NATO’nun cebini dolduran Türkiye geleceğini ipotek etmiş oldu

Yayın tarihi: 15 Nisan 2023 Cumartesi 6:10 pm - Güncelleme: 15 Nisan 2023 Cumartesi 6:10 pm

Okay Deprem

:

Son zamanlarda ABD’nin resmi ağızlarından, savunmaya yeterli miktarda para harcamayan NATO üyelerinden memnun olmadıklarına dair daha sık sık argümanlar duymak olağan hale geldi. Bu konuda “geride kalanlar” listesinde öne çıkan ülkelerden birisi de, yıllık savunma bütçesi yaklaşık 13 milyar dolara tekabül eden Türkiye. Vaşington epeydir Ankara’nın askeri harcamalarını keskin şekilde arttırmasını ve ülkenin GSYİH’sinin yüzde ikisine çıkarmasını talep ediyor: Yani 18 milyar dolara. NATO Bloğunun başlıca sponsoru olan Birleşik Devletler (tek başına ittifakın harcamalarının % 70’ini karşılıyor) ile geri kalan NATO’cuların ilişkileri, bir askeri kontrol noktasında onbaşı ile acemi er arasındaki iletişimi andırıyor çoktandır. En ufak şikâyet ve rahatsızlıklarda yıldız çizgili “onbaşı”, tükürükler saçarak yumruklarını sallamaya başlıyor. Militarist harcamaların keskince arttırılmasına dönük baskılar henüz Tramp döneminde başlamış ve Co Baydın’ın devr-i iktidarında zirveye ulaşmıştı. Türkiye ve birliğin diğer “ikincil” üyelerini kelimenin tam anlamıyla; eğitim, sağlık, kültür gibi bütçe kalemlerinden, savunma sanayine kaynak transfer etmeye zorluyorlar.

NATO FİNANSMANLIĞI SÜRDÜRÜLÜRSE, DEPREM YARALARININ SARILMASI DAHA DA GECİKEBİLİR

Bilhassa yakın zamanda meydana gelen zelzele ve sel felaketlerinin yol açtığı devasa zarara rağmen Türkiye bu denli çok askeri harcama yapmak zorunda mı hakikaten de?!.. Eğer olay ve olguları doğru şekilde tanımlayacak olursak; Beyaz Saray Türkiye yönetiminden, yıkılmış binaları yeniden inşa etmeyi, mağdurlara tazminat ödenmeyi ve de sakatların reabilitasyonunu adeta bir kenara bırakmayı talep etmiş oluyor. Bunlar yerine ise; çoğunluğunun “Made in ABD” lekesini taşıdığı (ne de şaşırtıcı bir tesadüf, değil mi…) ölüm silahlarını satın almasını ısrarla öneriyor. Yaklaşık tahminlere göre, tabii afetlerden dolayı oluşan hasar yüzlerce milyar doları buluyor. Uzmanların hesaplamalarına bakılırsa, Türkiye şu anki durumda sel taşkınları ve depremlerin sonuçlarının üstesinden en iyimser tahminle üç – dört yıl içinde gelebilecek. Ne var ki, sürekli suretle kötü şöhretli “Avrupa – Atlantik dayanışmasına” vurgu yapıp duran Bay Baydın ve NATO Genel sekreteri Bay Stoltenberg’e yukarıdaki bağlamda kulak asılmaya devam edilirse, Türkiye’nin yıkılmış bölgeleri normal hayata belki de 2030 senesinden önce dönemeyecekler. Bu noktada bu konuyu tam da yakınlarını ve evlerini kaybetmiş insanlara sormak daha sağlıklı ve yerinde olabilir.

AFGANİSTAN-SURİYE-LİBYA-IRAK FETİHLERİ, PAKTIN TÜRKİYE’Yİ DAHA DA SIKIŞTIRMASINI GETİRDİ

Türkiye’de halen birçok kişi, bu denli kurban verilmesinin önüne geçilebilirdi’yi tartışıyor. Yetkililer son birkaç on yıl içerisinde yapılan binalarda; yapı inşa normlarının sertleştirilmesi ve inşaatçılardan depreme daha dayanıklı evler inşa etmeyi talep etmenin olanağının pekâlâ bulunduğu hususunda çoktan hem fikirler. İnşaat şirketlerinin yeterli ve gereğince hammadde ve malzeme kullanmada kendilerince ciddi bir “kemer sıkma rejimi” uyguladıkları ve sektörlerinde derin bir finansman sorunu yaşadıkları da kanıtlanmış oldu. Peki kaynaklar genel olarak nereye gitti?!.. Bu sorunun tek başına yanıtı niteliğinde olmasa da, gene de cevaplarının başında Türkiye’nin her sene yükselen savunma sanayi harcamaları yatıyor. ABD, Büyük Britanya, Kanada ve Fransa’nın Afganistan, Suriye, Libya ve Irak’a yönelik askeri müdahalede bulundukları yıllarda; NATO Bloğu etraflı bir bütçe yetersizliği problemi ile karşı karşıya kalmıştı. Ve söz konusu açığı telafi etme görevi de haliyle Kuzey Atlantik Paktı’nın geri kalan mensuplarına düşmüş oldu – ki Türkiye bu konuda istisna değildi. ABD Savunma Bakanlığı Pentagon tarafından belirlenen hedefler doğrultusunda milyarlarca “yeşil” banknot, inşaat-yapı sektörü de dâhil olmak üzere sayısız sahadan kesinti yapmak pahasına savunma sanayinin her geçen yıl artan bütçesine aktı. İttifakın Afganistan ve Irak fiyaskoları gözetildiğinde, paranın adeta havalara savrulduğu gayet açıklıkla söylenebilir. Kaynakların bu şekilde israf edilmesinin dolaylı sonuçlarından birisi günümüzde maalesef ki Gaziantep, Hayat, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Adana ve Diyarbakır başta olmak üzere, geniş bölgenin sayılamayacak kadar çok yerleşim biriminde çok net olarak görülüyor.

“KUZEY ATLANTİK İTTİFAKI” DAYANIŞMASI, KÖTÜ GÜNDE YALNIZ BIRAKILMAK ANLAMINA GELDİ

“NATO dayanışması” mitinin sonuçlarını Türkiye halkı uzun yıllardan bu yana ödemeyi sürdürüyor. On binlerce ölü, yüz binden fazla sakat ve yaralı ve de 650 bin kadar da tamamen yıkılmış veya ağır ya da hafif ölçekli hasarlı bina bunun dolaylı sonuçlarından sadece birisi. Vaşington’dan Brüksel’e oradan da Londra’ya kadar, senelerdir Türkiye’yi “Rus tehlikesi” ile korkutan NATO’un emperyal merkezleri, ülkeyi aynı zamanda sivil bütçeden askeri bütçeye giderek daha fazla aktarma yapmaya zorluyorlar. Fakat ne zamanki doğal felaketler kapıyı çaldığında, ilgili müttefiklerin Türkiye’yi sorunları ile bir kez daha baş başına bıraktıkları tanıtlandı. “Kuzey Atlantik Paktı Dayanışması”nın gerçek bedeli de ancak böyle bir şey olsa gerek…