istenen korkunun ve demoralizasyonun yenilmesinde ve cesareti arttırmasında önemli hamlelerdi.
Seçim tarihi yaklaştıkça iktidarın daha da sertleşmesi sürpriz olmayacağına göre muhalefetin mücadele hattını daha da büyütmesi gerekiyor. Örneğin, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaklaşık iki yıldır “demokratik üniversite” diye direnen akademisyenlerin eylemine ya da Kocaeli’nde grevi yasaklanan fabrika işçilerini 6 parti Genel Başkanı başta olmak üzere, katılabilecek bütün Genel Baskanlarla birlikte topluca ziyaret etme gibi yeni mücadele modelleri mutlaka geliştirilmeli!
KARAR YOK HÜKMÜNDE OLMALI
Karar açıklandıktan sonra İmamoğlu’nun İBB önünde dediği gibi kararı “yok hükmünde” kabul edip yürümeli. Bunu yaparken de İstanbul başta olmak üzere büyük şehir belediyelerini kazanan bütün güçleri sürece dahil etmeli. Türkiye’nin 6-7 ay sonra yaşayacağı seçimde otokrasi karşısında demokrasi diyebilmek, Akşener’in sıklıkla vurguladığı gibi “Kahrolsun İstibdat Yaşasın Hürriyet”, Kılıçdaroğlu’nun "Yüz yıl önce olduğu gibi bugün de ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyebilmek için cezaevinden hepimize seslenen Demirtaş’ın “Üzgünüm ama sarı öküzü vermeyecektiniz. Yine de geç değil. Şimdi hep birlikte direnme ve hep birlikte kazanma zamanıdır” uyarısını dikkate almalı! İşte o zaman "örgütlü kötülük" hesabı ne olursa olsun yenilir!
Necdet Saraç