28 Temmuz’da Rize’de konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan
“Biz nasıl Karabağ'a girdiysek, nasıl Libya'ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara (İsrail) da yaparız. Yapmamak için hiçbir şey yok. Sadece biz güçlü olmalıyız ki bu adımları da ne yapalım? Atalım." demişti.
İsrail Dışişleri Bakanı Katz ise sosyal medya hesabından Erdoğan'a yanıt olarak “Erdoğan, Saddam Hüseyin’in izinden giderek İsrail’e saldırma tehdidi savuruyor. Ne olduğunu ve nasıl bittiğini hatırlamalı” dedi ve Erdoğan ile Saddam’ın fotoğraflarını yan yana koydu.
Katz’ın mesajına tepki gösteren Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yaparak “Soykırımcı Hitler’in sonu nasıl olduysa, soykırımcı Netanyahu’nun sonu da öyle olacak. Soykırımcı Naziler nasıl hesap verdiyse, Filistinlileri yok etmeye çalışanlar da öyle hesap verecek. İnsanlık, Filistinlilerin yanında duracak. Filistinlileri yok edemeyeceksiniz.” dedi.
Azerbaycan Savunma Bakanlığı ise Erdoğan’ın Karabağ’la ilgi söylemine tepki göstererek “herhangi bir ülkenin askerlerinin askeri operasyonlara katılımına ilişkin açıklamaların hiçbir temeli yoktur’ türünden bir açıklama yaptı. Azerbaycan Milli Meclisi tarafından yayınlanan "Azerbaycan" gazetesinin tepkisi ise çok daha farklı ve biraz da sert idi. 1 Ağustos’da yayınlanan gazetenin başyazısında “Karabağ’daki zaferin sadece şanlı Azerbaycan ordusu, yiğit askeri ve kahraman halkına ait olduğu” vurgulandı ve ‘Karabağ savaşı sırasında Türkiye’den gönderilen mühimmatın yardım değil her kuruşuna kadar bedeli ödenmiş cephane olduğu’ hatırlatıldı .
Oldukça uzun olan yazıda ‘İlham Aliyev’in Rusya ve Türkiye normalleşmesine yaptığı katkıdandan’ söz edilmesi ise çok daha ilginçti.
Azerbaycan’ın henüz resmi düzeyde olmayan bu tepkisine Ankara’dan bir tepki gelmedi ve olay şimdilik kapanmışa benziyor ama Ankara-Bakü arasında soğuk rüzgarların esmeye devam ettiği de kesin.
Sonuçta Ankara; Karabağ savaşında Azerbaycan’a destek vermişti, savaşın kazanılmasında önemli rol oynamıştı ama Yahudi lobilerinin büyük ölçüde kontrol ettiği Azerbaycan medyası daha çok İsrail desteğini ön plana çıkarıyordu.
Tam da İsrail’in Filistin halkına yönelik katliamlarına devam ettiği bir sırada. Üstelik İsrail bu katliamlarına Azerbaycan’dan aldığı petrol ile devam ediyor ve bu petrol borularla Bakü’den Ceyhan’a geliyor ve bildik insanların tankerleriyle Hayfa’ya taşınıyor.
Azerbaycan kardeş yani soydaş bir ülke.
Azeriler, Orta Asya’nın ‘Türk kökenli ’ ülke ve halklarından farklı olarak net Türkçe konuşur. Türkiye’de seçildikten hemen sonra Cumhurbaşkanı ve Başbakanlar ilk dış gezilerini Azerbaycan ve hemen peşinden KKTC’ye yaparlar. Ama Azerbaycan, KKTC’yi tanımıyor, batının uyguladığı yaptırım ve ambargolara katılıyor, KKTC ile ticaret yapmıyor ve Ercan’a direkt uçuşlara izin vermiyor. Azerbaycan’ın ‘stratejik müttefiği’ ve Erdoğan’ın ‘baş düşman’ ilan ettiği İsrail ise dünyanın resmen tanıdığı ve Rumlar’ın temsil ettiği Kıbrıs devleti ile stratejik askeri işbirliği yapıyor.
Savunma Bakanı Yaşar Güler ise dört gün önce bakın ne demişti :
“Biz hep Kıbrıs'la ilgili ne diyoruz? 50 yıldır Güney Kıbrıs'a da biz huzuru ve barışı getirdik diyoruz. Gerçek bu. Şimdi Suriye'de de aynı durum. İnsanlar, (Türkiye’nin kontrol ettiği bölgelerde) kendi ülke yönetimleriyle yaşadıklarından çok daha huzurlu ve müreffeh yaşam sürüyorlar”.
Sokak diliyle ‘ Anlayan beri gelsin’!
Müthiş bir dış politika dehası!
Bir örnek daha verelim..
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok yakın dostlarından biri de Macaristan Başbakanı Viktor Orban’dır. Putin’in de yakın dostu ve AB Dönem Başkanı Orban aynı zamanda Netanyahu’nun arkadaşı.
Türkiye’nin stratejik müttefiği ABD Başkanı Biden gibi.
Üstelik Macaristan; 1992’de Turgut Özal’ın temelini attığı Türk Dili Konuşan Ülkeler Teşkilatı üyesidir ve o da diğer üyeler (Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan) gibi teşkilat üyesi KKTC’yi tanımıyor.
Bu da garip ama yine de gerçek.
Dönelim Azerbaycan’a..
Erdoğan’la arasının ‘limoni’ olduğu tahmin edilen İlham Aliyev dün gece evinde Putin’i misafir etti. Bugün ve yarın çok özel ve yoğun bir programla yapılacak görüşme ve buluşmalarla iki lider ve iki ülke arasındaki ilişkilerde stratejik bir dönem başlayacaktır. Karabağ’da ateşkesin sağlanmasında önemli rol oynayan Moskova’nın önümüzdeki dönemde Azerbaycan-Ermenistan barışını da sağlayacağı konuşuluyor çünkü Rusya’nın ‘arka bahçesi’ konumundaki Güney Kafkasya Putin için çok önemlidir ve Gürcistan’ın da içinde bulunduğu bu bölgeyi kimseye kaptırmayacaktır.
Erdoğan’ın yakın ilgi gösterdiği Orta Asya’daki ‘Türki’ ülkeleri de!
Putin böylesi zor bir mücadeleyi sürdürürken Ukrayna’da Rusya’ya karşı Üçüncü Dünya Savaşını çıkarmanın planlarını yapan ABD ve NATO’cu emperyalist ülkeler kesinlikle rahat durmayacaktır.
Peki AKP yönetiminde Ankara ne yapıyor ya da yapacak?
Son Azerbaycan örneğinde olduğu gibi göreceli bazı ‘kazanımlara’ rağmen çelişkilerine devam ediyor ve edecek.
Sonuçta ‘ Bayrak inmiyor, Ezan susmuyor, Ülke bölünmüyor ve Millet diz çökmüyor”!