Din ve fakat özellikle İslam dinine karşıt laikliği bütün dünyaya yayan Fransadır. Bu nedenle ve bundan dolayı Fransız üstünde durmak çok önemlidir.
Fransa ile Osmanlı arasındaki ilişkinin başlangıcı sultan Süleyman’ın Fransa’ya verdiği kapitülasyonlardır. Fransa’yı korumak amacıyla yapılan bu işlem zamanla Osmanlıya karşıt bir duruma düşmüştür. Bir ara Dekart’ın Osmanlıya sığınacağı da söylenir. Ancak İsveç filozofu İsveç’e kaçırmıştır ve filozof İsveç’te soğuktan ölmüştür.
Napolyon da Osmanlı subayı olmak istemiştir. Faraza böyle bir şey olsaydı Napolyon Osmanlı ordusu ile Rusya'yı teslim alırdı. Ama Rus aşığı bir arkadaşı Napolyon’u bu düşünceden caydırmış ve Napolyon’un sonunu getirmiştir.
Daha sonra tarihin garip bir cilvesi olarak Fransa etkin duruma geçmiş ve fakat Fransızca eğitim yapan Galatasaray Sultanisi asılmıştır. Bu nottan sonra Fransız yaşam şekli Osmanlı Saraylarına girmiştir. İlk etkilenme isimlerde kendini göstermiştir ve isimler kısaltılmıştır. Mesela Müslüm’e Muse, Mustafa’ya Musta, Kemal’e Kemo, Fatma’ya Fato, Zeynep’e Zeyno, Nadire’ye Nado, Seval’e
Sebo, Ayşe’ye Aşo denmeye başlanmıştır.
Bu arada Auguste(Ogüst) Comte(Kont) cumhuriyetin kanına girmiştir.
Kont kartezyen ve aydınlanma felsefesinin temsilcisidir ve şu teoriyi ortaya koymuştur. Buna göre insanlık üç aşamadan geçmiştir.
1 Dinsel aşama
2 Metafiziksel aşama
3 Pozitif aşama
Pozitif aşama din ve İslam düşmanı laikperestin doğduğu fikirdir. Bu nedenle batılılaşma diye din dışı bir yaşama sürüklenmiştir. Bu sürüklenişten kurtulmak Fransız etkisini kırmakla mümkündür.