Tanrılara ölümü, insanlara ölümsüzlüğü vadettiler; her ikisini de aldattılar.
İnsan gibi yaşamayı çok gördüklerine hep ölümden sonrasını methettiler.
En uzun süre (3000 yıl) ayakta kalan devlet Antik Mısır’ı tüm gizemleriyle işlerler de ekonomisi açısından pek değerlendirmezler.
O Mısır ki suların en makbulüne (Nil), pamuğun en kalitelisine, toprağın en bereketlisine sahiptir. Bir de en anlı şanlı ölülere!
Mısır tam bir ölüler imparatorluğuydu. Krallara gösterişli ölüm evleri yaptılar. Ölüler şehri kurdular. Yeraltı şehirlerinde mezarlıklar inşa ettiler.
Tam 4000 yıl dünyanın en yüksek binası unvanını elinde tutan Khufu (Keops) Piramidi… Vezir ve mimar Hemon’un büyük şaheseri, 147 metre yüksekliğe sahip Khufu Piramidi… Firavun Khufu’nun ölüm evi… Ölümlü tanrı, yeniden dirildiğinde tam takır her şeyine sahip olsun diye tüm kişisel eşyaları, hazineleri ve hatta köleleriyle gömülmüştü. Duvarlara Ölüler Kitabı’ndan ipuçları işlediler ki firavun, Osiris’in sınavında terlemesin.
Bu haşmetli binayı yapmak için her biri 2.5 ton ağırlığında 3 milyon civarında taş blok kayalardan kesildi. İnşasında bir milyar saat çalışıldığı hesaplanıyor.
2013 yılında bulunan bir papirüsün ustabaşı Merel’e ait olduğu ortaya çıktı. Merel, Tura’dan Giza’ya getirilen her şeyin, tüm malzemelerin notlarını tutmuştu.
Herodot, inşaatlarda kölelerin çalıştığını aktarsa da son kazılarda işçilerin kemiklerine ulaşıldı. Köleler ölünce sadece biyolojik atıktı; ahirette dirilmeyecekleri için mezarları olmazdı. İnşaatlarda Yahudi kölelerin çalıştığı tezi böylece çürümüştü.
Piramitlerin inşasında tüm Mısır halkı çalışmıştı; taş ustaları, zanaatkârlar, dokumacılar, ressamlar, marangozlar, fırıncılar, çamaşırcılar… Nil yükseldiğinde çalışamayan herkes, piramit veya mezarlık inşaatlarına koşuyordu.
Firavunlara özenen halk kendisi için de tepesinde küçük piramitler bulunan mezarlar yaptırıyordu. O ihtişamlı ülkede ahirete hazırlık en büyük sektör olmuştu. Ölüm sektörü… Ölüm kültürünü sürdürebilmek için ülke ekonomisinin yarısı tüketiliyordu. Ülke kaynaklarının yarısını ölüme harcamak?... Ölümün görkemine, gösterişli ölüm evlerine…
Ölümden sonraki yaşama öylesine inandılar, her şeyi ahiret yaşamı için öylesine tutkuyla yaptılar ki… Antik Mısır’dan elde kala kala ölüme adanmış binalar kaldı. İşçilerin anasını ağlatmış olsalar da, mezarları soyulup hazineleri ve mumyaları çalınmış olsa da bugünlere kadar gelerek -tam arzuladıkları biçimde olmasa da- ölümsüz oldu mısırın kralları…
Antik Mısır halkı neredeyse sadece ölmek için yaşadı. Ne acayip değil mi? Ölüme değil de yaşama adasalardı kendilerini belki de şu anda hâlâ dünyaya yön veren en gelişmiş medeniyet olabilirlerdi.
Şimdi durduk yere bunları niye mi anlattım? Tarımı, hayvancılığı, sanayisi darmaduman edilmiş güzel ve yalnız ülkem, beton kültürünü yaşatmak için ülke kaynaklarının neredeyse tamamını buraya gömdüğü için… Laiklik, hukuk, güçler ayrılığı, parlamento, eğitim ve sağlık bitişin eşiğine geldiği için… Kumpaslarla ordusu dağıtıldığı için… Liyakatın bir önemi kalmadığı için… Çetelerin ve kaçakların anavatanına dönüştüğü için…