Türkiye’de gündem bitmez.
Büyük yalanlarla birlikte büyük talanlar ülkenin ve toplumun temel sorunu.
Ne demişti Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels :
“Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur ve insanların o yalana inanması da o kadar kolaylaşır”.
Başka :
“Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır”
Başka :
“Bana vicdansız bir medya verin, size bilinçsiz bir halk sunayım”
Başka :
“Her zaman etrafınızda bir yalaka ordusu bulundurun”..
Goebbels bunları yaklaşık 90 yıl önce söylemiş ve Hitler gibi deli ve ruh hastası bir adamı Almanya gibi bir ülkede lider yapmış o da dünyanın başına bela olmuştu.
Netanyahu gibi!
Dünyada benzerleri çok.
Formatlar farklı olabilir ama her yerde egemen iktidar tipleri aynı.
Halklarına her konuda ve sürekli yalan söylüyorlar.
Demokrasi, özgürlük ve insan hakları kimsenin umurunda değil.
Yoksulluk, cehalet, dini bağnazlık ve saçma sapan safsataların belini büktüğü toplumlar tam anlamıyla paslanma, küflenme ve çürümenin dip noktasında.
Herkes kendi çevresine baksın.
Her konuda her şey rezalet ötesi.
Siyasette, ekonomide, sosyolojide, kültürde, ahlakta ve elbette insan ilişkilerinde.
Egoist, oportünist ve lümpen olmak geniş kesimlerde meziyet sayılıyor.
Yüzlerce örnekle topluma bu alışkanlıklar pompalanıyor.
Yalanlar büyük olunca doğal olarak talanlar da büyük oluyor ya da olmak zorunda.
İnsanlık ve vicdan kimin umurunda!
…
Kanlı Arap Baharı’dan bu yana Türkiye ilk kez Kahire’de bir araya gelen Arap Birliği Örgütü’nün Dışişleri Bakanları toplantısına davet edildi. Davet için Suriye’nin onayı gerekiyordu ama Hakan Fidan konuşmaya başlayınca Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad salondan ayrıldı.
Ortada anlaşılmayan bir durum var.
Arap medyasına göre Mikdad-Fidan buluşması için Mısır’ın arabuluculuğu işe yaramamıştı çünkü Fidan ‘Türk askerinin Suriye’den çekilmesi konusunu’ konuşmak istememiş.
Anlaşılan BAE, Suudi Arabistan ve Mısır’la barışan Ankara’nın ‘şimdilik’ Suriye ile barışmayı düşünmüyor. Bu da normal çünkü işbirlikçi Arap iktidarlar da Şam ile ilişkilerini düzeltmek için hiç bir adım atmıyor. Ankara’ya gelen Muhammed Bin Zayed, Muhammed Bin Selman ve Sisi ABD ve dolaysıyla İsrail’den korktukları için Şam’a gitmiyorlar.
Önceki gün Hakan Fidan’ı davet eden Arap Birliği Dışişleri Bakanları 12 Kasım 2011’de dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun katıldığı bir toplantıda Suriye’nin Arap Birliği üyeliğini askıya almıştı.
Oysa Davutoğlu’nu ilk kez 9 Eylül 2009’da Arap Birliği toplantısına Suriye davet etmişti. 28 Mart 2006’da dönemin Başbakanı Erdoğan’ı Sudan’ın başkenti Hartum’da yapılan Arap Liderler Zirvesine katılımı sağlayan da Suriye olmuştu. Öncesinde 15 Haziran 2004’de Ekmelettin İhsanoğlu’nun Türkiye’nin adayı olarak İslam Konferansı Genel Sekreterliği’ne seçtiren de Suriye. Erdoğan’ı ikinci kez 30 Mart 2010’da Arap Liderler Zirvesi’ne davet eden ise Kaddafi olmuştu. Ankara’nın 2011 sonrasında Libya ve Kaddafi karşıtı politikasını bilmeyen yok. Ankara’nın 2011 sonrasında Suriye ve Esad karşıtı politikasının tüm detaylarını herkes biliyor. 17-25 Aralık 2013’de Davutoğlu’nun ofisinden sızdırılan ses kaydında Suriye’nin işgal edilmesiyle ilgili planlar konuşuluyordu. Ofiste o gün dönemin MİT Başkanı ve şimdiki Dışişleri Hakan
Fidan ve dönemin Genel Kurmay İkinci Başkanı ve Şimdiki Savunma Bakanı Yaşar Güler vardı.
Peki Ahmet Davutoğlu şimdi nerede, ne yapıyor ve ne düşünüyor?
AKP’den ayrılıp Gelecek Partisi’ni kurduğunda ‘Konuşursam yer yerinden oynar’ gibilerinden bir şeyler söylemişti.
Konuşmadığı ya da konuşamadığı için yer yerinden oynamadı ama CHP’nin sayesinde TBMM’de Saadet’le birlikte 20 kişilik grubu var!
Ben buna ‘Siyasette insan faktörü’ diyorum.
Sonuçta siyaseti yapanlar başka alanlardaki insanlar gibi artı-eksileriyle varlar ve ülkelerini ya yüceltiyorlar ya da perişan ediyorlar.
Türkiye; somut, canlı ve renkli bir örnek!