Dondurucu... soğuk bir gündü... kar fırtınası kenti kuşatmıştı...
Eskiler böyle anlatırlar. İşte o gün, bir adam bu kentten... bu ülkeden ayrılmaya karar verdi.
Çünkü yalana karşı verdiği mücadelede tam bir yenilgiye uğramıştı...
Gazeteler... televizyonlar... bütün iletişim araçları yalanı doğru göstermek için canla başla çalışıyorlardı...
Televizyon, halkın şizofren olması için kullanılıyordu... Hele reklamlar... Birbiriyle hiçbir ilişkisi olmayan ürünler... Tarak, çorap, meyve, temizleme tozu, tuvalet kağıdı... tatlılar daha akla gelmeyen bir sürü ürün... sabah, öğlen, akşam, gece... günün her saatinde cırlak... yırtıcı... seslerle halkı serseme çeviriyordu...
Yazın araçlarıyla insanın toplumsal bir varlık olduğu unutturuluyordu... Yalnızlığı öven, şiirler, romanlar, öyküler... yüceltiliyordu...
Şimdi giderayak bu kadını bulmalıydı...
Vardı böyle bir kadın...
Kadim zamanlardan beri o kadını arıyordu.
Olmalıydı böyle bir kadın...
Çarçurda kendini kurtarmış bir kadındı.
Kadını bulacak... insan kadın diye sarılacaktı kadına...
Herşeyi anlatacağım ona... kadim zamanlardan beri insanın başına ne geldiyse... insan neler çektiyse... hepsini... hepsini anlatacağım.
El ele uzun yollara düşeriz... karlı dağları aşarız... ikimiz... ayrılığın acısını biliriz...
Kavuşmanın... sevincin yabancısı değiliz...
Adam karlı yollarda kadını arıyordu...
Kadınla yalnızlığı yırtıyor...
Dağlar... taşlar son savaşa hazırlanıyor gibiydiler...
Kaçkun bitecek... yeni bir dünya kurulacak...
Kadın adamın ellerini sıktı.
- Sana inanıyorum dedi.
Kadının yüzü çiçeklendi. O böyle bir sevda bekliyordu.