Mart ayının son haftasıydı. Tipi yeliyle, kışıyla, soğukla kenti kuşatmıştı…
Kentin kıyısındaki evimi kurtlar çevirmişti…
Köpeğim Duman yanımdaydı, arada hırlıyor, dışarı atlamak istiyordu… Başını okşadıkça dinginleşiyordu.
Ne olur ne olmaz elde silah bekliyordum. İstesem kurtları tek tek vurabilirdim… ama hiçbirini vurmaya istekli değildim…
Kar fırtınası ortalığı kasıp kavururken telefon çaldı…
“Merhaba Çolak” dedi telefondaki ses…
Çolak…
Küçükken sol kolumu makineye kaptırmıştım. Eğri büğrü bir sol kolla yaşadım.
Bu yüzden adıma bir de Çolak eklendi…
Çolak İsmail.
Kadim dost 1 Mayıs’ı soruyor.
Biz faşizmi çok tartıştık… Konferanslar dinledim… kitaplar okudum… çözemedim faşizmi…
Ben faşizmi 1 Mayıs’ta gördüm.
Faşizm vicdansızlıktır… Vicdanı yoktur faşizmin.
Taksim’de halay çeken insana kurşun yağdırdı…
Faşizmin ahlakı yoktur… anaların babaların yanında 1 Mayıs’a gelen çocukları katletti…
Faşizm güzellik düşmanıdır. Akşamın en güzel saatini kana bulamıştır.
Olay nasıl oldu anlatır mısın.
Akşamüstü… gösteri bitmek üzereydi. Halka silahla saldırıldı… İyi anımsıyorum.
Başkan “Kaçmayın yere yatın” dedi ama halk ölümcül bir korkuyla kaçmaya başladı.
Peki Çolak. Kitleden hiç direniş olmadı mı.
Olmadı… olamadı… deneyimsizdi kitle. Aslında 1 Mayıs’ın kökeni de kanlı 1886’da. ABD’de başlıyor bu eylem. O tarihte işçi sınıfı 15 saat çalışıyor. Chicago’da bir toplantı düzenleniyor 8 saat için.
Bu toplantı bombalanıyor. 14 kişi ölüyor. 1 Mayıs’ın kökeni bu.
Sen, bu bayramlar için ne diyorsun.
Ben 1 Mayıs’a bayram diye bakamıyorum. 1 Mayıs’ın kökeninde kan var, baskı var, ölüm var. 1 Mayıs’ın bayram olmadığını sermaye sınıfı biliyor. Onun için 1 Mayıs hep sorunlu olmuştur… Bence 1 Mayıs’ı bilenme, keskinleşme olarak kabul etmek gerekiyor.
Telefonda konuşurken evin kapısının zorlandığını duyumsadım. Kar fırtınası ağaçları sökercesine esiyor… fırtınanın uğultusu… kurtların uğultusuna karışıyor… bu sesler ürpertici bir müzik gibi kulağa geliyordu…
Duman’la birlikte odadan çıktım. Doğru duyumsamıştım. Zorlanıyordu sokak kapısı…
Elimde silah, kapıyı açtım… bir kurtla göz göze geldik… o gözlerde faşizmi gördüm, bastım kurşunu…
Peki işçi sınıfı n’apmalı bu durumda.
Önce acı çekmeyi öğrenmeli… sonra şu şiiri
Koltuk değnekleri
Attığım adım umutsuzluğumdu yedi yıl boyu
Büyük doktorun vardım katına
Koltuk değnekleri de ne ola diye sordu.
Şöyle dedim: topalım da
(Bertolt Brecth, Seçme Şiirler, Yön Yayıncılık, çev. Sıtkı Salih Gör, 1. Basım Mart 1992)